Baş döndüren bir post bu, taa en baştan uyarayım, postun sonunda "Tansiyonum fırladı, bu ne yaaa! serseme döndürdün" istemiyorum ;)
Dün akşama gidiyoruz şimdi, gündüzden, güzelim insanlarla olacak güzel Cumartesi buluşmasını istemeden kabul edememişim zaten, içime oturmuş (ki en kısa zamanda gerçekleşecek inşallah!), işten gelmişim, kocamla birlikte geleneksel kahve keyfimizi yapıyoruz (Yok yok, "Günün nasıl geçti hayatım" muhasebesi değil, hiç de olmadı. laf aramızda ;) Konu daha çok kocamın hiç lüzumu yokken alalım diye tutturduğu elsidi televizyon, bin kere anlattı özelliklerini, bin kere anlamadım, anlamamaya da yeminliyim, televizyon de geç di mi, olmazzz, megahertzi, kaç skart girişi olduğu vs.şişirdi beni yemin ederim) Saat 7'ye yaklaşırken, normal bir akşama hazırlanırken, zııırrr kapı, o arada da ben zırrrr telefondayım bir yandan da, gelen üst komşunun oğlu Hasan, "Esen abla, Halil abiye söyle arabanın kapısını açık bırakmış, hırsız bagajı karıştırıyodu" Ben bir yandan telefon kulağımda "Aaaa arabaya hırsız girmiş (bu da komik bi laf değil mi sizce de, neresine girecek iki metrelik şeyin, dışardan el uzatmak marifetiyle hırsızlık :)) Kocam koştu geldi, kilitledim ben arabayı, kontrol de ettim diyerek, koştular arabanın yanına, ben evde tabii, çocuklarla... Meğersem, kelebek camını kırmış şerefsiz hırsız, Hasan pencereden "Napıyosun" diye bağırınca, vınlayıvermiş tabii... Tatsız bir akşamdı vesselam, kocam zabıt, fotoğraf peşinde uğraşırken, Nehir evde zırıl zırıl, "Kızım sana noluyo, oynasana arkadaşlarınla, sanane arabadan?" "Anne yaaaa, sen üzülmüyo musun, hırsız girmiş arabaya, camını kırmış, sinirlerim bozuldu, üüüüü" şeklinde bir akşamdı, sinirleri bozulan sadece Nehir olsa iyiydi, babasının da sinirleri bozuldu, benim-itiraf ediyorum biraz da sinir bozucu- rahatlığım yüzünden biraz da "bıkbıkbıkbık"ladı gece gece :( Peki biz ne yaptık asabiyeti tavan yapmış kocanın bu tavrına karşılık, tabii ki uykuya sığındık :)) Sabah ola, hayrola dedik ;) (Çoğul dediğime bakmayın, 4 kişilik ailemizde bi ben dedim bunu ;) Yeri gelmişken (gelmiş mi tam da emin değilim ama şu kocamın sinirlendiği zamanlarda "sen" yerine her seferinde "siz" diye konuşması beni illet ediyo, söyler misin blogcuğum birinci tekil şahısım "ben!"
Sabah oldu şükür ve hayroldu tabii her zamanki gibi ;) Araba sigorta şirketinin ısrarla "Güvenli yere bırakın" talimatı üzerine akşamdan bıraktığımız otoparktan alındı kocam tarafından, servise götürüldü, halloldu geldi...
Bir kez daha "Cana geleceğine mala gelsin" dendi :)
Sabah Nehir'i 10 Kasım törenine götürdüm okula ben de, nasıl duyguluydu anlatamam, nasıl güzel hazırlanmış çocuklar, öğretmenleri sayesinde tabii... Çok duygulandım, en çok şu siren sesleri beni perişan eden, her seferinde mi aynı olur yahu, saygı duruşunun arkasından gelen İstiklal Marşı'nı her seferinde mı zırıldamaktan söyleyemez insan :( Bir değil bin ağlansa yeridir Ata'mıza... Ruhu şad olsun, kıymeti sonsuza kadar bilinsin, emaneti de korunsun inşallah çocuklarımız tarafından...
|
Tören'de... |
Sonra Şimal ve Suna'yla eve geldik kahvaltı yaptık, Fahriye Abla da vardı kahvaltıda, sabah Ali Deniz'e bakmak için gelmişti (Anlatmadım size Fahriye Ablayı, çok istedim ama anlatmadım ki nazar değdirmeyeyim, Ali Deniz'e bakıyor bir yandan da bize ablalık ediyor, benim omuzlarımdaki yükün bir kısmını gönüllü olarak alıyor, yoksa nasıl yaparım ben bunca etamini, keçeyi ;) Maşallah deyin siz de e mi?)
Sonra Bahar'ın annesi Işıl'a gittik, çok güzel ağırlandık, çocuklarımız geçen seneki buluşmalara oranla daha usluydular, daha sakin bir oturma oldu bu seferki şükür, galiba büyüyor kuzularımız... Işıl'a giderken (geleneksel hale geldi artık) yaptığım keçe evi hediye götürdüm. Şans getirsin inşallah güzel aileye ;)
|
Akıllı kuzular bunlar :) |
|
E bunlar da akıllı kuzular ;) |
Mehtap Hanım'ın güzelim bloğundan bakarak yaptığım keçe evi göstereyim şimdi size... (Mehtap hanım diyorum ama siz üçüncü kişilere karşı böyle, yoksa o benim blog ablam, Mehtap Abla! Bloğuna ilk rastladığımda, hazine bulmuş gibi sevinmiştim de, o sevinçle her postuna yorum yazma ihtiyacı duymuştum da, ordan da Türk sineması repliklerinden hevesle "Size abla diyebilir miyim?" demiştim de o da kabul etmişti. Nasıl bir cesaretse bendeki de, ayıp de mi biraz, dün bu keçeyi yaparken takıldım diye mail atmıştım ona, sonra da telefon numaramı yazmıştım, aradı beni, telefonla konuştuk (aracı olanlara bir teşekkür :) ) ve dedi ki, "ben cok memnun olurum Abla demenden", yaaaa :)
Önce kendi yaptığımı aşama aşama göstereyim, sonra da örnek olarak aldığımı, önce örneği göstermiyorum çünkü o zaman dersiniz di "Aslı daha sevimli" e bence de ama acemi keçeci muamelesi yapın siz bana e mi ;)
|
Keçe Evimin son hali budur... |
|
Şu hale kadar getirmişken bir kal geldi bana, gövdeyle çatıyı nasıl birleştireceğimi bilemedim ve tabii bir bilene sordum, işin ustasına ;) |
|
Kalıpsız çalıştığım için benim çatım daha dar oldu, o zaman da çok sevimli olmadı sanki, bir daha yaparsam bu kısmı unutmamalıyım ;) |
|
Tohum işini ilk kez denedim, Mehtap Abla olmuş dedi, e olmuştur o zaman bence de ;) Kurdeleler Kadıköy'den aldığımı söylediğim kurdelelerden, kullandıkça göstereyim size en iyisi güzelim kurdelelerimi, kapının tokmağı nazar boncuğu olsun dedim, bi de kaplerle yaptım pencereleri ama kalpli perdesiz olmazdı di mi ;) |
|
Bunlar da Mehtap Abla'nın bloğundan örnek aldıklarım... |
Bugün havaya bakmadan dışarı çıkınca, çocukların montları da yağmurdan korunmaya yetmeyince, benim güzelim Celal Birsen şemsiyem de geçen sene motorda unuttuğum için başka birini yağmurdan koruma görevini üstlenince (ki helali hoş olsun yeni sahibine, bana çok hizmet etti, 10 yıl boyunca bir teli bile yerinden oynamadı, demek ki benim için vadesi dolmuştu) yolumuzun üstündeki Kiler'den bir şemsiye alayım güzel bulursam deyince, e bulduğum şemsiyeyi çok beğenince e şemsiye de 16 liradan 10 liraya düşüverince Kiler kart sayesinde, alıverdim gitti :)
Göstereyim ki size, koşun yetişin varsa ihtiyacınız şemsiyeye, her yerde unutulduğu için çok para vermeyin e mi, sağlam olsun rüzgarda dönmesin ama ;) Kiler kartınız yoksa da kasadaki diğer müşterilerden isteyiverin...
|
Evet evet, Yalan Dünya'daki yolluklarla aynı bizimkiler, bir de yemek takımımız aynı çıkmasın mı, e ben bu diziyi biraz daha sevmeyeyim mi :) |
Bizim evde herşey partiyle, misal patlak mısır partisi, börek partisi, mozaik partisi vs. Ben herşey için bu keyifle içilen bir çay olsa da "parti" demeyi tercih ediyorum, o zaman keyfi kat kat artıyo benim nazarımda, Nehir de artık sürekli parti isteyen bir küçük kız oldu :) Cuma günü sabah bana dedi ki "Anne yarın bir yere gitmeyelim, bize de misafir gelmesin, biz seninle "Anne-Kız Partisi" yapalım olur mu?" şimdi bunun üstüne, bir gün içinde yaptıklarımıza bi bakar mısınız, Tören var, misafirliğe gitmek var, keman kursu var, üç ayrı zamanda gelen misafirler var, e kuzu da biraz asabileşti ve patavatsızlaştı hatta (Kusura bakmayın şekerim e mi? Size değildi sözü aslında ;))
Bunca işin gücün ve dahi gezmelerin vs. sonunda akşam olduğunda, çocuklarımla başbaşa kaldığımda bana bir cesaret gelmesin mi, bir kendine güven, bir "yapabilirim" hissi ve yaptım da evvelallah :) Ne mi yaptım, bana göre pek mühim bir işi başardım, hem de tek başıma ;) "Ali Deniz'i yıkadım" :))) Sakın küçümsemeyin, kınamayın da valla bir gün kendi el kadar çocuğunuzu yıkayamazsınız, yıkatmaz!!! ;) Benden tavsiye size ;)Hem bilen biliyor değil mi Ali Deniz'i yıkamanın pek çok işten daha zor olduğunu, zahmetli olduğunu, daha iyiydi bu seferki banyo macerası sanki, misler gibi oldu kuzucuğum :)
Yarın da canım arkadaşım Aynur ve kızı Akdeniz misafirimiz olacak inşallah ;)
Bizden haberler bu kadar şimdilik, sizin cephede ne var ne yok? ;)
Not: Bu postu yazabilmek için pek çok uğraştım, yazmaktan ziyade fotoğrafları ekleyebilmek için, öyleyse siz de sürç-i lisan ettiysem affeyleyin olur mu, okumaya takatim yok, hatam varsa, düzeltirim daha sonra ;)