30 Aralık 2012 Pazar

NAR-I ESEN, EFLATUN BİR KOSTÜM EŞLİĞİNDE...






Yılbaşı Narları...
Yılın son gecesi, 2012'nin son yazısı...
Narlar arz-ı endama hazır hale geldi, toplu halde çok güzeller, fotoğrafta altısı eksik, onlar sahiplerine ulaştılar çoktan bu gördükleriniz yarın hediye edilecekler... Dilerim gittikleri evlere bereket getirirler, bu arada narların evin dışında, yani balkondan atılarak patlatılması konusunda rivayetler çeşitli, mesela  taaa İngilterelerden Gül dedi ki,evin içinde, giriş kapısının iç kısmında patlatılmalıymış bereket için. Ben eşikte biliyorum, Oya da dedi ki, içerde olursa bereket, dışarda olursa çok seyahat getirirmiş :)
Gönlünüzden nasıl geçerse öyle yapıverin siz, dileklerimizin gittikleri yer hep aynı olduktan sonra? Kaldı ki 2013 inşallah narı olan olmayan her eve  her haneye bereket getirsin, huzur getirsin, en çok da sağlık getirsin (benim bu son zamanlarda sık sık ziyaretime gelen başağrımı da alsın götürsün, taaa Kaf Dağı'nın ardına gömüversin!)

Ne güzel çekilmiş fotoğraflar di mi, ben çekmedim ama :( Fotoğrafları çeken kocama teşekkürler  ;)

"Kırmızı'nın Yansıması" koydum bu fotoğrafın adını, insanın kanını kaynatan kırmızı, severim ben seni,
hem de pek çok...

İçinizde nar süsleyip hediye eden var mı? Varsa ben de görebilir miyim o güzelim narlarınızı?
Bu yıl ağacımız yılbaşı ağacından çok, el sanatları ağacına döndü sayemde :)) Üstünde pek çok güzellik sergiliyor; kah etaminden,  kah dostlardan bize gelen keçelerden, enva-i çeşit şeyden oluşturulmuş şaşkın bir periden...
Orda bi minik kasnak gördünüz mü, morlu, lilalı :)

Göremediyseniz, yakından buyrun :) Nereden buldum bunu biliyor musunuz, yaptıklarına hayran olduğum Dodo'nun bloğundan, buyrun dilerseniz inceleyin bi, hayran kalın siz de ben gibi bu elişi bloğuna :)
Zevkle işledim, Nehir hanım için...


"Nehir bari pijamanı çıkarsaydın kızım!" Çıkarmadı netekim...
"Ablamın şapkası daha mı güzelmiş ne?!


Nuyel baba size de gelsin, çocukları sevindirsin :) Mutlu çok mutlu bir yıl olsun hepimize, ülkemize ve mayalara inat tüm evrene...


28 Aralık 2012 Cuma

AYVA TATLISI (HEM DE KAYMAKLI (: )



Çok ama çok zor durumdayım sevgili okur, bir zamandır kocam kendisi hakkında yazmamı istemediğinden (Anayasal hak, özel hayatın gizliliği, boynum kıldan ince!) herşeyi ulu orta yazmamı istemediğinden ben de vurdum kendimi sanatıma ve mutfağıma :))) Ve şükürler olsun görüyorum ki ilginize mazhar oluyorum bu yolla da :) Bir yandan da ödüm kopuyo, izleyen sayısı 134, tıklanma sayısı 32.545 (Allah nazarlardan esirgesin :)) şaşırırım, şımamırım diye, böyle bir potansiyelim yok gibi duruyor ama "Beşer şaşar!" Allah şaşırtmasın diyelim ve dönelim bugünkü mevzumuza :)
Ayva Tatlısı yaptım, hafta sonu gelecek güzide misafirlerime yapaaktım ama planlar değişti, misafirlik ertelendi, bize yaptım ben de (kocamla bana yani, en büyük parçayı da ona verdim çünkü bana sanatıma yönelmem için fırsat verdiğinden ve ziyadesiyle yardımcı bir koca olduğundan teşekkür manasında)
Ayva normalde çok yenmeyen bir meyve, bizde öyle yani, insanın boğazına takılan, çoklukla tadı pek olmayan (Beşiktaş'ta satıyodu bi adam, ona denk gelsem, onun ayvaları çok lezzetliydi mesela) bir meyve, e böyle tatlı yapıveririz biz de ;)
(Bişey sorucam size, bu aç parantez/kapa parantezlerden sıkılıyor musunuz, ben çok sıkılıyorum da, inşallah sizi de sıkmıyorum :( Ama hep aklıma aç parantezlik birşeyler geliyor!)
Geçen yıl tarifini vermiştim ya size (şuraya bir tık lütfen) orda da yanlış yazmışım avya sayısını 8 yarım diyeceğime 8 ayva demişim :(( Çok pardon, düzelttim şimdi hatamı. Yine aynı tarifle yaptım, yine süper süper süper oldu, kocam da çok beğendi, ben de ve pek fena ama ikişer tane yedik :(


O kaşığı fotoğraftan çıkarmayı unutmuşum ama çok mühim aslında kendisi, neden mi, çünkü o kaşık sayesinde ayvaların göbeklerini çıkarabildim. Kenarları yeni kaşıklar gibi yuvarlak değil, daha keskin o yüzden süper bir göbek çıkarıcı oldu. O kocamın bekarlık kaşığı (atmalara kıyamadığım şeylerden) ama ne çok lazımmış meğersem bize, bilmiş de kalmış bunca zaman, bundan gayrı evimizdeki çatal-kaşık takımının en güzide parçası kendisi...


Yakından görelim bir de, üstündeki kabuk tarçının da güzelliği (Bu arada iki karanfil ve bir çubuk tarçın ziyadesiyle yetiyor, lütfen tarife sadık kalalım arkadaşlar :)) 

 Kaymaklı Ayva Tatlısıııııı, nesin sen yahuuuuu :)))


 Kaşığa bir kez daha selam :))


Bunlar da yeni hazırladığım narlar, biri Elif'in biri de Fahriye Ablamızın :)
Narlara devam, toplu geçit töreni yaparlar yakında size de :)
Ve ayrıca çok memnun oldum yorumlarda gördüm ki, kimsenin bi akrabası, tanıdığı, eşi dostu yok narları böyle böyle süsleyen :)


27 Aralık 2012 Perşembe

E BU DA NAR YANİ!


Yukarıda malzemelerimizi tek tek sıraladım sizin için, şimdi en lazım olan kırmızı tül (en parıltılı olanından, "Kristalli" dedi Üsküdar'daki nikah şekerci ;)  Çarşıdan aldım 1 metre eve geldim 3 metre oldu :)) Eni çok geniş, o yüzden 1 metre yetecek bize :)
Yanındaki süsler bizim yılbaşı ağacından yürüttüklerim ama bunları koymayacağım, size fikir olsun diye gösteriyorum. O sarı minik yılbaşı topları var ya bulursam  onlardan alıcam bugün :) Yeşil-kırmızı kurdeleler ile  fotoğrafta gördüğünüz ekoselilerden (simlidir kenarları, her ne kadar gözüktüremesem de!) bağlıycam ama bence geniş yeşil üstüne dar kırmızı kurdele tam süper olur :) O yılbaşı süslerini de minik kancalı iğnelerle tutturuverdik mi tamamdır :) Dilerseniz o kenardan göz kırpan keçe yaprak gibi şeyler de koyabilirsiniz, tamamen sizin zevkinize kalmış...
Bunca laftan sonra ne mi çıkacak ortaya, aşağıdaki gördüğünüz güzelim nar :)


Böyle nazar boncuğu da olabilir...
Bu nar tasarımı, böyle süslemek, hediye etmek tamamen kendi fikrim, bunu beyan ediyorum çünkü yapılanlardan farklı bişey buldum, çok mutluyum, çok gururluyum (Sakın ha biri çıkıp da yorumlarda, "Kaynanamgillerin akrabası Ayşe de yapmıştı narları böyle" demesin :)) Varsa bile demesin, buna hazır değilim çünkü, bozmayın keyfimi :))))




Napıyoruz bu güzelim narları, etrafımızdakilere ama ondan da mühimi kendimize hediye ediyoruz, elbiselerini sıyırıp yılbaşı gecesi, saat 00.00 olduğunda, balkondan, kapıdan, bacadan fırlatıp patlatıveriyoruz ki dağılan nar taneleri kadar bereket saçılsın hanemize :)


Bunlar da geçen yıl hazırladıklarım, hepsi bir arada şahane :)

Çok az zaman kaldı yılbaşına :( Yılbaşı ertesi külkedisine dönüşüvereceğimiz için tadını çıkaralım azcık daha ;) Heyecanınız bol olsun :)

26 Aralık 2012 Çarşamba

BİR SORUNUMUZ VAR :)

Ali Deniz de Nehir de kocaman gözlü bebeklerdi. Küçücük yüzlerinde kocaman gözler...
Doğduklarından beri gözleriyle ilgili hiçbir problemleri yoktu.  Gayet iyilerdi, bu fotoğrafın ardından bişey oldu çocuklarımızın gözlerine...  Dikkatli bakarsanız anlarsınız siz de, bi kısık bakma, gözlerde bi şehlalık vs... Doktora götürdük, dedi ki doktor "Ara ara gözlük takın siz bunlara"

"Pembe gözlük takın, pembe baksınlar hayata, kuzularına da kırmızı takın ki birlikte alışkanlık geliştirsinler, kuzuda da var bir şehlalık çünkü :))



Düzelecektir gözlükle, aman ihmal etmeyin, ara ara taksınlar...


Küçük olan alışamaz baştan, hayretler içerisinde bakar ama yine de takın :)))

Sonra sonra anane-babane gözlüğüne başlayın, yakın gözlüğü taksın ufak olan. Artık ananesinden ne kadar yürütebilirse...
Arada kayar, düşer, aldırmayın, olduğu kadar :)
Sonra siz başlayın üç boyutlu gözlüğe, abla taksın önce, zorlanır belki ama sakın vazgeçmeyin, kitap okusun. Kardeşi de ondan görsün kıskansın...
O da taksın ki iyice bi düzeltelim bu bücürlerin gözlerini...

Güneş gözlüğü lazım küçüğe yaz günlerinde, güneşe bakmasın, ablasının gözlüğüne takılsın, pembe membe, zarar etmez..."

En son "Ara ara sizin güneş gözlüğünüzü de verin ki, hiç güneş almasın gözleri, ciddi bir tedavi lazım" dedi doktor da biz de harfiyen uyduk dediklerine şekil a-h'de görüldüğü üzere :)))

Var mı başka gözlük tavsiyeniz :))))

25 Aralık 2012 Salı

:) ÇOK MUTLUYUM ÇOOOK....

Çok mutluyum :) (kabul dengesiz bir Terazi'yim, evdeki İkizler'e bakarak yine de dengeli sayılsam da!)
Dünkü postumda deprasyon sebebi olarak anlattığım köfte- patates yemeğimizi yedik çocuklarla birlikte, evet doğru duydunuz Ali Deniz bile yedi :) Çok rica ediyorum şu andan itibaren o yemeğin adına "İzmir Köfte" diyelim ya da "London Köfte" falan, o kadar yani ;)
Allahım çok özür diliyorum senden, çok utandım dün söylediklerimin hepsine, verdiğin nimete öyle şeyler dediğime, söz bir daha söylemiycem, özrümü kabul et yarabbim...
Nasıl güzel olmuş tadı, nasıl güzel, misss...
Ekmek bandıra bandıra yediğimiz o sosunun güzelliği mi dersiniz (Peki kabul, sosu Elif'in kavanozlarca verdiği soslardan!) o minnak köftelerin güzelliği mi dersiniz, o Ali Deniz'in yemelere doyamadığı patatesler mi dersiniz ;) Yalvardı çocuklar anne bir tabak daha diye (Ali Deniz gözleriyle elbet, e yalvardı basbaya işte, ben anneyim, anlarım :)
Yanına da tereyağlı pilavla mis oldu mis, ama azcık kaldı, tüh keşke daha çok yapsaydım :(
Kim demiş 5 kuruşa dönmüşler diye, ben yaptım onları bi kere o kadar minnak :) bile-isteye :))))
Durum bu minvalde, çok yükseldim bu akşam ;) (bu "yükselmek" kelimesi çok moda, kullanmam lazımdı bir yerde), sık sık yaparım ben bu köfteyi, tarif isteyen var mı arkadaşlar aranızda :))))
Not: Yorumlarıyla beni köfte yolculuğumda yalnız bırakmayan, fikirlerini beyan eden tüm arkadaşlara çok teşekkürler, köfteleriniz mis olsun :)



24 Aralık 2012 Pazartesi

MEVZUMUZ "KÖFTE" VE KÖFTEDEN ÇIKARILACAK DERSLER ;)

Baştan uyarayım, bu depresif bir yazıdır :(
Saat 20.00 itibariyle dünkü coşkudan eser yok bu akşam! Sebebi "Köfte" evet tırnak içinde köfte :( Yine olmadı yine beceremedim :( Bu sefer iyi olacağına emindim ama makus talihimi yine yenemedim :(( Ne istiyor bu köfteler benden bilmem! Sinirimden akşam yemeği bile yemedim düşünün, o kadar büyük bir depresyon bu :( Halbuki biliyorum ki evde depresyonda bir anne, depresyonun ta dibinde bir baba ve huzursuz çocuklar demek!
Dünkü posttan sonra nazarlandım desem günah almış olurum çünkü yeni bişey değil bu beceriksizlik, evvel ezel böyle!
"Kaynana gelin toprağından olurmuş" derler ya, bugün kocam vasıtasıyla öğrendim ki, kaynanam da köfteyi güzel yapamazmış meğer, rahmetli kayınpederim çok güzel yaparmış...
Bu sefer biraz daha kuru olmasın diye hafif sulu bıraktım ıslattığım ekmekleri, kocaman yuvarladım köfteleri ama pişince yine 5 kuruşa kadar küçüldüler, niye çeker bu köfteler bilmem :( Geçenlerde Fahriye Abla'nın yaptıkları ne güzeldi halbuki. En üzüldüğüm nokta da kalan köfteleri sulu yemek yaptım, köfte-patates yemeği ama Fahriye Abla yarın görünce içinden-ya da dışından-diyecek ki, "Allaallaaaa, Esen bi yemek yapmış ama ne ki bu acaba, köfte-patatese benziyo ama" :(
Nedir bu bilmiyorum yani, sen mubarek muharrem ayında üç tur aşure pişir (evet evet yanlış okumadınız tam üç kez, sonuncusunu ilan etmedim, "Suyunu çıkardın, ayıp denen bişey var" denmesin diye), pişirdiğin aşurelerin namı dünyayı tutsun ama bi köfteyi becereme :( Şımardım diye mi acaba çok iltifat alınca, yüce rabbim "Al sana bakalım Esen kulum, aşurenle pek bi böbürlendin, anlat bakalım şimdi de bloğunda kuru köfteni!" dedi sanırım! Pekii, mesaj alındı, bundan gayrı daha alçakgönüllü olunacak, hem ne demiştik "Şükür rabbime,  şükür verdiklerine, vermediklerine de elbette"
Var mı sizin köfteyle ilgili bi sırrınız, kulağıma fısıldar mısınız? E güzel güzel yemek bloglarınız var bazılarınızın, bazılarınız da belki okumuştur sağdan soldan, ya da anneden gelen bir sır belki???
Yalnız birşey dikkatimi çekiyor kaç seferdir. Ali Deniz bücürü köfte yemeyi şiddetle reddederken, babasının ekmek arası köftelerine bayılıyor, bu akşam da aynısı oldu, gidip gelip sulandı köfte-ekmeğe :)) Pisboğaz mı olacak ne :)))
Tek tesellim  bugün okuldaki kermesten kızımın bana hediye aldığı mor tüllü yüzük  ve minik bir nazar boncuklu bileklik :))) Yarın da tam mor giymeye karar vermişken, süper oldu bu :)
İşte durum bu merkezde bizim evde bu akşam ;)
"Dep-res-yon-da-yım" Ne zamana kadar mı, bergamutlu bir çay içip, kendime çift kaşarlı bir tost ısmarlayacağım 1 saat sonraya kadar ;)
Bu vesileyle anlattım rahatladım, siz de depresyona meylederseniz, yazın, anlatın e mi, kah bloğunuza, kah dipsiz bir kuyuya :))
Kalın neş'eyle ve sağlıcakla....

23 Aralık 2012 Pazar

MAVİLİ KEÇE EV-SODALI BÖREK EŞLİĞİNDE...

Bana "Nasıl yapıyorsun, hem çalışıp, hem iki çocukla, nasıl beceriyorsun bunca şeyi" diyen arkadaşlar,  hepinizden çok  özür dilerim  ayrı ayrı ama bu hafta sonu da söylemesi ayıptır, yeni bir börek denedim, bir havuçlu, cevizli kek yaptım üstüne üstlük yetmedi, bir de Nehir'e çok uzun zaman önce söz verdiğim mavili keçe evi yaptım :)  Kestim, biçtim, diktim, işledim, hatta içime sinmedi, diktiğim çatıyı söküp tekrar diktim-ki pek vaki değildir bişeyin içime sinmediği (sinmeyecek gibi olduysa da sindirdim, gerekirse silah zoruyla) ille güzel olduğundan değil ama benim, biraz geniş, biraz natitiz (elbette olmadı bu kelime de bulamadım doğrusunu, rahat, gamsız olmadı hiçbiri, e o zaman koyuver başına na'yı tamamdır) olduğumdan kolay kolay sökmem, "Böyle kalsın, bişey olmaz" derim hep... "Anasına bak kızını al" sözünün her daim doğru olmadığı burda da örneklendi işte, annem ki dünyanın en titiz insanı, yaptığı işlerden, tüm diktiklerine varana...
Allah sizi inandırsın çatı en zoru oldu bu evde. Bizim köyde inşaat yapılırken evin çatısı kapandığında bayrak dikerler, benimki de o misal, neredeyse şükürler olsun yarabbi diyerek dikiverecektim minik bir Türk bayrağı tepesine ;)
Üçüncüde daha iyi olacak demiştim ama bu sefer de dikişlerini beğenmedim, o gördüğünüz danteli de dikişlerin en beğenmediğim yerini kamufle etmek için kullandım ;) Görüyorsunuz ki ben de mükemmel değilim ama falsolarımı kamuflajda ustayım (size söylüyorum çünkü siz yabancı değilsiniz ama lütfen aramızda)...
Göstereyim mi bunca laftan sonra fotoğrafları...

MAVİLİ KEÇE EV (Böyle yazınca da aklıma Nazım Hikmet'in çok sevdiğim "Mavi Gözlü Dev" şiiri geldi
Ana kız nasıl bir yılbaşı görmemişiysek, Nehir de evin altından kalp yerine yılbaşı süslerini sallandırmayı seçti.

Baştaki ikinci denemem olan pembe ev, ortadaki Mehtap Abla'nın güzelim evlerinden biri.  Mavili evim de arkadaşlarının yanında yerini aldı ama sadece size göstermek için, Nehir'in odasında uygun gördüğü bir yere asılacak tez zamanda :)
Evlerin orjinal hali için bir tık ...
********
SODALI BÖREK

Aren and Family bloğundan bulduğum bir tarif bu, orjinali için bir tık da buraya ...

 Bu böreği orjinalinden farklı olarak üç yufkanın az olacağını düşünerek dört yufkayla hazırladım, içine tulum peyniri yerine beyaz peynir-kaşar peynir karışımı koydum, bir de üstüne susam serptim...

 Fırından çıkınca da böyle mis gibi bir börek oldu ;)
***********

Nehir'in boynundaki kolyeyi de ben yaptım ayıptır söylemesi, haklısınız gayet basit, deri ipe önce bir beyaz boncuk sonra bu benim bayıldığım el işi cam papatya boncuk sonra yine bir beyaz boncuk, beyaz boncukların yanlarına birer düğüm-ki kaymasınlar- oldu bitti işte ;)
O deri ipi de perşembe günü gittiğim boncukçudan aldım, çünkü canım Neşe Hocam'ın bana yaklaşık 15 sene kadar önce bir yurtdışı gezisinden hediye getirdiği, geldiği memleketlerde takana uğur getireceğine inanılan bir kolye ucunu takmak için. Kendi ipi koptuğundan beklemedeydi kaç zamandır. Zevkle takmaya devam edeceğim, okuyor musun bilmem ama bir kez daha çok sağol, varol Neşe Hocam :)

D&R'a gidilir, kitaplara bakılır, kitaplara dalmışken, anne kafasını bi çevirir ki, masanın kenarında duran tabure Ali Deniz tarafından mağazanın ta orta yerine konulup, bir de güzel keyif çatılmaktadır ;)

20 Aralık 2012 Perşembe

PER-FOR-MANS ÖDEVİ(MİZ)

Performans ödevimizi bitirmenin haklı gururu içindeyiz ailecek :))) Odanın dizaynı Nehir'e, yapım çalışmaları ben ağırlıklı olmak üzere Nehir ve bana, duvarları ve dahi duvar kağıtları babaya ait :)  Bugün okula götürdü Nehir, sonucu merakla bekliyorum ;)
Procemizin ayrıntılarını anlatayım resimler üstünden  :)


Matematik ödeviydi bu aslında, geometrik şekilller kullanılarak (ilaç kutuları vs. ile) yapılacak bir ödev. "Hayalinizdeki Oda" ödevimizin konusu.
Keçe halıyı Nehir yaptı, kendi odasındaki seksek halıdan yapmak istedi, aklıma keçe geldi, yapıştırdı kareleri, üstlerine de yazdı rakamlarını.
Renkler çok uyumlu olmadı ama keçe mavi olunca (Nehir'in en sevdiği renk) yatak örtüsü de mavi olsun da azcık uyumlu olsun dedim... Hepsi sabitlendi yerlerine, bebek, yatağa bantlandı, bebeği koymayı Nehir çok istedi ama sonradan pişman oldu biraz, çünkü bu bebek Nehir'e hiç benzemiyomuş, saçları mormuş vs ;)
Çalışma masası yemek masasına benzemesin diye Nehir'in önerisiyle üstüne ödev kağıtları serpildi, minik kalem bulunmadığından, masaya Nehir bir kalem çizdi...
 
Kapısı açık küçük gardrobun içinde bir güzel balo kostümü, bir çift şık ayakkabı var (Yaşasın Barbi aksesuarları ;)) Kapısına da bir çanta iliştiriverdik...
O yuvarlak havuz Nehir'in su kaplumbağasının havuzu, yeşiller de yemeğiymiş, itinayla yapıştırdı ;) su doldurmak istedi ama öğretmen kaldırıp dik tutacağı için vazgeçti neyse ki...

Duvarlara Winx çıkartmalar (tıpkı Nehir'in odasındakiler gibi) ve resim çerçeveleri koydu...
******************************

Çerçevelenmiş Anne Zürafa ve Yavrusu ;) Vazoyu merak ettiniz di mi, yeni, hediye ;) Ben de çok beğendim sizin gibi ;) O yeşil arabayı hediye eden dostlardan bu güzelim vazo da, gönlü güzel insanlardan ;)
Bir de yakından bakalım, çerçeveci kumaşı kesmedim diye sanırım, azcık büyük tutmuş çerçeveyi, üst taraf boş kalmış ama aslında dikkatle bakarsanız, üst tarafta güzelim bir gökkuşağını siz de göreceksiniz ;)
*************************

Pejmürde yılbaşı çamımıza eklenen bir güzel peri, şaşkın mı biraz, nereye geldim ben der gibi mi, yoksa hayret mi etmiş, evde koşuşturan güzel çocuklara :)


Çamımızın son hali budur efenim, karışık, kalabalık, ama ışıklı, ama coşkulu...


********************


 Bu da Nehir hanım için geçen akşam yaptığım irmik tatlımız :) Kardan adam kalıbına koydum bu kez, hani şu Mudo'dan Nehir'in silah zoruyla aldırdığı, e iyi de yapmış ;) Güzel oldu, gözleri de nar ;)

Böyleyken böyle, hayat zevkli ödevlerle, zarif hediyelerle, yapılan minik işlerin neticeye ermiş halinin verdiği keyifle, bir küçük hanımın istediği tatlının gülümseyen yüzüyle güzel bize... Ya size?



19 Aralık 2012 Çarşamba

BİR MECALİM VAR (HER KİMEYSE!)

Makarna istiyorum, şöyle ki, bünyesinde çocukların yemediği herşeyi barındırsın, bi yandan nohutlu olsun, bi yandan pırasalı, öte yandan brokolili (:( bundan emin olamadım, olmasa da olur böylesi!) bir de bakmışsın kapuskalı, ıspanaklı ve dahi bezelyeli, etli, tavuklu ama et ve tavuk da bünyesinde olsun, yanında, bucağında değil!
İşte böyle bi hayalim var bu sıralarda, makarnaya ağzını kocaman açan  diğer pek çok yemeğe burun kıvıran Ali Deniz'e, "Sen misin makarnadan başka bişey istemeyen, al sana pırasa, al sana et, al sana ıspanak deyip,  tepmek istiyorum ağzına envai çeşit makarna kılığında :))) Olmaz mı ki, damak tadı gelişmez mi böyle yapsak, aaa bak aklıma ne geldi bi de "Aşureli Makarna" istiyorum :)) Zira çok istiyorum aşure yemesini ama yemiyor, makarna suretinde yer belki :))
**********
Ekmek bayatlatan ben, bayatlayan ekmekleri değerlendir(e)meyip küflendiren ben-ki o ekmekler ruzi mahşerde boynuma dolanacak biliyorum- buldum sonunda çareyi; ekmek bayatlamaya yüz mü tuttu, hooop çantama atıyorum, vapurda kuşlara kahvaltı yaptırıyorum onlarla :)) Martılar maaile nasıl koşa koşa geliyolar bi görseniz ;) Ohhh mis, martılar doymuş, benim içim huzurlu :)))
**********
Ali Deniz hala anne demiyo ama "dayı" diyo, yani aslında dayı da demiyo ama biz her "Dayı de oğlum" dediğimizde, hep aynı tonlamayla "Dıdıdıttt" diyor, e besbelli Ali Deniz dilinde "Dayı" bu işte :)
Akşam olduğunda uyumak istemediğinde, benim uykum geldiğinde, bütün elektronik aletler ve dahi lambalar kapatıldığında kıyamet kopuyor, ağlamak ama nasıl, koşa koşa uyuyan ablasının yatağının başına gidiyor, beni şikayet ediyor ablasına, hem de dürte dürte,  "Oğlum sus, uyandıracaksın ablayı" kâretmiyor tabii, sonra usulca giriyor ablasının yanına uzanıyor :) Sakinleşiyor sonra, usulca alıyorum, uyuyor :)
***********
Ayva Tatlısı yapar mısınız, yapsanıza bi, tam zamanı şimdi, benim tarifimle yapın ama, geçen yıl yapmıştım da yazmıştım ya hani, işte şurda, bi yapın ve bana da yazın bakalım nasıl oldu, ben de yapayım, ben de size söyleyeyim :))
***********

Bonussss :)

Bu bonusu koyma sebebim görün istedim aksesuarın ne kadar önemli olduğunu, insanı nasıl da güzelleştirdiğini, tarz kattığını :)))

17 Aralık 2012 Pazartesi

30.067 ;)

30.067 :))))))
Ne mi bu sayı, bu postu yazdığım an itibariyle bloğumun tıklanma sayısı :)) Ne çok di mi, tıklamanıza bereket :)) Yani aslında şimdi şöyle bi düşündüm de muhtemelen bunun 28.000 kadarını ben tıkladım galiba :( Neyse ne, mühim olan netice ;) Kutlasak mı acaba bunu da, bi parti yapsak mı şu güzelim 30.000 şerefine :)))
Peki siz demeden ben bir kez daha söylüyorum kendi kendime "Görmemişin bloğu olmuş, tutmuş tıklanma sayısına parti yapmaya kalkmış" :))))
Paylaşayım istedim, sizinki benimkine beş mi basar, e bassın :))) Milyon olsun hatta, benimki de 50.000 ;)



Hafta sonunu devirdik yine, büyük bir açgözlülükle, hiçbir şeye yetişememekle, koşturmakla, çoluk çocukla :)
Cuma akşamı Ali Deniz ve Nehir eşliğinde koş Elif ve Nehir K.'nın doğum günü partisine (nasıl güzel olmuş kızlar anlatamam, bi süs, bi hava, seneye doğum günümde ben de onların kuaförüne ve modacısına başvurucam :)) )
Oyun odasında oynarken, Ali Deniz kaşla göz arası kayboldu :( Taaa merdivenlerin başında yakaladık, ödümü kopardı, nasıl oldu anlamadım, nasıl kaçtı gitti, şimdi gözümün önündeydi derken! O aradaki süre insanı kalp krizi geçirtir valla :(
Doğumgünü'nden bu fotoğraf, Zehra'nın gözünden ;)

Cumartesi biraz Nehir'in (e bizim de tabii aynı zamanda) performans ödeviyle ilgilen (bitmek üzere gibi, bitsin gösteririm size de!) hamurişi yapmaya üşen ve fırıncının senin için hazırladığı güzelim ekmeklik hamurları içlerine kaşar-beyaz peynir karışımıyla kızart, bazılarını boş kızart :) E pek güzel oldu, çocukken ne çok yapardı annem, komşular habersiz gelince fiksti, bi koşu fırına yollanır evin en küçük çocuğu, hamur aldırılır :) Ben bayılırım ama bakıyorum da benim çocuklarım da bayılıyor :)
Nehir'i kemana götür, getir, arada 10 dakika kadar dersi dinle, çocuğunun nasıl o kadar büyük bir ciddiyetle, sanırsın ki dünyanın en büyük laboratuvar deneyini yaparmış gibi ciddi bir ifadeyle keman çalmasına şaş, "Aferin benim akıllı kızıma" de, öp usulca başından ve kaç...
Geçen haftalardan birinde Nehir ve Tuanna susamış, yanlarında para yokmuş, kursun kafesindeki tatlı hanım da kızlara  su vermiş ve parası önemli değil haftaya verirsiniz demiş, kurs çıkışı verdim parayı, teşekkür ettik. Nehir çok ama çok etkilenmiş tatlı hanımdan, bana sürekli "Anne ne kadar iyi kalpli di mi, para istemeden su verdi bize, haftaya verirsiniz dedi, hem iyi kalpli hem de bize güvendi" "Evet kızım çok iyi kalpliymiş" "Ama anne biz de hemen ödedik di mi parasını, bize güvendi ama biz de unutmadık suyun parasını vermeyi" bu dilayog aramızda ben diyim 5 siz deyin 10 kez geçti sanırım ;) Çocukların kalbini kazanmak ne kadar kolay ;)
Kurs çıkışı al Nehir'i doğru alışveriş merkezine, hem alışveriş hem de yemek faslı...
Pazar sabahı erkenden (yani bizim erkenimiz 11'i buldu malesef) taaa Bakırköy'e Uğur&Rose'a kahvaltıya git, güzel güzel kahvaltı yap, Ali Deniz'in şaklabanlıklarını izle, Rose'un aşağıda gördüğünüz güzelim yılbaşı ağacına bayıl :) Sonra yağmurdan mütevellik bir trafiğe tutul, eve gelene kadar saat de 5'i bulsun :(


 Etamin örtü sermiş Rose ağacın altına, ne güzel fikir ;)

14 Aralık 2012 Cuma

KEÇELER, HİKAYELER, DOLANDIRICILAR, İYİLİKLER... HEPSİ AYNI POSTTA :)

Yıldız yaptım keçeden, biri kırmızı, biri beyaz, bu yaptıklarım, yaptıklarımın rengi, hepsi ama hepsi güzelim yılbaşı hatrına, yılbaşının güzelim ruhuna saygıyla :)
Üstündekileri küçük küçük poşetler halinde tuhafiyeden aldım, keçenin üstüne iplik belli olmasın diye misinayla diktim, sonra da iki parçayı birleştirdim, hepsi bu ;) Kırmızıyı boş diktim, beyazı silikonla doldurdum ;)
Hani var ya televizyonda bi çizgi film: Laura'nın Yıldızı, hani çok güzel bir şarkısı var, hani ben her o şarkıyı söylediğimde, Nehir: "Anne yine yanlış söylüyosun, öyle değil, "Ne kadar güzel parlıyorsun gökte, bekliycem seni her gece" diye uyarıyor ya, işte o çizgi filmdeki yıldıza benzedi biraz bunlar :) Çok düzgün olmadılar, sonra dedim ki kendi kendime "İyi olan, güzel olan şeyler zaten çok kusursuz şeyler değil ki, misal organik domates azcık kusurlu, lekeli, şekli azcık bozuk gibi ama orjinal işte, en doğalı bu!"




 



İtiraf edeyim bu beyazın boncuklarını dikerken çok zorlandım, başım ve dahi boynum çok ağrıdığından, bir de görmemiş gibi baştan çok yoğun dikince boncukları, devamının da öyle olması lazım geldiğinden azcık işkence gibi oldu ama netice itibariyle beğendim...
************

 
 
Nehir okulda bir hikaye yazmış, sınav gibi bişeymiş, o hikayede Halil'in kaybolan kedisini anlatmış, dedi ki; "Anne hikayede Halil yazdım ama seninle ilgili de yazıcam, sakın üzülme olur mu?" (Büyük derdim buydu kızım :)
"Üzülmem annecim, ne var ki bunda üzülecek" dedim ama içine sinmemiş olacak ki, akşam "Anne ikimizle ilgili bir hikaye yazdım bak"
Baktım :) Elma pazarıyla ilgili :)))
"Aferin benim güzel kızıma, çok güzel yazmışsın ama şurayı çok anlayamadım "lirası üç tl'ydi" :)) Yalnız nasıl olmuşsa tl yi yeni simgesiyle yazmış, kızım yeniliklere uyum sağlama konusunda benden çok daha iyi, bunu farkettim :)
***************
Başım ve boynum çok ağrıyo dedim ya (hala öyle!) başağrımın sebebini anlatayım size: Dün yemek sonrası, ofisteyken cep telefonum çaldı:
Zırrrrr
"Efendim"
"Kimimle görüşüyorum hanfendi"
"Esen Can" (Desene kimi aradıysan onunla görüşüyosun!!! :( )
"Ben dıtdırıbıttırı emniyet amirliğinden başkomiser dıttırıbıttırı"
"Buyrun"  (Arkadan telsiz sesleri, konuşma sesleri geldiğinden belli ki sahiden de emniyet yani!)
"Kimliğinizi ya da ehliyetinizi çaldırdınız ya da kaybettiniz mi"
"Hayır"
"Kimlik fotokopinizi en son nerde kullandınız"
"Bilmiyorum"
"Kimlik fotokopinizle 65 adet faturalı telefon hattı alınmış sizin adınıza"
"Aaaaaa"
"............... .............. ............. isimleri ile bir bağlantınız var mı"
"Yok"
"Diyarbakır, Mardin vs.. illerinde adınız alınmış hatlar var"
"Hangi banka kredi kartlarını kullanıyosunuz"
Uyandım bu arada ama epey vakit aldı gördüğünüz gibi :(
"Beyefendi bunları adresinizi verin de yüzyüze konuşalım olur mu"
"Buyur canım........." gerisini yazmayayım çünkü fena pek fena arsız adamın söyledikleri...
 
Anladım ki arayanlar boynu altında kalası dolandırıcılar :( Aradım 155'i, anlattım olanı biteni, polis:
"Aynı numara, peki sizi bir daha ararlarsa ne diyeceksiniz?"
"Ne diyeyim"
"Sizi savcılığa verdim, sürüm sürüm süründürücem" :)) Evet polisimizin çözümü böyle, bir daha ararlarsa aynen böyle söyleyeceğim :)
Güler misin ağlar mısın..... 
***********
Son olarak Bulut Gölgesi Tülin Hanım'ın duyurusuyla katıldığım SERÇEV yılbaşı kampanyasına gönderdiklerim yerine ulaşmış, kırtasiye ve oyun ağırlıklıydı gönderdiklerim, bir de fotoğrafta görülen yılbaşı süsleri paketini eklemiştim (elbette  bu da yılbaşı ruhuna hürmeten ;) ), dün bloğunda kampanya için gelenlerin resimlerini paylaşmış :) Yazdıklarını okurken ve fotoğraflara bakarken gözlerim doldu ;) Demiştim size Allah ömür verdiği müddetçe her yıl, kendi çocuklarımdan başka çocukları da sevindirmek niyetim, elbette gücüm yettiğince...
Aldıklarımın üstünden % 10 indirim yapan oyuncakçı amca, teşekkürler sana da çocuklar adına....
(Yok  yok geç kalmadınız, vakit var daha.  Siz de gözleriniz dolsun, içinizi kuşlar kaplasın isterseniz Bulut Gölgesi'ne müracaat edin bi ;)
 
 
 



MERAKLISINA NOT: Bazen fotoğraf diyorum bazen resim, aslında hep resim demek istiyorum ama doğrusunun fotoğraf olduğunu biliyorum, kafa karışıklığım yazılardan sıkça belli oluyor biliyorum, affınıza sığınıyorum, olmuşlardan ve dahi olacaklardan şimdiden özür diliyorum :)


Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.