30 Aralık 2011 Cuma

MUTLU SENELER


Mutlu seneler herkese, yeni yıl yeni umutlarla geliyor her sene (ümit fakirin ekmeği ne de olsa) Biliyorum 1 Ocak'ta herşey daha güzel daha farklı olmayacak ama yine de 2012'in geneline baktığımızda hem bireysel olarak, hem de ülke olarak daha iyiye gitmiş, daha huzurlu bir yıl geçirmiş oluruz inşallah...
Yeni yıla 2 kala Uludere'deki  ölümler olmasaydı  iyiydi ya, bizim ülkemizin de kaderi bu sanırım... Ölüm bizden uzak olsun diyelim, o taraf bu taraf olmasın artık, konuşurken hatta düşünürken bile en çok vicdanımıza danışalım, çünkü bir tek ülke var ve kardeşce yaşadıkça güzel bu ülke, yoksa her ölümde cehennem...
Yeni yıl dileği için girmiştim bloğuma ama bunları yazmadan da edemedim...

MUTLU MUTLU SENELER HERKESE, HERŞEY GÖNLÜMÜZCE OLSUN...

Gelelim kişisel dileklerime,
- Nehir okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını hep çok sevsin, güzel güzel okusun,
- Ali Deniz "Anne" desin,
- Herkes sağlıklı olsun, doktorla muhabbetimiz sadece Ali Deniz'in aşıları için olsun,
- Bol paralı olsun demiyorum da bol bereketli olsun kazançlarımız,
- Huzur olsun en çok da...

Sen kabul et Allahım dileklerimi... (Amin ;)

29 Aralık 2011 Perşembe

DÜN'LÜK


* Dün yılbaşı hediyeleriyle ilgili son malzemeleri almak için Üsküdar'da bi nikah şekeri-bebek şekeri satan dükkana girdim.  Kırmızı tül lazımdı (kırmızı tülün ne için olduğunu resimlerden takip edin lütfen ;) ) dükkan sahibi bir Rizeli kadın, söylemeden de bildim şivesinden. Yeni yıldan, kırmızı tüllere sarıp hediye edeceğim narları patlatmanın  işe yarayıp yaramayacağından konuşurken, 2011'in onlar için ne kadar kötü geçtiğinden bahsederken birden ağlamasın mı, benim de içim bi fena olmasın mı :( Kızı varmış 26 yaşında, Gülay... 2011 başında nişanlanmış Gülay  Ümit'le, düğün için gün almışlar, sonra düğüne az bi zaman kala, Gülay'ın beyninde tümor çıkmış, ameliyat olmuş, önce düğün tarihi ertelenmiş, sonrasında da damat Ümit bey tarafından nişan atılmış... Çok şükür Gülay iyileşmiş, yüzünde çok hafif bi felç kalmış sadece ama bu fiziksel kısmı, ruhsal olarak çökmüş, hala da toparlayamamış kendisini, psikolojik destek alıyomuş... Annesi çok üzgün, ben de bi anne olarak çoook üzüldüm, kızının nişan resimlerini atmamış, sakladığı yerden çıkarıp gösterdi bana, çok güzel bir kızı var, Allah onu annesine bağışlamış, gerisi hikaye aslında ama gel de bunu Gülay'a anlat, böyle zamanlarda insan dış seslere kapatıyo kendini, teselli istemiyo bile, ancak üstünden zaman geçecek ve güzel Gülay o zaman anlayacak bunun aslında kendi hayrına olduğunu, çünkü damat Ümit bey, böyle dar zamanında bıraktıysa güzel Gülay'ı, yarın öbür gün, evlenip çocuk sahibi olduklarında da bir başka dar zamanında da bırakırdı mutlaka, vefa duygusu yokmuş demek ki damat Ümit'te. Belki de ömür boyu vicdanı rahatsız edecek Gülay'ı terkettiği için onu, kimbilir...
Bütün bu hikayeyi 10 dakika kadar bi zamanda bana anlatan tatlı ablaya farz oldu yaptıklarımdan birini götürmek, bakarsın 2012'de hayatlarındaki her şey yoluna girer, 2012 sonunda da, "Şükürler olsun, güzel geçti bu yıl" derler ana-kız..


* Bu resimdeki narları böyle bi şekle sokmak tamamen benim fikrim (ya da ben öyle sanıyorum ;) ) daha önce hiçbi yerde görmedim. Telif hakkı istemiyorum ;) şimdi siz de inceleyin resimleri, hala vakit varken gidip alın narları paketleyip dağıtın ki bereket getirsin sevdiklerinize 2012...








* Nehir hanımın okulunda Kermes var hafta başından beri, her gün listeyle geliyo, 3 lira, 2 lira, 50 kuruş yazıp yazıp küçücük kağıtlara... Sabrımın sonuna gelmek üzereyim, inşallah biter bugün :) Bana yılbaşı hediyesi alacakmış kermesten, babasına söylerken duydum, "Cilt bakımı" alacakmış, çok gülesim geldi, kermeste ne var cilt bakımıyla ilgili bilmem, bakalım, başka şeyleri görüp de hediyemi unutacağına eminim ama...
Ve bu kermes sayesinde  malesef öğrendim ki kızım aynı benim küçüklüğüm gibi (büyüklüğüm de mi demeliydim ;) ) tutturuk, okuldan geldiğinden yatana kadar, pardon uykuya dalana kadar, sürekli önce "Babamla kendi aranızda konuşun para konusunu" sonrasında da "Koydunuz mu cüzdanıma paraları" diye yedi bitirdi beni... Benden geçen yegane özellik bu olmasaydı iyiydi ya, neyse :) Öğretmeni bile bu sabah babasına söylemiş, "Siz yandınız bu kızla, alışveriş delisi" diye, öğretmenini de ne kadar sıktıysa artık....

* Öğretmenine yılbaşı mesajı yazsın diye hazırladığım bi kağıdı verdim dün, "Resim yapabilirsin, mutlu yıllar öğretmenim yazabilirsin" dedim, çok hoşuna gitti, yaptı da ama çok Avrupai bi aile miyiz neyiz bilemedim, öğretmenine mutlu yıllar yerine "mutlu nualler yazmış çocuğum, sorunca da niye mutlu yıllar yazmadın diye,   "O zaman doğum günü gibi olurdu" dedi, sesimi çıkaramadım :)



 
- Yanlış yazmış önce,silme yanlışı bişey olmaz, doğrusunu yaz dedim, yazmış doğrusunu çocuğum; "nualler!"








* Bunlar da son paketler;

27 Aralık 2011 Salı

LÖSEV

Lösemili çocuklar için hazırladıklarımı kutuladım, paketledim, kurdeleledim ve üstüne de sağlık, mutluluk dileklerimi ekledim...
Kutunun içine koyduklarımın çoğunu Ümran'la birlikte gidip Eminönü'nden aldık...
Şunlar vardı içinde;


Makasın üstündeki etiketi çıkarmadan çekmişim resmi :( ama kargoya vermeden çıkarmıştım...


Bir çocuk için hazırlamayı planlamıştım kutuyu ama sonra malzemeleri bol tutup ve hem kız hem erkek çocuklar için hazırladım ki birden fazla çocuğa paylaştırılırsa daha iyi olur dedim...

Bu resimleri koymamın amacı; yaptığım iyiliği göstermek değil asla ama mutlaka paylaşayım ki, benden özenip bir kişi bile gelecek bayramda, 23 nisanda, yılbaşında ya da Allahın herhangi bir gününde böyle bir kutu yollar, bir çocuğu sevindirir belki ...

Kargoyu bedava taşıyan YURTİÇİ KARGO'ya çoook teşekkürler.....

AYŞE ARMAN


17 senedir yazıyomuş, ben de 17 senedir bıkmadan usanmadan okuyorum onu, Hürriyet okuruyum uzuuuun senelerdir, ölüm ilanlarına kadar da okurum genelde  (siz de okur musunuz ölüm ilanlarını, genç ölümlere siz de benim gibi üzülüp, neden ölmüş acaba diye düşünür müsünüz, ya da çoook seneler geçse de-özellikle genç ölümlerde- her yıl aynı tarihte anma ilanı verirler ya, onlara da çok üzülürüm, kendi kendime okuma şunları desem de, duramam). Başlarda "Ne gıcık bi kadınsın yahu!" desem de, ne kadar sinir olsam da okumaya hep devam ettim, açıkyürekliliğine şaşırdım en çok  , bizim kendimize bile itiraf etmeye korktuklarımızı o milyonlara söyledi, çoğu zaman da bağıra bağıra üstelik... Sevgililerini, kocalarını okuduk hep, çocuğunu sonra da... Yaklaşık 2 yıldır evrim geçirdi sanki,sadece kendini anlatma isteğinden sıyrılıverdi, insanlara el uzatmaya, yarım kalan hayatları tamamlamaya başladı. Şaşırmakla birlikte çok ama çoook takdir ettim kendilerini ;)
Son olarak da yazılarını takip edip, sabrına hayran kaldığım anneyiz.biz (artık yok) sitesi yazarlarından Tijen'in oğlunun ameliyat olmasını sağladı.  Yıllardır çeşitli şekillerde okurlarına hatırlattı Oğulcan'ı, yardım elini hiç çekmedi onlardan.
Velhasıl bu yazıyı hakettin Ayşe Arman, sevgime mazhar oldun sen ;)
Sen yine yaz, ne yazarsan yaz ama bi yandan da küçücük de olsa insan hayatına dokunmaya, iyiliklerine devam et olur mu? Ben de seni ve ropörtajlarını hep okuyayım, nacizane bloğumda yazayım ;)

Bu da Ayşe Arman'a  geçen mart ayında yazdığım "Haz Anları" mailim; buyrun burdan okuyun...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17280973.asp

26 Aralık 2011 Pazartesi

HEDİYE PAKETLERİ

Evetttt, şimdi de yılbaşı hediye paketlerini gösterme zamanı, şimdilik üç tane...



Sahra için (Not Nehir'in el yazısı (şükürler olsun Allahım :) )


Sena için
LÖSEV için
Dediğim gibi kutular Boyner'den, kaplama kağıtlarını bizim Üniversitenin karşısındaki kırtasiyeden aldım, çok beğendim, çok şık kağıtlar! Kutuların sadece kapaklarını kapladım, daha güzel oldu sanki, kurdeleleri de uyumlu renklerden bir dar bir geniş seçtim...



GEÇEN HAFTANIN ALBÜMÜ


 


Nehir ödevde, Ali Deniz aparttta :)))


Sahra ile...

Bardağın içine kalem sokma oyunuyla yaklaşık 15 dakika kadar sakin durdu Ali Deniz masada, şükürler olsun :)

Cumartesi günkü toplantı sonrası yemek...

23 Aralık 2011 Cuma

Nehir'den inciler....


Sabaha karşı ezanı duyan Nehir, "Anneee, sabah namazı çalıyoooo :)


*** Geçen Cuma, Nehir’in ateşi var, bir yerde de yeni okumuşum hazır; soğan, sarımsak, kerevizde antibiyotik etki varmış, evde de içinde bunların da olduğu Ali Deniz’in sebze çorbası var, kaçırır mıyım;
Nehir: Anne bu çorba ne zaman bitecek, ne zaman makarnaya geçicem, makarnaya canım coştu J (Benim de canım nelere coşuyo bi bilsen kuzum J)

Dün akşam:
*** Nehir: Anne biliyo musun bugün ben ona hiçbişey yapmadan Alper (gözlüklü olmayan!) benim başına vurdu pat pat pat diye, hem de vururken de “Kafanı ye” dedi. Ben de revire gittim, giderken sucu abiyi gördüm, ona söyledim, o da Alper’e “Yapma” dedi ama Alper hiç umursadı. (İyi ki umursamış :)  Sonra hemşireye gittim, başıma buz koydurdum. ( İyi ki koydurmuşsun kızım, maazallah napardık yoksa J)

*** Bu geçen yaz bir kandil akşamından;
Ben: Nehir bu akşam kandil kızım, dua et yatarken olur mu, kabul olur bu akşamki duaların
Nehir: Tamam anne
Ertesi gün
Ben: “Naptın kuzum, ettin mi dün akşam dua, ne istedin”
Nehir: Dedim ki “Allahım annem bana straplez elbise alsın. (Demek ki neymiş, çocuklara duanın nasıl bir şey olduğunu, kandilde edilecek duanın bu türde bi dua olmayacağını da anlatmak gerekirmiş…)

* Hiç unutmak istemiyorum bunları, en iyisi çocukların söylediklerini yazmak lazım, kaydetmek, ilerde onlara okutmak...

21 Aralık 2011 Çarşamba

Elif’e...



Bu şarkı sana;
Elif, ismini hep kıskandığım Elif… “Keşke benim adım olsaydı Elif” dediğim, benden 1,5 yaş büyük ablam -ama hiç abla demediğim ablam  Elif… Küçükken annemin diktiği aynı elbiseler yüzünden herkesin bizi ikiz sandığı ablam… Anneme göre, ben okumayı geç söktüğüm için, Elif de okullarını hep çok iyi okuduğu ve başarılı olduğu için annesinin akıllı kızı o ;)
İkincilerin yırtıklığı nedeniyle ilk çocukların kaderi galiba, isteklerinin ertelenmesi, ikinci plana atılması. Benim o meşhur “Çingeneliğim” yüzünden hep önce bana dikilirdi elbiseler, o yoklukta ilk benim istediğim olurdu… Elif ağırbaşlılığıyla bekler, sabrederdi.
Birbirimizi yerdik, uyuz ederdik hatta, özellikle de ergenlikte...
Sonra bütün kavgalar, fikir ayrılıkları, küslükler bitti, biz aniden büyüyüverdik, o zaman anladık ki biz kardeşiz. “Kızkardeşlik” kardeşlikten başka bi yerde bana göre… (Ondan mıydı acaba Nehir’in bir kızkardeşi olmasını o kadar istemem!)  
Yazmadım hiç Elif’i, çünkü bilemedim nasıl yazacağımı, nasıl anlatacağımı… Hayatımda başıma gelen en iyi şeylerden  Elif’in kardeşi olmak, seçme şansım olsa yine onu seçerdim kendime abla olarak. O hep destekleyen, moral veren, pişmanlıkları silen,  olumsuz şeylerin bile bakış açısı sayesinde olumluya nasıl kolay dönüşebileceğini gösteren, yardım elini kimseden esirgemeyen, gönlüzengin…
Elif çok zevklidir, dekorasyonda, el  becerilerinde…  Yaşadığı yeri cennete çevirir.
Öyle çok şey bilir ki, hayrete düşürür beni bildikleriyle, bilmekle kalmaz, paylaşır da...  İsimlerin hikmetini bilir, uygun mu diye kitabına bakar bir bebeğe isim koyulacağında. Mistik şeylere, astrolojiye, hipnoza meraklıdır...
Cömerttir... Ben Elif’e giderim, evinden bişey beğenirim, derim ki “AAA ne güzel bişey bu Elif” Elif der ki “Al senin olsun” Evimde öyle çok şev var ki ondan bana, Allah ona bin katını versin ;)
Bana dedi ki Elif “Elif ismi hep bir hüzün barındırırmış, ismi Elif olanlar, mutlu anlarında bile bir yanlarıyla hep hüzünlü olurlarmış.” Ben de ona diyorum ki şimdi “Yeter artık bu kadar hüzün Elif, bundan böyle sadece mutlu ol sen ismine inat… Sen üzüldükçe benim de içim yanıyor çünkü, hep mutlu ol ki sen, ben de huzura erebileyim."
Canım benim, gönlünden geçenlerin hepsi gerçek olsun, seni çok seviyorum ben...

Not: Bu not sana anne; öğrendiğime göre okuma yazma öğrenmenin zekayla herhangi bir ilişkisi yokmuş, tamamen kodlama işiymiş, :) haberin ola.... (okumuycaksın biliyorum ama yine de yazdım :))))) 


19 Aralık 2011 Pazartesi

ORDAN BURDAN ŞURDAN, KISA KISA...

Ey sevgili, sayıları milyonlarla ölçülen blog okurum :)
Azcık da faydalı bilgiler vereyim istedim...
Buyrun;
-          Cumartesi günkü Kelebek’te okudum, Yeliz Yeşilmen’le olan röportajda yazıyodu, “Yeliz Yeşilmen’le Süt Kardeşliği” projesi… Batıdaki annelerin çocuklarının kıyafetlerini, doğuda ihtiyacı olan çocuklara gönderilmesi.  Bir anlamda ömür boyu her anneye bir bebeğin zimmetlenmesiymiş. Çok hoşuma gitti, çocuk kıyafetlerine ne kadar çok para harcandığını x2 olarak bildiğimden, harika bir fikir bence de… Ben de çocuklarımın bütün kıyafetlerini en çok ihtiyacı olan insanlara veriyorum hep, paylaşmanın önemini de Nehir’e her fırsatta anlatıyorum…
Helal olsun valla, tebrik ediyorum, inşallah hayata geçer…

-          Madem paylaşmakla başladık, LÖSEV için yılbaşı hediye paketi hazırlıklarına başlıyorum, Boyner’in hediye kutularından aldım, çok güzel, siyah kutuları var, boy boy J siz de kullanın hediye için bu kutuları bence…  Yapacağım kutu örneğini face’de paylaşmıştım, şöyle ki:


İçine de toka, taç, kolye, yüzük, çıkartma, terlik vs. koyacağım… Burdan takip edin beni :) hazır olunca resmini de koyacağım... 
- İki yıl önce de Leonardini'nin kampanyası için yılbaşı hediye kutuları hazırlamıştık çocuklara, süslemiştik, çok güzel olmuştu... Benim hazırladıklarımın fotoğraflarını bulamadım ama  Kartal'ın annesi Nurcan'ın hazırladıklarını buldum :)



-          Reklamlarda gördüm, Türk Telekom ve başka firmaların ortaklaşa gerçekleştirdiği “Telefon Kütüphanesi”… Görme özürlüler için 0 800 219 91 91’den dinlenebilen romanlar… Bu fikri de çok beğendim J

-          www. alseninolsun.net,inanması zor ama herşeyin bedava olduğu bir site, ihtiyacın olanı bedavaya alıyosun J e bu da güzel valla… Ya da veriyosun, farz-ı muhal ayrıldığın uyuz sevgilinden kalan uyuz ayıcıklı oyuncakları atmaya kıyamıyosun ama gözünün önünden de gitsin istiyosun, gönder işte buraya, bi hayrı dokunsun bari uyuzun J

-           Zeynep Bilgehan Hürriyet Cumartesi ekinde, benim yarama parmak basmış: http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/19484005.asp
Aynen dediğim gibi, ortancalar ortalama seviliyo, en  büyük kadar değil, en küçük kadar da değil, ortalama J

-          Kek için küçük ya da orta boy yumurta kullanmak lazımmış, büyük kullanınca kek dibe çökermiş ;)

-          Islak mendil, kağıt havlu, kağıt mendil, hayat kurtarıcı benim için ;) Basit ama güzel icatlar…

-          Pazar günleri önceden yani  milattan önceden ;) benim için kabustu, ertesi gün okul vardı, ödev vardı L Kabus geri döndü şimdi de Nehir’in ertesi gün okulu ve ödevi var, Pazar günleri saatlerce ödev yapıyo Nehir, ben de eşlik ediyorum tabii, ödevini nasıl yapacağını anlatmak ve kontrol etmek için L Zor valla öğrencilik, bi damlacık çocuklara, sayfalarca, cık cık cık…..
-  Cumartesi günü Şebnemin getirdiği yılbaşı hediyesi çok zarif, çok kullanışlı, takıp takıştırınca kokoş bir kadın gerdanına benzedi ;)


- Son olarak da bir itiraf! Loğusalıkla ilgili yazdıklarıma sevgili kocamdan itiraz geldi, saklamışım, yazmamışım  Nehir'de annesine yaptıklarımı... Evet itiraf ediyorum öyleyse, kıskanmıştım babannesinden nehirimi, ama valla billa isteyerek değil, üstelik çok da uzun sürmemişti, şimdi olsa gözünün içine bakardım, daha çok sevsin torununu diye :) Bu vesileyle özür diliyorum babanneden de, oğlundan da... Rahatladım şimdi biraz, (oldu mu kocacık???)

GEÇEN HAFTANIN FOTOĞRAF ALBÜMÜ

Her hafta çektiğim resimlerden bazılarını paylaşayım istedim buradan, bu ilki


 Uykuya hazırız :) Ali Deniz bayılıyo, ablasının yatağında yatmaya, ablasından önce o koşuyo :)

 Traşşşşşş
 Reçele bi daldıralım parmağımızı bakalım
 E çok güzelmiş
Devam öyleyse...
 Gözlerim yaşardı bu sahneden :) Nehir kardeşine kendi mantısından yediriyo :) O kadar oldun mu kuzum sen...
Annesi ve kuzuları...



Canan Teyze'ye bir teşekkür de burdan...

ALTIN GÜNÜ :)

Cumartesi günkü kızlarla olan Günümüzü atlattık çok şükür, güzel geçti, yedik, içtik, sohbet ettik ;) özlem giderdik... 1997'den beri arkadaşız biz, o yüzden uzun bir geçmiş olunca, herkes herkesin herşeyini biliyo, sırlar pek kalmıyo, ortak konular çoğalıyo, bebekler doğuyo, büyüyo, güzel oluyo velhasıl...
Bu yılın son aşuresini de kızlar için yaptım, uzuunnn bir süre aşure yapmaya niyetim yok ;) Sodalı poğaça yapacağımı yazmıştım daha önce ama yapamadım :( onun yerine gül böreği yaptım, mercimekli köfte, havuçlu salata, ıslak kek yaptım, kızlar "Aferin Esen" dediler, özellikle de aşure için :)

Nurcan (lakabı bende saklı :), Emel ve İpeğin annesi Şebnem, Sevim yok bi tek çünkü  evde bebek büyütüyo :)

 Her ay buluşuyoruz biz, adını "Gün" koyduk ki, her ay düzenli görüşebilelim, yoksa para bahanesi işin :)
Tavsiye ederim, siz de arkadaşlarınızla yapın, çünkü başka türlü hepbirlikte görüşebilmek çok mümkün olmuyo, biz Emel'in uçuşlarına göre ayarlıyoruz kendimizi, onun boş cumartesi'sinde toplanıyoruz her ay...


Şimal, Nehir, Ali Deniz ve İpek böcüüüü :)

14 Aralık 2011 Çarşamba

HAMİLELİK-LOĞUSALIK VS...

Hamilelik uzun, zevkli ve heyecanlı bir süreç, önemli bir rahatsızlık olmadığı takdirde, hamileliğin hastalık olmadığını anladığınızda ve öyle davrandığınızda, bebeğe ulaşmak için alınan uzun ama güzel bir yol, son zamanları biraz daha sıkıntılı olsa da geçen her gün insanı bebeğine yaklaştırdığı için sabrı da öğretiyor aynı zamanda...

Bebek doğduğunda doğumla birlikte gelen hormon değişikliği nedeniyle herkese olmasa da çoğu kadının başına loğusalık depresyonu ya da depresyon ağır oldu belki, "loğusalık deliliği-bu da pek hafif değil ama :)" geliyor. Allahtan geçici bir delilik, o yüzden loğusanın etrafındakilerin de,
 bunun geçici olduğunu bilip, "Allah allah, hiç böyle biri değildi, amma da kaprisli oldu böyle, ama olsun, geçecek nasılsa 40 güne kadar, idare ediverelim." demeleri lazım...
Bir kere kalabalıklar sıkar, sıcak basar sık sık, telaş, yetememezlik duygusu, paylaşamama bebeği... Bende bunların neredeyse hepsi oldu, üstüne süt sıtması da oldum, ilkinde bayılmıştım bile, ikinci de tecrübe nedeniyle daha kolay atlattık süt sıtmasını (Bu yüzden sanırım, büyüklerin 40 gün loğusa yalnız bırakılmaz demesi)
Geceleri kabuslar görürdüm hep, bu da daha çok Nehir'de oldu, emzirirken uyuyakalmışım da arada sıkışmış gibi rüyalar, bu rüyalardan eşim de çok gördü, geceleri uykusunda bebeği ararken gece lambasını düşürmüştü bir keresinde :)
Dediğim gibi hepsi geçiyor allahtan, ikinci de ilk çocuğun vermiş olduğu tecrübeyle daha kolay herşey.
Nehir doğduğunda, "Nasıl koruyacağım onu, keşke karnımda kalsaydı, ne kadar güvenliymiş orda" demiştim. Ali Deniz'de de hep gözlerim doldu, içim titredi özelikle de emzirirken, belki normal doğumla değil de isteği dışında 17 gün kadar erken getirildi bu dünyaya diye, daha zayıf, daha aciz gelmişti bana (kilosu ablasının kilosundan fazla olsa da :)
Böyle işte, zor ama sadece kadınlara bahşedilmiş, hediye gibi verilmiş güzel işler bunlar... Anne olunca daha iyi anlıyor insan, bir bebeğin hayatı ne kadar değiştirip, ne kadar güzelleştirebileceğini, o yüzden dualarım hep "Allah isteyen herkesi evlat sahibi yapsın, aratmasın, bekletmesin." diye...

13 Aralık 2011 Salı

BANA NE GEREK, PEYNİRLİ BÖREK :)

Börek çok severim, çok da yaparım, en çok peynirlisini, bazen milföylü talaş böreğini... Favorim, su böreğine benzeyen yumuşacık tepsi böreği.  Bizim kızlarla ayda bir olan günümüzde, sıra bana geldiğinde mutlaka bu böreği yapmamı isterler, yaparım da, ama bu sefer yani önümüzdeki cumartesi geldiklerinde, onu değil, iki kez deneyip çok beğendiğim, ev ahalisinin de (Ali Deniz dahil!) çok sevdiği bu böreği bulacaklar:

http://www.nurungemisindeyiz.biz/index.php/aidanin-gul-boregi/

çok kolay, çok pratik, sonuç da süper.... Bizim tepsiye 4 yufka az geliyor, 5 yufka ile daha iyi...  Peynirin içine mutlaka kaşar da rendeliyorum, daha güzel oluyo, ayrıca bir kısmını da maydanozlu yapıyorum :) kendim için....
Bu hafta sonu deneyin siz de, görün bakın ne kadar haklıyım ;)
Afiyet, bal, şeker olsun....

* Geçen pazar günü yaptım bu böreği, yanına da çay demledik, termosa koyduk, gittik Salacak'a,  Kız Kulesi'nin karşısında manzaraya baka baka çay-börek keyfi yaptık arabada ailecek... Ali Deniz keyfimizi biraz sabote etse de, yine yapıcaz ilk fırsatta...

* Ayrıca üçüncü ve son aşureyi de cuma akşamı kızlar için yapıcam, umarım ilk ikisi kadar lezzetli olur...

8 Aralık 2011 Perşembe

OLMAYAN KELİMELER....


Aşağıdaki yazıyı çok sevdim, paylaşmak istedim, paylaştığım şeylerin kaynağını mutlaka yazıyorum. Hatta evde kendime bi yemek tarifleri dosyası yaptım, internetten, dergilerden tarifler var içinde, ilerde kızıma bırakacağım bir dosya, tariflerle, tarifi yaptığım güne ait kendi notlarımla dolu, internetten aldıysam tarifi eğer, mutlaka yazıyorum hangi siteye ait olduğunu aksi bana biraz hak yemek gibi geliyor, her türlü emeğe saygı gerek....
Türkçe'ye yeni kelimeleri en çok çocuklar kazandırır bence, mesela, yeğenim Ömer'in küçükken düzeltmek yerine kullandığı "güzeltmek" Nehir'in çiş yapmak ve işemeyi birleştirip uydurduğu "çişemek" :)))) gibi..
Buyrun ;

Kızgıngüneşlenmek (Süreyya Berfe-Olmayan Kelimeler-Metis Ajanda 2012’den-bkz:sayfa 90)
Olmayan  sadece kelimeler mi? Kavramlar? Harfler?
Pek yakında konuşmak mümkün olmayacak. “Dur. En iyisi yazayım. Anlatamıyorum çünkü.” denecek.
Ekrandaki  “sevindim, utandım, üzüldüm, canım sıkıldı vb.” kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecek: Yazanın yüzünü görmüyoruz ki.
Yaşadıklarımız, yapıp ettiklerimiz mi kelimesiz kalıyor, kelimelerin eksikliği mi onları etkiliyor? Üzerinde durulması gereken apayrı bir konu.  Maddi ve manevi alanda kendisi olmayanın kelimesi de olmuyor, olmamış. Çingene “Seni seviyorum” yerine, “Seni hayatta tutmak istiyorum.” remiş. Çingene bizim gibi ekmek elden su gölden… Çingene dilinde böyle bir söz, deyim, terim yok, çünkü hayatları izin vermiyor. Çalışarak, mücadele ederek yaşıyor. Aşkını ilan ederken “Seni hayatta tutmak istiyorum.” demesi kadar doğal, gerçek başka ne olabilir?
Japonlar “Hadi çiçek seyretmeye gidelim.” diyorlarmış.  Bizim mehtabı seyretmeye gitmemiz gibi.
Kelime uydurmanın da kendine özgü koşulları var. Durup dururken kelime uydurabilirsiniz ama uyduruk olur: Tutmaz, yaşamaz. Romantik yerine önerilen coşumcu, romantizm yerine coşumculuk gibi. Çünkü daha önce heyecan yerine coşku önerildi. Eh, biraz yaşıyor.
Fokları yazarken çiftleşmek yerine tekleşmek dedim. Yılda bir yavruladıkları için. Foklar da güneşleniyor. Hele kendilerine göre bir kaya bulurlarsa değmeyin keyiflerine. Güneş ne kadar yakıcı olursa, kızgın olursa o kadar çok severlermiş. Ben de buna kızgıngüneşlenmek dedim.
Oğuz Aral’ın Avanak Avni’sinin DIGIL’ı geliyor aklıma. O kadar kullanışlıydı ki.
Bir çocuk, arkadaşlarımdan birinin oğlu, “ŞUŞ DEDİM SANA” yı kullanıyordu hem de olur olmaz yerlerde. Her anlama geliyordu neredeyse: Günaydın, hoşça kal, ne haber, hadi kalk, güzel olmuş vb. Biz büyükler de kullanım alanını biraz daha genişlettik. Siz de deneyin, olduğunu göreceksiniz.
Ama bu örnekler ne kadar yaşar bilinmez.

Kızgıngüneşlenmek (Süreyya Berfe-Olmayan Kelimeler-Metis Ajanda 2012’den-bkz:sayfa 90)

7 Aralık 2011 Çarşamba

YALOVA BENİM DE KENTİMDİR...



Atatürk ne güzel söylemiş "Yalova benim kentimdir!" Ömrümün 21 yılı aralıksız Yalova'da geçti, İstanbul bize ilçesi olduğumuz yakın bir şehir hem de büyüklüğü ve kalabalıklığı nedeniyle uzak-biraz da korkunç- bir şehirdi. Öyle ki İstanbul'a gelmek düşüncesi bile korkuturdu, sadece birkaç kez geldiğim şehirde kaybolacağmı zanneder, bir an önce kendimi Yalova'ya atmak isterdim.
Yalova ise güvenli bir sığınaktı, amma velakin gün geldi İstanbul'a göçmek zorunda kaldık, İstanbul'a geldiğimde hep Yalova'ya temelli dönme umuduyla yaşadım yıllarca... Olmadı, Yalova'nın bizden esirgediklerini İstanbul verdi bize, kucak açtı bi anlamda. Öylese "Yarim İstanbul gel öpeyim gerdanından" deyip gönlünü almalı İstanbul'un...
Annemin köyünde doğdum ben, köyümüz böyle bir yer, karadeniz kadar yeşil :)
Dedelerimizin 93 harbinde yerleşmek için burayı seçmelerinde bu yeşilliğin payı büyük sanıyorum...
Tepede, en tepede, virajlı yollardan geçilerek çıkılan, yeşillikler içinde bol oksijenli, güzel manzaralı köyüm...

(Bu resmi facebook'tan Şule Akan'ın resimlerinden aldım, teşekkürler Şule'cim ;))

İlkokula başladığım yılın ikinci yarısında Yalova'ya taşındık.  Ama çocukluğum hep köyde ve teyzemlerin oturduğu Termal'de geçti. Sokakta, akşam ezanına kadar oynayarak, dağda, ormanda, derede korkmadan dolaşarak.
Termal öyle güzeldi ki, böyle ağaçlıklı yoldan geçerek ulaşırsın Termal'e, yola doyamazsın...
Termal'de Atatürk Köşkü var, Aşıklar Yolu var, Çamlık Otel, Çınar Otel, Termal Otel (Yeni adı Limak) var, Üçkardeşler var,  seralar var, şifalı mide suyu, ayak suyu, göz suyu var. Açık havuz var, bir sürü hamam var  (benim favorim Köylü Hamamı)




Çok şanslıyız biz... Böyle güzellikler içinde doğmak, büyümek, sık sık oralara gitmek büyük şans, çocuklarımız da tüm bu nimetlerden paylarına düşeni alsınlar diye her yaz, her bayram, her uzun tatil biz buralardayız, merak edenleri, görmek isteyenleri de bekleriz.....

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.