30 Temmuz 2014 Çarşamba

NANAÇKİMİ...


Kayınvalidemi arife günü kaybettik... 6,5 yıldır yatağa bağlı bedeni daha fazla dayanamadı.... Nurlar içinde yatsın, mekanı cennet olsun... 
Yatağa bağlı kaldığı uzun yıllar içinde bir kez bile isyan etmeden, başına gelenleri tevekkülle karşılayan, inancı kuvvetli annemin mübarek arife günü yaradanına kavuşması tek tesellimiz, çok özleyeceğiz, çok anacağız.... 




Not: Nanaçkimi lazcada "annecim" demek, Türkçe'de ne kendi anneme ne kayınvalideme bir türlü söyleyemediğim bu kelimeyi şimdi söylüyorum "Seni çok seviyorum annecim, ben senden razıydım, inşallah sen de benden razı olursun... Beni gelinin yerine kızın saydığın için, tatlı dilin, bendeki ve  2,5 yaşına kadar büyüttüğün kızımdaki bütün emeklerin için Allah senden razı olsun...
Hep dediğim gibi "Allah'a emanet şekerim!"

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.... 

25 Temmuz 2014 Cuma

MUTLU BAYRAMLAR

SABAHA KADAR

Dünya bazan o kadar büyük ki;
Bir noktayım ortasında ne yapsam.
Bazan da o kadar küçülüyor ki dünya,
Devrilecek sanıyorum kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,
Öyle bitmez geliyor ki bir an..
Bir de bakıyorum o kadar kısalıyor ki;
Ne çıkar diyorum bir hayattan.

Saadet o kadar lazım ki yaşayana;
Billahi can verir uğrunda insan.
Hem o kadar boş ki mesud olmak,
Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.

Ben o kadar önemli kişiyim ki,
O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.
O kadar da fenayım ki ben
Delice niyetlerimle.

Gece, ne kadar karanlık ve sessizsin..
Öyle kaplıyorsun ki yolları, evleri, denizleri.
Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki..
Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Sabah; yeni bir dünya gibi geliyorsun;
Öylesine süslü, öylesine saadesin ki..
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki.

Özdemir ASAF

                                (Bir Kapı Önünde)

Buruk da olsa bayram bayramdır, layıkıyla kutlamalı, çocuklarımıza bayramı yaşatmalı...

MUTLU BAYRAMLAR SEVGİLİ OKUR, SAĞLIKLA, HUZURLA, HAYIRLARLA DOLU MUTLU BAYRAMLAR... 

ESEN-ELİF-UĞUR

23 Temmuz 2014 Çarşamba

DOMATES DOĞRARKEN...

TELDEN ÇİÇEKLİ ÇELENK VE KALP
Domates doğruyordum! Söğüş, hemen arkasından salatalığa geçecektim… Mutfaktaki radyodan Mabel Matiz içli içli “Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz!” dediğinde oluverdi her şey… Birden bire aklıma neler geliverdi, bayatlattığım ekmekler, pideler… Bazen bayatlatmakla kalmayıp, küflendirdiklerim ve atmak zorunda kaldıklarım… Yumuşayan domatesler, üşenmelerim yüzünden bir türlü buzluğa atamadığım… Sadece domates mi, bir türlü hamarat ev kadınlığını becerip de bezelye, barbunya vs. de koyamadığım…  Babannenin –şükür iyiye gitse de- içinde bulunduğu zor durum. Bu üzüntünün içinde geçen hafta layıkıyla üzülemediğime çok içlendiğim köydeki köpeğimiz Bahtiyar’ın ölümü..  




Her sabah Üsküdar’a yürürken yol üstünde gördüğüm onlarca Suriyeli çocuk, çocukların beton üstünde uyuması, gencecik anneleri, annelerin bir zalim yüzünden gurbete düşmeleri, vatan bildikleri yerden kuru betona mahkum edilmeleri… Televizyonda haber bültenlerinde gördüğüm Filistinli anneler-babalar, çocuklar, gözlerindeki korku ve acı… İŞİD belası yüzünden sürgüne-ölüme terk edilenler, en çok da günahsız çocuklar (Sahi ne oldu bizim rehinelerimiz, en küçüğü 11 aylıktı di mi? Unuttuk mu onları yoksa?) … 
Ali Deniz’e okula  götürsün diye yedek tişört alırken dolabından, ne kadar lüzumsuz sayıda kıyafetinin olduğu, bunun utancı… Ve dahi bunun gibi bir sürü elem, keder, sıkıntı, hepsi mi birden gelir insanın aklına, hepsi mi bir şarkıya, bir salataya sığar… 



Çocuklar ve koca kişisi salondayken ben mutfakta ağladım ağladım… Sonra yanıma gelen eşim dedi ki “Ne oldu sana?” Tamam o anda ağlamam bitmişti ama gözlerim yaşlıydı hala, soğan da yoktu ki salatada, yani azcık düşünse üstelerdi ama o benim “Yok bişey!” dememe inandı ve gitti… İyi de oldu bir bakıma bunları nasıl anlatsaydım ona… 

Ofisteki masamda yerini buldu kalbim... 
İçim zifir gibi bu günlerde, kör karanlıklardayım aslında, insanın insana bunca zulmünü ben anlayamıyorum,  kimin ne hakkı var insanı vatanından etmeye, bırak vatanından yavrusundan, ailesinden etmeye, nasıl verecekler hesabını, nasıl bu kadar korkusuzlar, hangi ara vazgeçtiler Allah korkusundan, kul hakkını hangi ara unuttular bilmem…

Bunlara rağmen ben hala, çiçek, böcek, kuş, kelebek, kalp peşinde…


NEHİR için... 

Böyleyken böyle sevgili okur....

Bin aydan daha hayırlı KADİR GECEMİZ kutlu olsun, hayırlar getirsin tüm dünyaya, huzur, barış getirsin...




21 Temmuz 2014 Pazartesi

ETAMİN PANO, KEÇE KELEBEK, KUŞ, YAKMA ÇİÇEKLİ KEÇE ÇANTA VE ARZU NESNESİ...

İlk önce güzel haberi vereyim sana sevgili okur, kayınvalidem daha iyi çok şükür, hala yoğun bakımda ama doktorların dediğine göre tedaviye cevap veriyor, daha da iyi olacak inşallah :)
Sana yazmadığım günler boş durmadım, aşağıda gördüğün minik ziyadesiyle minik işleri yaptım. Kelebekleri biliyorsun zaten onlardan yaptım yine ama bu sefer incili denedim...
Pinterest'ten bulduğum deseni işledim. 


ETAMİN PANO
Kaynak

İlkin aşağıdaki gibiydi. Facebook'ta paylaşınca Sevgili Banu abla "Kasnağın içine koysan" dedi, ben de söktüm ve içine koydum kasnağın, bir de "Kurdelesini büyüt" demişti onu da yaptım, sonuç bence de daha güzel oldu :) 



ETAMİN KUŞ
Çok sevdim bu deseni, zevkle işledim, bi de kolay ki, çabucak bitti ;) 

KEÇE ÇANTA
Epeydir yapmamıştım bu çantalarımdan, özlemişim.

YAKMA ÇİÇEKLER

YAKMA ÇİÇEKLİ ÇANTA
Nasıl yapıyorduk hatırla bakalım Sevgili Okur, öncelikle çiçeklerimizi hazırlıyoruz. Renk uyumu diye birşey var değil mi? Sen onu kafandan atıyorsun bu çiçekleri hazırlarken. Uyar mı uymaz mı düşünmeden gönlüne göre üstüste dikiveriyorsun renkleri ;) Gör bak nasıl her rengin her renge uyası var :)
Yahu ayıp olacak şimdi ama ben çok gurur duyuyorum kendimle bu yakma çiçekler konusunda, sadece onda değil üstelik, bu yakma çiçekli çantalar konusunda :)) Vallahi çok beğeniyorum çantalarımı, başkasında görsem çok kıskanacak kadar, niye ben düşünemedim diyecek kadar ;) 


 KEÇEDEN BİR TAKIM KÜÇÜK İŞLER


KEÇE KELEBEK
Yer gök kelebek oldu ve daha da olacak ;)
 

KEÇE KELEBEK

AŞIK KUŞLAR
Bu kuşları da istek üzerine yaptım. Ağaç süslerinde kullandığım kuş kalıbıyla ;)
Dedim ki eşime"Bu silikon tabancasını aldın, eyvallah ama bunun daha temizi yok mu, temiz çalışanı yani, böyle silikonu bulaşmayanı, beni sinir etmeyeni!" yokmuş, hepsi böyleymiş, o konuda kendimi geliştirmem lazım itiraf ediyorum, biraz daha eğitmem lazım kendimi bu silikon tabancasını layıkıyla kullanabilme konusunda... 

KEÇE KELEBEK
Önüm arkam sağım solum kelebek :)
Ama bu kez inci süslemeli, bir kanadı pembe, bir kanadı krem incilerle :) 

KEÇE KELEBEK
Bir kısmınızda değişik bir tavır sezdim şu anda. Bana geçen bir his bu ekranın karşısından. Sen sevgili okur, sen dedin ki kendi kendine, "Gördük bunları zaten Facebook'ta, İnstagram'da, yeni değil ki bunlar?!!!"  Ama ayıp bu yaptığın! Sakın, sakın duymamış olayım, yeminle silerim bir bir bütün sosyal medya hesaplarımdan, üzülürsün, kahrolursun bak! O kadar diyim sana, sen şimdi söyle bakalım, "ilk kez" gördüğün- zinhar daha önce hiç bir yerde rastlamadığın- bu işler için ne diyorsun???

TEL
Hatırlıyor musun bir zamanlar dergilerde filan bi "arzu nesnesi" lafı dolanır dururdu, hah işte benim an itibariyle "arzu nesnem" bu tel :)) Çok sevindim kırtasiyede görünce, çok istiyordum :) Vardı elimde bir miktar, arkadaşım vermişti sağolsun ama azdı, gözümü doyurmamıştı, projelerime yetmeme ihtimali vardı ve ben kısıtlı kaynaklarla çalışırsam, yaratıcılığım sekteye uğrayacaktı (yahu haklısın bazen ben de hiç sevmiyorum bu abuk cümlelerimi ama dönüp düzeltmeye de pek üşeniyorum, idare et sevgili okur!)
Sen şimdi beni izle değişik mecralardan izle ama gölge gibi, görmemiş gibi, sanki ilk kez bir sonraki postta görmüşsün gibi ;)
Gör bak neler edeceğim bu tele :))) 
Yalnız benim  bu yüksek sanatçı ruhum çocuklarımı ve dahi koca kişisini beslemeye yetmiyor, yemek bekliyorlar benden :( Akşam şu nohutu pişireyim çabucak sonra bu telle muhabbete başlayalım :)) 
Sen dua et nohut çabuk pişsin, çocuklar kolaycacık uyusun,heyecanım da o saatlere kadar -artarak- benimle kalsın :) 



KAL SAĞLICAKLA ;) 

17 Temmuz 2014 Perşembe

SEN SÖYLE SEVGİLİ OKUR...

Liseyi bitirdiğim zamanlarda yani 80'lerin sonunda, bizim cenerasyonun, o vakitler kasaba olan Yalova'daki cenerasyonun durumu şöyleydi sevgili okur, okulu bitirdin, çeyizini tamam et ve evlen... Eskaza üniversiteyi düşünüyorsan çabucak bitir ve yine hemen evlen, barklan, yerini yurdunu bil... Ben ticaret lisesi mezunuyum, biz meslek edindirme adına erkenden hayata atılan çocuklardık o vakitler. Yani üniversite bizim neyimizeydi. Aramızdan aklı başında birkaç arkadaş çıktı çok şükür üniversiteyi okudular ama ben hiç o hedefle yetişmedim ya da yetiştirilmedim. Ne yazık ki durum buydu sevgili okur. Üniversite sınavına girmedim bile lise sonda düşün yani. Artık nasıl tatlı geldiyse son sınıftaki stajdan aldığım asgari ücretin üçte biri :( Bir an önce kolumuzdaki altın bileziği- ki o uyuz bileziği yani muhasebeciliği hiç sevmedim- bir an önce parlatmalıydık. Neyse işte ne diyecektim ne anlatıyorum, diyecektim ki, bizler, yani daha doğrusu o dönemin kızları için durum aşağı yukarı buydu. Ve ben de o yoldaydım aslına bakarsan ama şükür ki olmadı, şükür ki evlenmedim o dönemde. İstanbul'a geldim bildiğin gibi, o kolumdaki altın bilezik Yalova'da bir işe yaramadı çünkü. Yaşamak için dünya güzeli olan Yalova, ekmek vermek konusunda bildiğin cimri, nemrut bir memlekete dönüşüverdi...
Sonrasında biliyorsun yok bilmiyorsun tabii, 2000'de yani tam da 29 yaşımdayken, AÖF önlisansı bitirdim ve nasıl bir özgüvense bendeki, bana aynen şöyle fısıldadı "Yeter sana, haddini bil, ne lazım sana lisans tamamlama, hem de İşletme, hem sen ne anlarsın ki matematikten, rezil etme kendini ve vazgeç!" Eyvallah dedim, haklısın dedim ve boşverdim...
2003 senesinde evlendiğimde 32 yaşındaydım. Eşimle buluşmak kolay olmadı. Ki onun hikayesini de biliyorsun, bilmeyenler ve merak edenler için şurada... Yani epey bir geç evlendim, e hal böyle olunca Nehir doğduğunda oldu mu sana yaşım 34! Ali Deniz geldi sonra aniden :) Ne de güzel geldi ama ;) o zaman da yaşım 40'a bir kalaydı. Yani sevgili okur, lise arkadaşlarımın çocukları liseye, üniversiteye giderken, benimkiler daha bebeydi :) Neyse yahu, buna şükür, geç kaldık ama güzel oldu bence ;)
Ali Deniz'in doğumuyla birlikte bende aşama aşama bir değişiklikler olmaya başladı. Tam da adını koyamıyorum ama başka türlü biri oldum işte. Bi kendine güven geldi, sanki biri bana baştan ayağa enerji yükleyiverdi.
40'tan sonra açmaya karar verdiğim bloğumun da katkılarını inkar edemem, hakkını teslim etmem lazım. Blog sayesinde ulaştığım, tanıştığım, yüzünü görmeden sevdiğim, bana bir sürü şey katan insanlar-ki bunlardan biri de sensin elbet- sayesinde geliştim, zenginleştim. Keçeyle (beni keçeyle tanıştıran canım 10marifet'e selam olsun), etaminle pek çok şey çıkardım ortaya, hepsini çok severek, aşkla yaptım, sizlerle paylaştım.
Ve sonra lisans tamamlamaya karar verdim. İçimdeki o ses bu sefer "Yaparsın kızım sen, bi dene, atla deve değil ya, 2 senede olmaz da 3 senede bitirirsin olmadı!" dedi, ben de "Tamam, peki, deneyeyim o vakit!" dedim. Ve senin de bildiğin üzere şükür 2 senede bitirdim lisansı  da, duaların sayesinde biraz da iyi dileklerinle, motive eden güzel yorumlarınla, eyvallah :)
Yıllar yıllar önce yapmam gerekenleri hep geç geç yaptım gördüğün gibi, 42 yaşımın bitmesine ramak kala elimde diplomam, ne yapayım şimdi ben ;) Yüksek Lisans öğrencisi olayım mı bizim üniversitede, ne dersin, yapabilir miyim? Çocuklara rağmen, keçeye, etamine, bunca iş güce rağmen başarır mıyım bunu da, sen söyle sevgili okur ;)


EŞİME NOT: Sen olmasan, bunların hiçbiri olmazdı biliyorum, teşekkürlerin en büyüğü ilkin sana, sabrın, yardımların, desteğin için...

15 Temmuz 2014 Salı

HAYAT-AĞAÇ SÜSLERİ EŞLİĞİNDE...


Dün sabah işe gelmeden önce göz doktoruna gittim, çünkü artık gözlerim eskisi kadar iyi göremiyor küçük yazıları :( 40 yaş sonrası normal durumlar sanırım, bir de bin yıldır bilgiaiyara bakınca her gün bu durum kaçınılmaz oldu...
Doktor bana gözlük verdi, bilgisayar gözlüğü :))) Yakın gözlüğü değil yahu, bilgisayar gözlüğü işte ;) Aldım bir koyu pembe çerçeveli gözlük ama hiç kullanmadım daha. Ne biçim gözlük anlamadım, bildiğin büyüteç! Evde unutmuşum zaten, kullanmam belki de, kendimi hazır hissedinceye kadar dursun bakalım :))
Sonra işe geldim ve bir telefon, kayınvalidem hastalanmış, hastaneye acile kaldırmışlar, ben gerisin geri eve gittim, çocuklara bakmaya, yani Nehir, Ali ve Ozan'a. Ali Deniz okuldaydı zaten. Ali ve Ozan eşimin  abisinin çocukları. Ne uzun oldu böyle de anlatınca, kaynımgilin çocukları demem lazımdı...
Kayınvalidemi anlatmadım sana hiç di mi, hastalıktan bahsetmeyi sevmiyorum hiç, anlatınca daha da artacakmış gibi sanıyorum :( Nehir 2,5 yaşındaydı babannesi ona bakarken, evde ikisi yalnızken beyin kanaması geçirdiğinde. Nehir 9 olmak üzere, demek ki 6.5 yıl geçmiş üstünden.6,5 yıldır yatağa bağlı yaşıyor. Konuşuyor, aklı da yerinde çok şükür ama bu kadar uzun zaman yatınca sıkıntıları da gün geçtikçe artıyor... Soluk alamamış, dün acile kaldırmışlar, oksijen verilince rahatlamış biraz, bir müddet daha kalacak hastanede...
Rabbim şifa versin, hem anneme, hem şifa bekleyen herkese, inşallah çabucak düzelecek...
Dün işe gelirken neler neler vardı aklımda ama hiç plan yapmaya gerek yok ki, bir şekilde hayat kendi planını uygulatıyor sana... Şükür bugünümüze elbet...

Ben sana bu hafta sonu yaptığım ağaç süslerini göstereyim ama bu kez bağışla beni, anlatmayayım. Sonra yine görüşürüz e mi sevgili okur, kal sağlıcakla...

AĞAÇ SÜSLERİ


KEÇE BAYKUŞ

KEÇE BAYKUŞLAR

KEÇE YAVRU BAYKUŞ

KEÇE KELEBEK

KEÇE KELEBEK

KEÇEDEN KELEBEKLİ AĞAÇ SÜSÜ

BARIŞ İÇİN...

Aslında bu yaptıklarımı yine ağaçta sergileyip, sana öyle gösterecektim ama kısmet olmadı :(

ÇİÇEKLİ BARIŞ ÇELENGİ
Evdeki bir tel parçasından hareketle çıktı bu çelenk ortaya. Çember yapacaktım ama sonradan dünyanın içinde bulunduğu beter hale bir gönderme olsun diye, barış sembolü yapmaya karar verdim. Tellerle şekli verip, sonrasında kurdele kapladım ve elimdeki çiçeklerle süsledim.
Yakma çiçekler de kullanacaktım ama sonradan sırf yapma çiçekle başka bir çelenk yapmaya karar verdim. 

YAKMA GELİNCİKLİ PANO
Bu panoyu da Elif için yaptım. Benden çiçekli bir pano istiyordu ne zamandır. Çok basit ama çok da şık oldu gibi... 

10 Temmuz 2014 Perşembe

KEÇE VE NAZAR BONCUKLARIYLA AĞAÇ SÜSLERİ

Elindeki köpek balığını uzatmış, "Ben büyüyünce köpek balığı olucam!" "Ne dedin sen? Köpek balığı mı olacaksın büyüyünce??? E ben de köpek balığının annesi o zaman? "Ebet!" Babasını işaret ederek "O da babası!" :))) 
Dua ediyorum  büyüyüp de köpek balığı olması çok vakit almaz, bizim yaşlılığımıza denk gelmez inşallah :)))

Ve sonra sevgili okur, iki gün yani daha doğrusu iki gece boyunca Marmaris'teki bir ağaç için süsler hazırladım böyle böyle... Neşe hocam istedi, ben yaptım :) Ve bu gördüğünüz şeylerin ilhamı da, öğlenleri serin serin oturur dergi bakarım diye gittiğim kütüphanede geldi :)  O gördüğün çemberli nazarlık, sonra o kurdeleli, ponponlu süs, hepsini de kütüphanede yaptığım beyin fırtınasında buldum :))) Ve nasıl  heyecanlandım anlatamam, üstelik yazacak bir şey de yoktu elimde, unuturum diye de ödüm koptu :) Diyeceksin ki insanlar beyin fırtınasında neler neler icad eder, ne fikirler, ne buluşlar meydana çıkarır, Esen'e bak bi de! :)) Haklısın insanlık için zerre, benim için umman bu işler ama bunları da sana söylemesem kime söyleyeyim sevgili okur :) 
Bak bakalım beğenecek misin  yaptıkarımı :) 


AĞAÇ SÜSLERİ
Keçe ve boncuk kullanarak yaptım bunları, kumaşlar, kurdeleler, nazar boncukları, ponponlar ve urgan da var elbet :)
Bak yakından fotoğraflara çözeceksin zaten kolaycacık :)


Böyle bir zeytin ağacını süsledim resimleyebilmek için, bu haliyle de çok güzel ama sence de süslü püslü daha bi güzel değil mi?
Bu arada fotoğrafların kalitesini farkettin mi? Çünkü fotoğraf makinemle çektim bu ağaçlı fotoğrafları, bundan sonra da hep onu kullanmaya karar verdim ;) 



AĞAÇ SÜSÜ
Şu her yerde satılan bobin halindeki kalın ipler var ya, çuval ipi gibi, urgan gibi. İşte onlardan istediğin boyda kesiyorsun, sonra iğneye geçirdiğin misinayla minik ponponları aralıklı tutturuyorsun ipe. Kalan boşlukları da kurdeleleri gelişi güzel, kafana göre bağlayarak dolduruyorsun. Gördüğün gibi kurdele konusunda kırmızıya torpil geçtim elimde olmadan :)
En altına ağırlık yapsın diye en büyük nazar boncuğunu bağlıyorsun. En üstüne de ağaca asabilmek için bir sap yapıyorsun. Ben evdeki yıldızı kullandım ;) Hepsi bu, çok kolay ve çok da neşeli bir ağaç süsü, rüzgarda uçuştukça seyredersen eğer,  heyecan, neşe ve mutluluk garanti :) 

KUŞLU -ÇİÇEKLİ AĞAÇ SÜSÜ
Kuş kalıpları buluyorsun önce, ben Pinterest'ten buldum yine, bu işler için oluşturduğum ordaki panomu paylaşayım seninle, bak bi bakalım işine yarar şeyler mutlaka çıkacaktır. Kuş ve balık kalıplarımı orada göreceksin. Sonra ben istedim ki bir yüzü desenli kumaş, bir yüzü de keçe olsun kuşlarımın. Kumaşları çizdim ilkin, sonra beyaz tutkalla çizgilerin üstünden geçtim ki kumaş akmasın kesilince, kurumasını bekledim ve sonra kestim itinayla. Bu yöntemi öğreten Filiz Ablaya selam olsun, her kullandığımda içimden selam yolluyorum zaten de bu kez de burdan yollayayım :)
Sonra keçeyi de kalıpla kesiyoruz. İki tarafına da siyan kum boncuğuyla gözleri dikiyoruz ve iki parçayı battaniye dikişiyle birleştiriyoruz. Çiçekleri hazır aldım ama ortalarına ben minik güller, çiçekler ekledim. İki çiçeği birbirine yapıştırdım ve renklerini de farklı seçtim ki rüzgar estikçe farklı renkler de gözüksün :) Yalnız çiçekleri birbirine yapıştırırken orta kısmına sıcak silikon sürmeyin sakın yoksa iğne geçmiyor yapışkan yüzünden! Misinaya bir kuş bir çiçek ve aralara da boncuklar ekleyerek tamamladım. Ve bir nazar boncuğu delisi olarak elbette üst kısmına yine bir nazar boncuğu koydum, takmak için sapını da urganla yaptıktan sonra bu da bitmiş oldu böylece :) 

AĞAÇ SÜSLEMELERİ

ÇEMBERLİ NAZARLIK-AĞAÇ SÜSÜ
Bu benim favorim. Kendim uydurdum bunu da ama sonradan moriçe'nin instagramda dediği gibi Rüya Kapanı'na benzettim ben de :)
Çok heyecanlandım bu nazarlık için, öyle çok ki anlatamam sana ve aklımdakini gerçek yapabilecek miyim diye de endişelendim azcık! Oldu, yeminle tam da istediğim gibi oldu işte :)
Evde milattan kalma bir çanta sapı vardı durup duran, o geldi aklıma, onu önce urganla sardım sıkı sıkı (bu aşamada ihtiyacımız olan sadece sabır, biraz fenalık getiriyor insana  ipi sürekli dolamak) uçlarını silikonla sabitledim ki açılmasın. Ve sonra misinayı iğneye geçirip, iplerin arasından iyice sağlamlaştırarak başladım boncukları dizip dizip karşı kıyıya birleştirmeye, misinayı orta kısımlarda bir kez doladım-ki böylesi daha hoş oldu bence- Aralara bu kez hep cam boncuk ve nazarlık kullandım, minik çanlarla birlikte. Üst kısmına da tutturmak için askı yeri ve oraya da elbette bir nazarlık hepsi bu :) 

BALIKLI AĞAÇ SÜSÜ
Bu balıkları da çift taraflı yaptım yine, sıcak silikonla birbirine yapıştırdım, farklı farklı renkleri seçerek. Gözlerine oynar gözlerden yapıştırdım. Ve yine pinterest marifetiyle bulduğum deniz yıldızı kalıbı yardımıyla hazırladığım çift taraflı yıldızı en tepeye koydum. Yıldızın üstüne şeffaf boncuklar diktim  en başta da... Aralara mavi tonda boncuklar katarak diktim güzelce...

AĞAÇ SÜSÜ
Deniz yıldızına yakından bak bir de... 

AĞAÇ SÜSLERİ
Ne güzel di mi, sence de bu ağaç bayramlık giymiş küçük bir kız gibi olmamış mı, öyle sevilesi...

BALIKLI AĞAÇ SÜSÜ
Bu balıkları da böyle böyle dizdim, aralarını silikonlarken bir yandan da ipini sabitledim balıklara, en alta da yine bir nazar boncuğu, üstlerine de evdeki minik minik pullardan, oldu bitti :) 

AĞAÇ SÜSLERİ
Yani bin tane de fotoğraf koymanın alemi yok bence de aslına bakarsan ama kıyamadım, güzel çekiyor ya makine, hepsini birden koymak istedim, bu seferlik böyle olsun :) 

AĞAÇ SÜSLERİ
Rüzgarda bi tatlı bunlar, görmen lazım sevgili okur :) 



AĞAÇ SÜSLERİ YAPIM AŞAMALARI
Ve bunlar da yapım aşamaları, anlatmaya çalıştım ama fotoğrafların da belki faydası olur ;)
Kal sağlıcakla sevgili okur, bol ilhamla bir de ;)

7 Temmuz 2014 Pazartesi

KUMAŞ LAVANTA KESESİ, KEÇE CÜZDANLAR, HEDİYE PAKETİ SÜSLEMELERİ VE TUZLA ;)

Nehir'i teyzesinde, Tuzla'da bıraktık geldik. Meğer bizim evin "sesi" Nehir'miş. Nasıl sessizdi akşam ev :( Ali Deniz de ablası olmayınca, saracak, bulaşacak kimse bulamadığından sessiz sakindi, film izlerken uyuyakalmış yerde... Birkaç gün kalsın sonra gidip alalım kızımızı, neşemiz yerine gelsin :) 
Ben de dün o sessizlikten istifade şu altta gördüğün keseyi yaptım kendime sevgili okur. Kumaşını Elif'ten yürüttüm, çok güzeldi çünkü, almasam günahtı ;) Çanta yapacakmış kendine başka kumaşlarla kombinlenleyerek, içim gitti, ben de kumaş çanta yapmak istiyorum artık. Sanatımı başka başka mecralarda da sürdürmek istiyorum ve ben bu sıralar önceleri bir türlü karar verip alamadığım dikiş makinemi istiyorum! SİNGER mümkünse, onu bildim çocukluktan beri, başka makine tanımam :) Dur bakalım, bu kış da çok işim var ama onu sana sonra söyleyeceğim, şimdi olmaz :) 
Sonra tava böreği yaptım ama fotoğraflamadım çünkü yandı azcık üstü ve bir de pazar gecesi ödevimi başarıyla hazırladım. Ali Deniz'e, okula götürsün diye üzümlü kurabiye ;) Onun tarifini de sonra vereceğim, unutturma! :) 
Bu akşam ne yapacaksın dersen güveçte türlü diyorum, sen ne diyorsun, ne yapacaksın bu iftara? Ki biz iftarda yemekten ziyade kahvaltılık seviyoruz aslında, yanına böyle börektir, kızartmadır, hafif hafif! (yani pek hafif demiyor doktorlar bunlara ama benim nazarımda öyle yemekler, yanına da sıcak pide ;) 

KUMAŞ LAVANTA KESESİ
Bakma resimde böyle büyük çıktığına, yakın çekim diye öyle, aslında A4'ün yarısı kadar bişey...
Bir de bakma sen lavanta kesesi dediğime içindekileri boşalttım da başka bir amaçla kullanacağım bu keseyi.
Önce ağız kısımlarının dantellerini diktim, ön kısmınkini minicik pembe boncuklarla birlikte diktim. Sonra iki kenarını makine dikişiyle elde dikip birleştirdim (Gördün di mi şart bana makine esasen, elde makine dikişi yapıp duruyorum, halbuki makine olsa yarım saatte yaptığım işi, 5 dakikada bitiririm)
Tohum işi ile minicik bir gül yaptım, ebruli iple, sapını yaptım sonra da bu hazırladığım minik yuvarlağı, daha büyük kestiğim keçenin ortasına ikisini birden tutturacak şekilde battaniye dikişi ile diktim. Dikerken ikide bir yani iki dikişin birinde de  pembe inciler kullandım. Yaptığım bu süsü de kesenin kurdelesinin bir ucuna dikiverdim. Hepsi bu :) Çok güzel olmadı mı Allah için söyle :)
Bir sürü var böyle kumaşım, yapayım mı daha daha???






KEÇE CÜZDAN
Ne zamandır cüzdan yapmadım keçeden, bu cumartesi Elif'te bol bol cüzdan diktim. Yakma çiçeklerim hazır vardı zaten, onlarla da süsleyiverdim :) Bu gördüğün cüzdana da diğerlerinden farklı olarak minicik bir çiçek işleyiverdim... 

KEÇE CÜZDAN

KEÇE CÜZDAN

KEÇE CÜZDAN

KEÇE CÜZDAN


KEÇE CÜZDANLAR
Gördün di mi benim lavantalı panom gitti Elif'in evine yerleşti :) Ona verdim, çok sevindi. Çerçeveye tam oturtamadık gerçi. Nasıl gergin olmasını sağlıyorsunuz siz işlemelerin çerçeve içinde? Kumaşı yapıştırarak ya da bir şekilde zımba vs ile mi? Gerçi Elif çıkarıp ütülecekti tekrar ama...


Çekilişi kazanan Sevgili Hülya için hediye paketi yaptım dün akşam. Yapmadan evvel de kendi kendime bir beyin fırtınası yaptım içimden. Fırtına geçtikten sonra ortaya çıkan "Zincir çek, upuzun bir zincir, renk renk olsun, onları da paketi bağladığın ip olarak kullan" oldu :))) 

Böyle oldu işte sonuç da, hızımı alamayıp biraz fazla uzun yapmışım zincirleri, bu yüzden fiyonkları iki kez yaptım :)
O kenardaki motifi de daha önceden yapmıştım, ortasına da minik güllerden koymuştum. Ne güzel oluyor di mi böyle ara ara yaptığın şeyler tam da lazım olduğunda eline gelince :)) Ama tabii benim için şöyle de bir sıkıntı var, bir sürü böyle ıvır zıvırı koyduğum kutuları bilemiyorum :( Aramaktan helak olunca da hevesim kaçıyor :( 

Ve bunlar da cüzdanlar için yaptığım paketler :) 



Tuzla'da gece yürüyüş yaptık eşimle, sonra sahilde oturduk biraz. Çoluksuz-çocuksuz ne kadar az birlikte olduğumuz zamanlar, bu yüzden de ne kadar kıymetli... 

BONUS
Bu da Elif'in minik kedisi Portakal :) Küçücük daha, çok da tatlı :)
MUTLU HAFTALAR OLSUN SEVGİLİ OKUR :)
ŞEN VE ESEN KALINIZ :) 


Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.