31 Ağustos 2012 Cuma

GÜL BÖREKLİ, PEYNİRLİ BÖREKLİ BİR 30 AĞUSTOS...

30 Ağustos bir günlük bir tatildi, geçti gitti, rüzgar gibi geçti ama akşam kafamı yastığa koyduğumda bünyemdeki karşılığı: Güzelim tatil gününü debelenerek, yorularak geçirdiğim için kocaman bir pişmanlık... Neden derseniz, aynen şundan, bakınız fotoğraflar:

Sabah oldu uyandık, elbette ki her tatil gününde olduğu gibi, Nehir sultanın istediği Patatesli Yumurta ile başladık bismillah diyerek:
Patatesli Yumurta
Aç parantez: Püf noktası tavanın kapağına düzgünce  çevirebilmek omleti, sonrasında da tekrar pişmeyen tarafı için tavaya aktarabilmek, fena değil sanki, becerebiliyor muyum ne, yüzbininci denemeden sonra :)
Üstündeki siyahlıklar benim ve kocamın payına düşen bölge için karabiber serpilmiş kısımdır ;)

 
 
Kahvaltıyı yap, yaptır, topla sofrayı, topla mutfağı... Ve ardından kocamla bir kahve içimi kadar oturduktan sonra başla bakalım çalışmaya...  
 
Dedim ki bi yandan yemek yapayım, bi yandan da börek yapayım, böreği bu sefer değişik yapayım ve dahi hem peynirli yapayım, hem de kocam bayramda bayılarak yediği için Fatoş Teyzemin böreklerini, tıpkı onun yaptığı gibi Kıymalı-Patatesli Gül böreği yapayım da kocam sevinsin dedim...

 
Akşamdan bastırdığım kurufasulyeyi de pişiricem aynı anda, sonra aynı anda film izleyen Şimal, Nehir ve bücür için patlamış mısır yapıcam, ayrıca bir de kızlara Dr.ötker sufle de pişiricem, aynı anda bir de Ali Deniz'e meyve hazırlıycam, kızlara da ayrı tabii...
 
Başlayalım bakalım, resimlerle ve tariflerle anlatayım, bakalım siz de benim kadar daralıp, yorulacak mısınız okurken :))
 
 
 

Bu gördüğünüz Kırpık Börek, kitaptan baktım, biraz değiştirdim, şöyle ki:İç malzeme olarak beyaz peynir+kaşar peynir karışık malzemeyi, derin bir kaba alıp, içine 2 yumurta, eritilmiş tereyağ (istediğiniz kadar) ya da sıvıyağ, yoğurt, iki su bardağı kadar sütle hazırladığımız harcı katıp, karıştırıyoruz, sulu bir karışım oluyor ki, bize de öylesi lazım! Zira 3  yufkayı şeritler halinde kesip (ki ben dörde katlayıp öyle kestim, sonra da ortalarından bir kez daha kestim) bu karışıma katıp, iyice karıştırıp, yufkaların da bu harçtan nasiplenmesini sağlıyoruz...
Fotoğrafta gördüğünüz şekilde, kenarları dışarıda kalacak şekilde bir yufkayı seriyoruz, pişirme kağıdı konulmuş fırın tepsimize (evet evet toplamda 4 yufkaya ihtiyacımız var bu börek için) Sonra elimizdeki harçlı, yufkalı iç malzemesini döşüyoruz yufkalı tepsiye ve bohça katlar gibi dışardaki yufkaları kapatıyoruz... (Nasıl bir tarif böyle dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız madde madde yazmam lazımdı ama olmadı, olduramadım :)) )

 
 
 
 
Ortaya çıkan şekilde üstteki resimdeki gibidir, üstüne bir yumurta ve sütten bir harç daha hazırlayıp, onu sürdüm ben, daha üstüne de bir güzel susam serptim, verdim fırına, ne mi çıktı peki fırından?
 
 
Bu güzelim börek çıktı sevgili okur, pek sevdim ben bu PIRTIK BÖREĞİ, favori böreklerin arasına kattım...
 
 
Bu arada etli kuru  fasulye (uyuz fasulye diyim ben burda, çünkü yine çok pişti, anlamadım ki, bakliyat dediğin çok pişirmek ister, geçen seferkinden 15 dakika az pişirdim yine de fazla geldi ) pişti...

 
Ben, bir yandan da kıymalı patatesli gül böreğiyle uğraştım,
 
 
 Yağda, bol soğanı kavurdum, sonra kıymayı ekleyip, biraz daha kavurdum, rendelenmiş patates ekledim, bir iki çevirip kapadım. Harca tuz koymak için elim rafa uzandığında ordan ceviz kavanozu bağırdı: Esen kardeş, Esen kardeş, o kıymanın içine tuzla birlikte bizi de ekle lütfeeeeen!!! diye, ben de "E olur tabii, ceviz kardeş, yakışırsın sen kıymaya, değilmi ki, içli köftede oluyor, pekala gül böreğinde de olur" dedim ve ekleyiverdim biraz soğuyunca harca bir avuç kadar dövülmüş cevizi (ki şahane oldu, şiddetle tavsiye olunur siz de deneyin bi!)... Yukarıdaki gibi üçgenleri sarıp, kıvırarak güller elde ettim :) Bu arada hem yufkaya hem de böreğin üstüne yukardaki tarifte anlattığım gibi hazırladığım harcı sürdüm...
Verdim fırına, e o da böyle oldu:
Kıymalı-patatesli gül böreğimiz :)

Börek kardeşliği

E bu da hazır sufle (hazır dememe bakmayın, sarıları ayır, beyazları çırp, sütle yağı pişir vs... uzun iş yani aslında)
Patlak mısır eşliğinde sinema keyfi...

Bücürün gözü filmde değil pek ama :))
 Sonra sırtım ağrıdı, hiçbirşeye mecalim kalmadı, maalesef dağları aşan ütüleri yapmaya bile, oysa kesin kararlıydım, ütüleri halledecektim dün... Dedim ki "başlarım ütüsünden, beklesinler biraz daha" e bu kadar yorulunca biraz da sinirlerim bozuldu haliyle, azcık kocama da sataşabildim istemeden ;) Şimdi iyiyim, ne kaldı geriye derseniz, bitti gitti hepsi, yedik afiyetle...
Bir dahaki tatilde keyif yapıcam inşallah, kararlıyım, bakalım ;)


29 Ağustos 2012 Çarşamba

KARMAKARIŞIK...

İlk kez oluyo böylesi sevgili okur, yazasım var ancak ne yazacağımı bilmeyesim de var :(
Birkaç fotoğraf ve resim vardı, eski yazılarıma koy(a)madığım ama heba olup gitmesini de istemediğim, onları paylaşayım, belki bu arada da yazasım gelir, sizin de okuyasınız varsa buyrun :)

Epeski yazılarımdan birinde demiştim ya hani size, kullandığımız kızartma yağlarını lavaboya dökmüyoruz diye, işte bu da onun görsel hali, okumak+görmek, çifte etki, biriktirelim, arayalım, alsınlar, çocuklarımıza balık kalsın, denizden yesinler, eczaneden değil...

Çok sevdim bu resmi, facebook'ta canım lise  arkadaşım Nurcan paylaşmıştı, siz de sevin e mi bu küçük kızı...

Böyle renkli resimleri çok seviyorum Klimt'in resimlerine benziyo ama bilemedim onun mu, sizce?

Bunu yapmalı ilerleyen zamanlarda, "ustalık eserim" demeli, belki sonra çoook sonra, allah kısmet ederse inşallah, Nehir'imin güzel kızının duvarında seyreylemeli...

Güzel çocuk suratları şenlendirsin bu yazımızı...


Bu adamlar ne yapıyor? Bu adamlar Super FM için vapurda bize müzik yapıyorlar, klarnetle, zille, darbukayla harika parçalar çalıyorlar, 5 dakikalık bile olsa bize ziyafet çekiyorlar... Ben şanslıyım iki kez denk geldim, siz de bi şansınızı deneyin sabahları...
 
Benim şansıma "Ah İstanbul İstanbul Olalııııı" çıkmıştı
Bu da Yalova'da Atatürk İlkokulu'nun yan duvarındaki hayrat çeşmesi :) Komik gelir çok yazanlar, okuyun bi :)
 
30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kuzum Nehir aracılığıyla kutluyorum :))


(Yazıyı hazırladıktan sonra başlığını "Karmakarışık" yazayım deyince, Rapunzel-Karmakarışık filmi geldi aklıma, çooook komik bi film, izlemediyseniz çocuğunuzla (yoksa yeğeninizle ya da canınızın istediği herhangi bir çocukla) izleyin en kısa zamanda, esas oğlana gülüyoruz biz en çok :)  )




27 Ağustos 2012 Pazartesi

SUNA'YA HEDİYE, MERCİMEKLİ BULGUR PİLAVI EŞLİĞİNDE :)

Amman başlığı böyle yazınca bi acayip oldu, yanlış anlaşılmaya mahal vermemeyim, Suna'ya hediye panom ayrı bir konu,  mercimekli bulgur pilavı ayrı bir konu, yoksa Suna'ya hediyesini verirken, eşlik etmeyecek mercimekli bulgur pilavı, istesin yaparım ona da, o ayrı tabii ;)

Kolaycacık, çabucak bitti bu pano (sahi kim gelmişti  üstüne acaba) Suna'ya teslim edilmeyi bekliyor şimdi, yeni evine ulaşmayı, orda kendine güzel bir yer bulmayı, evin kedisi Ponpon'u selamlamayı ve dahi Ponpon'dan kendini kollamayı da tabii ;)
Ketene işlemeye epey alıştım artık, çok zorlanmıyorum, sadece gece işlediğim kısımları, gündüz beğenmiyorum :))) Gün ışığı lazımmış keten işlemeye, onu anladım...
Etsy'deki şu dükkanda bulduğum örneğim şöyle oldu :



Kuşlu Etamin Pano'muz...

"Yüreği pır pır etmek deyimi"nde aklıma hep sen geleceksin minik kuş...


Gelelim ikinci konumuza, malum beni tanıdınız, bildiniz artık, tembel tenekenin biriyim ya aslında hani, yaptığım bu etamin işleri tamamen kendi keyfimin kahyası için yaptığım işler ya hani, bunlar dışında, ev işi ağır işkence, yemek işi sıkıntılı bir iş ya hani, işte şimdi bunca açıklamadan sonra, konuyu şöyle bağlıyorum: Yaptığım yemekler, doyurucu olsun, besleyici olsun aynı zamanda da kolay yapılır olsun, sağına soluna önüne arkasına başka başka yemekler istemesin istiyorum ;) Misal yapınca bi patatesli yumurta (ki süper olur ve bence kahvaltılardan başka, bazı akşamlar yanına bir makarnayla süper bi ana yemek olabilir ;) ) bi tavuklu pilav, bi nohutlu pilav, bi mercimekli bulgur pilavı (ki onu da bu ramazan Aysel'de iftar yemeğinde yedim ilk kez ve çok beğendim) yapın siz de, mesela yapın bi fırında makarna, yanına da bi çorba, ne gerek salata, ne gerek ana yemek.... Arada mola verin kendinize...

Ve tabii ki biliyorum siz hamarat kadınlarsınız o yüzden size burdan bulgur pilavı tarifi vermeyi elbette hakaret telakki ederim... Dün akşam yaptığım pilavın fotoğrafını göstereceğim sadece, bir de diyeceğim ki, benim bayılarak yediğim yeşil  mercimek yemeğini yaptığınızda (ki tabii ki erişteyle yapıyosunuz siz de di mi?) fazla haşlayın mercimeği, doldurun iki poşet de buzluğa atıverin, sonra kullanırsınız,  aynı şekilde nohutu da tabii...


Mercimekli Bulgur Pilavı



Bu yazının bonusu benim :)))


 

24 Ağustos 2012 Cuma

ISLAK KEK-DONDURMA EŞLİĞİNDE VE ONMARİFET...

Benim için en en en kutsal gün olan Cuma'nın benim için en en en kutsal gece olan Cuma gecesini bir kez daha idrak etmenin huzuru ve mutluluğu içerisinde, bugünün şerefine yaptığım Islak Kek ya da moda deyimle Bırrrovnimizi çok şükür afiyetle mideye indirdik, peki bu esnada ne yaptık, asla ama asla bu kek şimdi neremize yapışacak, neremizdeki yağları arttıracak diye düşünmedik, düşünmedik ama bi sorun niye? Çünkü uzmanlar böyle söylüyor, o yüzden yediğimiz her şeyi, zararlı diye düşünmeden, şişmanlatır demeden indiriveriyoruz mideye, uzmanlardan iyi mi biliyosunuz siz yoksa???
Gecenin bu saatinde niye yazıyorum bu güzide yazımı peki ben, güzelim uykumdan feragat edip, sırf sizin için, sizi mutlu edebilmek adına (ki unutmayın mutluluk bulaşıcıdır!) hafta  sonu eşe-dosta, çoluk çocuğa, kimseyi bulamazsanız, sırf kendi güzel bünyenize mutluluk katsın diye yapabilmeniz için tarif vericem şimdi, sıradan bir tarif değil tabii,  her zamanki gibi bana özel, fotoğraflı-açıklamalı vs...
Buyrun bakalım...
MALZEMELER:
2 adet yumurta
1 su bardağı tozşeker
1 su bardağı süt
1 çorba kaşığı margarin
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1 çay bardağı zeytinyağı
7 çorba kaşığı un
4 çorba kaşığı kakao

YAPILIŞI:
"Öncelikle tozşeker ve yumurtaları 3-4 dakika çırpın. Süt, vanilya, margarin ve zeytinyağını ekleyip çırpmaya devam edin. Kakaoyu da katıp şöyle bir karıştırın. Bu malzemeden 1 su bardağı dolusu ayırın. Daha sonra un ve kabartma tozunu ekleyip, son kez karıştırın. Margarinle yağlanmış bir kek kalıbına malzemeyi dökün. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 25-30 dakika pişirin. Keki fırından aldıktan sonra, önceden ayırdığınız 1 su bardağı sıvı malzemeyi kekin üzerine dökün, soğuyunca dilimleyerek servis yapın. Servis yaparken hindistan cevizi ile süsleyebilirsiniz." diyor tarifte. (Bir vakitler Sabah Gazetesi'nin milyon kuponla verdiği "Sofra Özel" serisinin-ki üç seriliktir- "Çay Saati" olanından seçtiğim bir tarif bu. Aklınızda olsun bir daha verecek olursa gazete bu kitaplardan mutlaka alın, zira tarifleri çoook şugar :)

Gelelim tarif yorumlamamıza, çay bardağının ebadını, yumurtanın ebadını, unun ve kabartma tozunun mutlaka elenip konulduğunu sadık okuyucularım bilir, bilmeyenler eski tariflerimden bakabilir, bu sayede canları çekip, o tarifleri de tecrübe edebilirler... Bu ıslak kek ziyadesiyle hoş bir hale dönüşüyor pişince, yalnız kötü bir huyu var bu kekin, üstü mutlaka yanıyor, aaa, yandı güzelim kek diye çıkarıp mutfağa getiriyosun, bir de bakıyorsun ki içi çiğ, hay allah deyip koşturuyorsun tekrar fırına, demem o ki, 170 den az yapın derecesini ki ağır ağır pişsin, yansa da üstündeki yanıkları ayıklıyosun, zaten ayırdığın sosu da dökünce, zifir gibi olduğundan rengi de, pek anlaşılmıyor yandığı, çok falso vermiyor allahtan görüntüsü...  Ben kek kalıbında değil, diktörtgen borcamda yapıyorum.
Bu arada tarife ikide bir gözatın ki, benim bir kez yaptığım gibi un ve kabartma tozunu eklemeden önce, 1 su bardağı harcı ayırmayı unutmayın...

İkinci kötü huyu da ille sıcak ye beni diyor ve ille de dondurma istiyor yanında, olmaz kakaolu, ben zaten kakaoluyum, vanilyalı dondurma koy yanıma diyor kendileri :)))
Gelelim fotoğraflara, birinci fotoğrafa bakın önce, nasıl aciz, nasıl zavallı, nasıl da mutsuz ;)


Zavallı Islak Kek

Şimdi bir kez de aynı kekin mutlu halini görelim, dondurmayla sarmalanmış, tepesine bir nane yaprağı kondurulmuş, dünyanın en mes'ud ıslak keki :)))

Mesut Islak Kek

AFİYET OLSUN diyerek bir diğer konumuza geçiyoruz hemen...

Bu resimde ne görüyorsunuz peki sevgili okur, 4 koltuğu birden kaplamış, münasebetsiz  bir kadın resmi mi??? Yoooğğğ (diyorum ama ben de tam bunu gördüm şu anda :) )  burda Onmarifet'in Koruncuklar için düzenleyeceği sergi için yapmış olduğu panosunu ve başka birkaç küçük hediyesini teslim etmenin kıvancı ve huzuru içinde, üstüne bir de Onmarifet tarafından hediye edilenlerin kutusunu gösterme gayreti içerisindeki bir kadın resmidir tam olarak :)))

Meraklı gördüm seni güzel okur, elbette söyliycem kutudan neler çıktı, az bi dur! İşte bu güzelim keçeler çıktı, rengarenk, bir de kitap çıktı :) Teşekkürler bir kez daha Aylin Hanıma... Şimdi bu keçeleri ne tür projelerle değerlendirebilirim onların derdindeyim ayrıca çocuklar gibi de şenim ;)

Bir de başrolünde benim olduğum yazıyı ONMARİFET'ten okumak isterseniz bi tık tık lütfen...

İYİ TATİLLEERRRR.....

23 Ağustos 2012 Perşembe

ESEN'CE: HEY HEY GİDİ GÜNLER (ISITIP GETİRDİM :)) )

ESEN'CE: HEY HEY GİDİ GÜNLER (ISITIP GETİRDİM :)) ): (Sevgili arkadaşlarım, saygıya değer büyüklerim, küçüklerim, dostlarım, takipçilerim, öncelikle iyi günler dilerim :))) Şu aşağıda görmüş ol...

22 Ağustos 2012 Çarşamba

SAKIN SEN KUŞLARA UYMAAAAA....

Kısacık bayram tatili geçti gitti, yine güzeldi bizim için, yine keyifli, taa ki bayramın ikinci gününün akşamına kadar...
Kimilerine zehir oldu bayram, bu bayram gibi bundan sonraki bayramlar da zehir olacak muhtelemen bu bayramın kötü hatırasından... Bilemedim ben, hiç bilemedim hiç de anlamadım, bunca acının karşılığı ne? Ne geçer insanın eline, insan olanın yapacağı şey değil o ayrı... Bin bin beterini yaşasın yapanlar desek? Onca ateş düşürdükleri evlerin ateşlerinde kavrulsunlar desek? Allah bildiği gibi yapsın hepsini desek? Desek de desek... Ne çok şey var denecek, en klasik şekilde ölenlere rahmet dilemek, yakınlarına başsağlığı dilemek, yaralılara geçmiş olsun demek...

Bayramda Yalova'daydık, kısacık tatili değerlendirmek için, gün kaybetmemek için cumadan gittik. Akşam 21.00 de çıktığımız seyahatimiz, 01.00'de son buldu... 4 saatte iyi gitmişiz, bizden sonra daha da kalabalıklaşmış yollar, haberlerin yalancısıyım, millet geceyarısı olmasını beklemiş, köprü ve gişelerden bedava geçebilmek için... İsabet olmuş, onlar yola çıkana kadar tamamlamıştık yolu nerdeyse... Biz de dedik ki Yalova'daki evde kalalım, bayram sabahı kocam bayram namazına gider, sonra kahvaltıya köye gideriz... Arife günü kocam bana dedi ki sahilde gezerken, "Ev bomboş şimdi, eskiden babam sağken, annem iyiyken böyle mi olurdu... Giderdik babamla bayram namazına, eve gelince annem açardı kapıyı, kahvaltı hazır, çay demlenmiş..." Buruktu çok, üzüldüm, dedim ki "Ben yaparım sana çayı sen gelene kadar" ne yaptım peki, kocam namaza gitti, ben uyudum, o geldi ben uyumaya devam ettim, taa ki 9,5'a kadar :( Kaldıramadım kendimi, uyandıramadım, yine beceremedim, yine uykuya yenik düştüm :( Allah ıslah etsin beni, mahçup oldum çoook... Bir dahaki bayrama inşallah yapıcam ama, niyetliyim... Özür dilerim kocacık :(  (Bu arada "Bir Çocuk Nasıl Yıkanamaz" yazımı okuyan kocam, "Beni bloglarına malzeme etme" dese de, uyamıycam bu sözüne, yazmadan olmaz, anlatmadan olmaz, hem yabancı mı var aramızda di mi :) )

Kalabalık geçti bayram yine, herkesler köydeydi, annemlerde toplandık... Bir dahaki bayramı yine aynı kalabalıklarla geçiririz inşallah hep birlikte...

Bu arada etamini ihmal etmiyoruz tabii, bloğumu takip edenler bilir, gelenek gibi bişey oldu, Nehir'in sınıf arkadaşlarının annelerine, evlerine ilk kez gidince (ama Songül hariç giderken götüremedim diğerlerini, yetiştiremedim hiç, sonradan verdim hep) etaminden ufak bir  hediye götürmek, elimden geldiğince... Aylin'e Ağaçtaki Kuş, Ela'ya Hello Kitty pano, Songül'e Home Sweet Home yastık...
Sırada Suna için başladığım, yarıladığım iş var, şimdi size göstericem örneği ve ne aşamada olduğunu ama siz Suna'ya söylemeyin olur mu, aramızda ;) (Sunacım  mevzubahis Suna sen değilsin, heveslenme şekerim :)))))



Kaynak için tıklayalım bi

Çiçekler bitti, sıra kuşta, göbeğinin yeşilini alırsam bugün tuhafiyeden, birkaç güne bitecek inşallah...

Son halini gösteririm yine size... Kuş sığar mı acaba kalan yere, yine saymadan başladığım için böyle oldu :( Bakıcaz bakalım bi, olmadı yavru kuş yaparız biz de :))

Aklımda pek çok başka başka proje, etamin pano, ketene nakış, süs yastığı, lavanta kesesi, kuşlar, kelebekler vs... Allahım sen aklımı koruuuuuuuu :)))
(Yazı başlığına karar veremedim bir türlü, aklıma Yaşar'ın Kuşlar şarkısı düştü birden, e yazı başlığını şarkıdan almak da şart oldu... Ne güzeldi di mi, dinleyelim öyleyse:

http://www.youtube.com/watch?v=9_HGbRbKIc0&feature=related )

21 Ağustos 2012 Salı

FOTOĞRAF BİZE DEDİ Kİ 14

Bayram geldi geçti, gönül isterdi ki 9 günlük tatil olsun ama hafta sonuna denk gelince 2 iş günü oluverdi sadece :(
"Fotoğraf Bize Dedi ki" kaldı geriye, aslında fotoğraflar bize bayram dedi, her bayram olduğu gibi yine Yalova dedi, tatil dedi, bahçe dedi, akraba dedi, kucaklaşmak dedi, şeker, çikolata, baklava dedi, küçük kızın bayram harçlıklarından duyduğu heyecan dedi... Bir de dedi ki:
Bu bayramlık gömleğimi hep giydir anne bana, çoook yakışıklı yaptı beni yav :)
Uğur Dayı, Rose abla valla çok seviyorum sizi ama gösteremiyorum ki :(

Hep aynı sebepten ağlatıyosun beni anne, hiç vermiyosun şu telefonunu...

Cerenikooooo, keşke Ela da olsaydı yanımızda :)

Papatya gibiyim, beyaz ve ince :)


Bitirmeyin incirleri...

İyi ki var bayramlar...


Do-ma-tizzzz, mis kokulu..

Cennet meyvesiyim ben.....

İncirden düşen iflah olmaz derler ama bendeki pozlara bak sen!

Ağaç küçücük ondan bu cesaret...

Elif bak bi...

Hadi ama incir bekliyoruz burda...


Fındıklar kalmış azcık dallarında, toplayın Nagi, Pınar... (Küçükkuyu'ya selam :) )

Bal bunlar balll

Bayram pikniği böyle olur anneeee, şekersiz olmaz ki!


Bişey diycem Nehir abla kulağına...

Dutları hallettik, sıra gelmiş incirlere...

Kimse görmeden...

Seçelim en güzellerini...


Bunu yiycem anneeeee....
Üniversitede Bayram...

Ramazan'ın son iftar yemeğinden, boğaza karşı, güzelim İstanbul'a karşı...
Turist ömerler...


Berduşuz biraz ama.....

Tatilde gittiğimiz kafeye gideyim yine anne...


Yalnız ikimiz gidelim ama... Sen bana tost söyle, sırlarımızı paylaşalım orda, orası bizim sırlaşma yerimiz olsun :)))

Atlı karınca, sana mı bana mı anne?



Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.