31 Mart 2013 Pazar

HAYAT ZOR SEVGİLİ OKUR...

Hayat zor sevgili okur, hayat cidden çok zor, misal ben, akademik kariyerime yoğunlaştığım şu günlerde, hobilerimi, keçelerimi, etaminlerimi, motiflerimi  ihmal ederek kendimi ders çalışmaya verdiğim şu günlerde, gözümün önünden hiç ayırmadığım kitabımı tam elime alıyorum, Ali Deniz bücürü koşa koşa gelip, elimdeki kırmızı kalemle, kitaba saldırdığı gibi, başlıyor karalamaya , tam kurtarıyorum ondan, Nehir sesleniyor "Anne Köpüş hasta oldu, ilaç vermemiz lazım" Tüh tüh, dersin sırası mı şimdi, dur bakalım Köpüşcüğün nesi var :) (( Sonra kendi kendime "Dur diyorum, çocukla olacak iş değil bu, sen azcık bi motif yap, ya da minik bi keçe işi falan, hani en kolayından! Çocuklar uyusun da öyle çalışırsın rahat rahat, çayını içerken ;)" Çocuklar uyuyunca, alıyorum kitabımı elime, karşılıklı çaylarımızı içerken, koca kişisinden bir takım sesler geliyor, ben kendimi o kadar kaptırmışım ki ders çalışmaya (yeminle zevkle çalışıyorum, dualarınız kabul oldu sanırım, teşekkürler :)) Ben de sizin için dua ediyorum ;) Allah gönlünüze göre versin diye hem de) pek algılayamıyorum söylediklerini; yatak başı diyor, baza diyor, yatak diyor, Bellona diyor, kampanya diyor. Arada onaylama sözü falan söylüyorum tabii, sen bilirsin gibi, nasıl istersen gibi, bakarız gibi ama tatmin olmuyor, sahici cevaplar istiyor e bu sefer konsantrasyonum bozuluyor :((( Zor yani sevgili okur, ders çalışmak iki çocuklu, evli ve çalışan kadına zor ama azimliyim ;)

Ali Deniz sizce bu ilk üç resimde ne yapıyor??? Oynamıyor, dans etmiyor, spor da yapmıyor, Ali Deniz amuda kalkarak yemek yiyor :))) Her yemek saati atıyor benim makam koltuğuma kendini ve o vaziyette yemek yiyor, takdir edersiniz ki anne-baba  bu durumda, "Aferin benim sportmen oğluma, bak ne de güzel amuda kalkıyor" demek yerine sinir oluyor :( Zira o vaziyette ağzına bir lokma yemek vermek çok zor oluyor :(
Son fotoğrafta da tam seçilmiyor ama Ali Deniz'in elinde Köpüş var, çok şaşırtıcı bir durum, çünkü Nehir asla vermiyordu onu Ali Deniz'e, "Anne bak Köpüş'ü Ali Deniz'e verdim tutsun diye, dayısı ya o yüzden!" :))) Küçük dayııı :))
1- Pembe Camekan'dan sipariş ettiğim keçeler geldi, tam 20 renk, çok güzel tonları di mi? Geldiği gün bunları böyle Nehir dizmiş,  dükkanına koymuş, ben de müşteri oldum, oyun oynadık güzelce;)
2- Nehir'in yatak örtüsünün son hali, yani şu andaki kararım yatak örtüsü yönünde, bu fikrimden dönme hakkım saklı elbet ;)
3- Bunlar benim nazar boncuklarım, ne çok seviyorum onları bir bilseniz, aklımda keçeyle karışık bi proje var ama daha olgunlaşma aşamasında...
4- Bu da minicik lavanta yastığım (bu sefer sahiden lavanta koydum içine silikonla karışık, mis gibi kokuyor :) Bu yastığı yapmak abartısız 10 dakika ;) Su taşı sever misiniz, benim çocukluğumdan bir hatıradır, bu yastığım sapını su taşı yaptım, hem de pembe :)

Bu arada bir sıkıntım var dostlar, büyük bir sıkıntı hem de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde indirim vardı ya kozmetikte, hem Migros'ta hem de Gratis'lerde :( Olmaz olaydı, görmemiş gibi, sanki bedavaymış gibi aldım kremleri, temizleyicileri, şimdi cildimde arkası gelmeyen, biri bitmeden öbürü başlayan sivilceler :( İşin kötüsü, 4 değişik şey var yeni kullanmaya başladığım ve hangisi dokundu bilemiyorum :(  Onca da para verdim onlara -ki bana müstehaktır, geçen sene de Migros'tan aldığım ikisi bir arada, %50 indirimli kremleri açmamıştım bile, birini anneme verdim, birini de Fahriye Abla'ya- napmalı, şimdi her sabah akşam banyo rafındakı uyuz şeylerle bakışıp duruyoruz, bi dile gelseler diye gözlerinin içine bakıyorum, dile gelip de söyleseler hangisi beni bu hale koydu diye :( 
Hayır,  dedim ki kendi kendime, "Yaşın oldu 41 (ay hesabı yapıyoruz şurda arkadaşlar, yıl değil!!!) bak millet yaşlanmamak için neler yapıyor, sende bi icraat yok, gece kremi falan alsana, bi denesene, belki sen de hadi 10 değil bi 5 yaş gençleşiverirsin :)" 
Biliyorum sizin de şu an içinizden geçirdiğiniz gibi "Her yaşın ayrı güzelliği var" ve derdim yaşlanmak değil arkadaşlar, yeminle, istediğim sadece "Kaliteli Yaşlanmak" misal Ajda Pekkan gibi :))) Olmadı mı, iyi örnek veremedim mi, e o da bi insan evladı değil mi :))) 
Haklısınız bana müstehak :) Peki var mı gözaltı morluklarına bi öneriniz ;))) Gerçi o da babamdan miras ama belki vardır bir hal çaresi....
Geçen Cuma öğle yemeği sonrası yürüdüğüm Yıldız Parkı'nda çektim bu fotoğrafları :) İstanbul'un Lale mevsimi yani Bahar'ı gelmiş, hoş gelmiş, :)




BONUS (Ne güzel bir sesti halbuki, keyifle dinlediğim... Nerelerde şimdi acep)

MUTLU BİR HAFTA DİLİYORUM HEPİNİZE, BOL SÜRPRİZLİ ;)

29 Mart 2013 Cuma

POST DEĞİL Kİ BU SADECE CUMA GÜZELLEMESİ ;)


Güzelim Cuma aşkına, haftanın en en en sevdiğim günü aşkınadır bütün bu heyecanım, coşkum :) Hakettiği iltifatı verebilmek içindir, heyecanıma, coşkuma sizleri de ortak edebilmek için ve sizler de bilesiniz kıymetini bu güzel günün diyedir ;)
Hoşgeldin canım Cuma, sen güneşle geldin, elbet arkandan da bahar havası getireceksin,  bize piknik de getir e mi ;)
Gelelim Cuma Güzellemesi hediyelerinize ; 
Yeni doğan bebek kokusunu bilirsiniz di mi, bebeğiniz yoksa da bilirsiniz elbet, o kokuyu hayal edin şimdi aşağıdaki kuzulara bakarken ;) 
Benim kuzularımın ilk doğdukları günkü resimleri bunlar ;) Hiç unutamayacağım kadar özel, hayatımın en en en özel anlarıydı, bağışlayan yaradana şükürler olsun :)
Dileyen herkes kendi bebeğinin kokusunu tatsın, sıcaklığını yaşasın, bu güzel Cuma günü duam da bu olsun ;)

MUTLU CUMALAR-CUMARTESİ VE PAZARLAR ;)
Nehir 14.11.2005
(Orda kırmızı bi toka var gördünüz mü, e kız bebeğim ben yahu ;)

Ali Deniz 30.07.2010
(Pek Japondum doğduğumda, annem böyle kalacağından korktu ama sonradan gözlerim açılıverdi ;)





BU DA CUMA BONUSUMUZ  ;)










26 Mart 2013 Salı

PROJE YOK Kİ ;)

Dün gece, saat 22.30 itibariyle, çocuklar uyuduktan sonra, çalışma-hobi sehpamın görüntüsü ;) Bergamutlu çaylarımız, çalışmak için gözümün önünden ayırmadığım kitaplarım ;) Ve- proje demiycem çünkü yeni proje olmayacağına söz verdim kendime, ders çalışmak yeni projem ;)- basit çok basit, alelade motif işim diyelim :)
Bunları böyle renk renk yapıyorum arada, ama asıl işim ders çalışmak. Nehir'den aşırdığım kırmızı kurşun kalemle (ki kendilerine hayranlığım ta ilkokul yıllarına uzanır!) önemli kısımları çizerek, güzelce zeynime (Nehircesi bu elbet) yerleştiriyorum kitaptakileri ;) Sonra bir an geliyor içimden bir ses "Tamam, okudun işte, hem de 5 sayfa, azcık kafan dağılsın, zeynini başka şeylerle meşgul et şimdi ki, sindirebilesin öğrendiklerini" Hiç itiraz etmiyorum bu sese ve başlıyorum renklerimi seçmeye, alıyorum elime tığı, bir motif yapıyorum (ki bir motif=yarım saat) Nasıl bir yöntem bu sizce, yanlış mı yapıyorum, sürekli ders mi çalışmam lazım, zaman az, okunacak çok ünite var di mi? İyi de o zaman da soğuyorum işte, böylesi daha iyi benim için galiba ama söz veriyorum büyük proje yok ;) Bu arada bu motifler yastık olamayacak kadar güzel bence, e ip de çok, ben bunları bir yatak örtüsü projesinde mi kullansam, yok yahu, proje yanlış kelime burda ;)) Hem akşamları ikişer motif yapsam ders arasında, yaza varana kadar bi dünya motif olur di mi ;) Lütfen destekle beni Saygıdeğer güzel okur, de ki bana "Evet Esen, sen iflah olmazın tekisin, yap bari yatak örtüsü yavaş yavaş, madem onlar olmadan ders çalışmak haram sana, yap da hem sen hem de biz rahat edelim ;)" Bi de der misin lütfen "Allah zihin açıklığı versin, hem sana hem de bütün talebelere" :)) Peki tamam ben de sizin için dua edicem her daim, hem ne derler, başkasının ettiği dua daha çok kabul olurmuş ;)
Ama yeminle vapurda bile çalıştım bu sabah, o kadar yani! ;)
Durum budur, yazayım da rahat edeyim dedim ;)
KALIN SAĞLICAKLA ;)




BONUS (Nehir'in köydeki arkadaşları ;) Sene 2009, Nehir 4,5 yaşında...

BONUS 2 (Epeskilerden, seviyorum ben eski şarkıları, siz de hatırlayın diye bu bonuslar) 

23 Mart 2013 Cumartesi

"HER TELDEN ÇAL PANOSU" :)

İNTERDİSİPLİNER PANO :)))
 Şükürler olsun bininci projem de bitti :)) Evet, haklısınız nesi proje bu yaptıklarımın ama böyle diyince pek bi ciddiye alıyorum yaptığım işleri, hepsini mühim bir projeymiş gibi düşününce, o muameleyi yapınca, kendimi de inandırıp, ön çalışmasını, fizibilite çalışmasını falan gerçekleştirince bi bakmışsın en kıytırık işin bile oluveriyor "Proce" :)))
Bu öğlen itibariyle bitti panom, tabii sabırsız ruhum dayanamadı, derhal çerçeveciye gitmemi buyurdu, gittik, yaptırıverdik, sarı paspartu alakasız olur dedim baştan  ama çerçevecideki bütün paspartu tonları pasteldi, bana lazımdı canlı bir renk, fena da olmadı sanki, çerçeve renginde bir müddettir tercihim hep beyazdan yana :)  Ben çok sevdim bu panoyu disiplinler arası diye midir nedir, ne maharetim varsa sergiledim, etaminden, keçeye, dikişe, stiğkır aşkıma varana, ne varsa koydum bu panoya, bir nevi görmemişin panosu olmuş misali :)
Geçen postta da söylemiştim, büyüklük-küçüklük oranları sıfır bu panoda, ördek bi ayak darbesiyle kuşevini, posta kutusunu deviriverecek gibi di mi :)) E hadi ona da uyduruverelim bi kılıf, gerçeküstü çalıştım bir nevi Dali misali ;) Mantık yok, varsayın ki bu minik ördek "Güliver Devler Ülkesi'nde"den fırlamış gelmiş  bizim bahçeye :)
Neyi beğendiniz en çok bi samimi söyleseniz bana, hayır bilirsem siz milyonların fikrini, sanatsal kariyerime o yönde devam ederim belki :))))
Ben en çok sizin ayrıntılarını çok göremediğiniz o minicik kelebeği, kelebeğin parıltılarını ve rengarenk balonları (ki tek tek içleri elyafla dolduruldu) sevdim, elbette hepsinden çok ağacın arkasına saklanmış balon tutan kızımın elini ;))


 Motifle yaptım çiçekleri, ortalarına da birer boncuk, oldu mu sana çiçek bahçesi, diğer çiçekler  ve ağacın alt kısmında gözüken pembe kedi de Nehir'in telef olan tokalarından panoya kısmet olanlar :)
O minik uğur böceği yaklaşık on kez falan söküldü evin bücürü tarafından, ben yapıştırdım, Ali Deniz sökmelere doyamadı,  Allahtan Nehir'in odasında yükseğe asıldı ;)
Azcık daha ayrıntılı bakın diye bunlar da ;) 
Böyleyken böyle arkadaşlar, dediğim gibi ben hane halkının en çok da sahibi kuzunun bayıldığı bu panoyu tamamlamanın haklı gururu içerisindeyim ;)
Şimdi huzur içinde sınav kitaplarımı alıp ders çalışmaya başlayabilirim, bir müddet böyle büyük bir proje beklemeyin benden sevgili okur, sınavlarda bu kez o-mo-kara-do istemiyorum zira ;)

MUSMUTLU PAZARLAR OLSUN

BU ÇOK TAZE BİR BONUS, BU AKŞAMDAN ;)

Panonun sarı ördeği bu bonus sana :) İlhan İrem senin için söylüyor "Sazlıklardan havalanan bir ördek gibi sessiz"


21 Mart 2013 Perşembe

PROCEM VE BEN ;)

Çok mühim bir proje üstündeyim sevgili okur, suskunluğumun sebebi budur ;) Size ipuçlarını vermiştim şurada hani, gerçi şuursuzca bir laf edip, bi hafta sonuna sığdırmaktan falan bahsetmiştim ama çark ediyorum şimdi,  Bir haftadır üstünde çalışıyorum, nihayete erdirmeye de az kaldı ama o kadar da değil arkadaşlar, tamam kolaycıyım, tamam sabırsızım, tamam azcık da özensizim belki ama iki güne de sığdıramam ki :( ayol bu kadar mühim bir proce hiç iki güne sığabilir mi?
Çok heyecanlıyım, her gün kafamın içinde bin bir beyin fırtınası, toz-duman kafamın içi, hani geçen sene bi feci lodos fırtınası vardı İstanbul'da da, hani çatıları uçurdu, ağaçları kökünden söktü, beynimin içi o vaziyette yeminle :))
Önce biraz daha anlatıyım mı size yaptıklarımı, Nehir'in odası için bu pano (Gerçi duvarında 10 santim bile boşluk yok ama, uydurucaz artık bu güzellik hatrına), değişik bir çalışma yapayım dedim. Şöyle interdisipliner bir çalışma olsun dedim, olmadı mı bu kelime, yani disiplinler arası, öyle di mi anlamı sahiden de, çok özeniyodum bu kelimeye, bi kullanayım diye içim gidiyordu, sanki şimdi yeri ;) Şöyle ki bu nadide panoda etamin var, keçe var, motif var, bir de kumaş var, bunlar biraraya gelince ne oluyo bu teknik peki, e "interdisipliner" hayırlı uğurlu olsun bana ;)
Gündüzleri ara ara beynimdeki o deli fırtınadan güzel bi fikir geliyor aklıma, birden bire, aniden, vahiy gibi bişey, bi görüntü, "Unutma sakın bunu, ezberle, eve gider gitmez de uygula projene" diyorum ;) Eve gidince de, acil olan, zorunlu olan her bi şeyi, uyduruk, kaydırık, çabucak yerine getirip, yemek işini organize edip, dalıyorum projeme ;) Malzemeleri Ali Deniz'den kaçıra kaçıra, güzel kızımın fikrini de alarak geliştiriyorum panoyu. Evet yaptığım işte bir perspektif sorunu var, misal kuş yuvası bit kadar kaldı çiçeklerin arasında, simetri sorunu var vs. ama bunlar da insani şeyler değil mi arkadaşlar? Hem daha önce de demedim mi, amatör ruhumu kaybetmek istemediğimi, profesyonelleştikçe sanki işin özünden, ruhundan uzaklaşabileceğimi düşündüğümü (Evet, haklısınız ikinci cümleyi söylememiştim hiç, şimdi geldi bu güzel cümle aklıma :)...
Ortaya çıkan sonuç-henüz bitmese de- bir çıfıt çarşısı durumu sanki :) Bir görmemişlik, bir o da olsun,bunu da koyayım, o disiplinin hatrı kalır, etamin az mı oldu sanki, azcık daha kurdele iliştirsem bi yanına vs.
Çok heyecanlıyım çoook, merak edin, bekleyin, takip edin e mi? ;) ÇOK YAKINDA BU SALONDA ;)

BONUS 1 ;)

BONUS 2 ;) 

18 Mart 2013 Pazartesi

HAVUÇLU CEZERYE- LÜZUMSUZ BİR SİGARA BÖREĞİ-BİR ŞEKER PEMBE BULUT EŞLİĞİNDE...



En güzelini en önce göstereyim :) Bu buluta hayran oldum ben, beyazlığına, duruluğuna, üstündeki tüm bebek pembesi tonlarına ;) ve dahi kurdelesini birleştirdiğim yerdeki gonca güllerine :) Üstelik tamamen "Designed by Esen Can" Ellerime sağlık yahu :) Umarım sahipleri de beğenir benim kadar ;)


Keçe Bulut
Tatlı kuzu Lara Bulut için... Adı gibi güzel olsun tüm ömrü...


Ayrıntılar sizin için, yapın diye :) (Bu boncukları hayalet iple diktim, ipin adını kim koyduysa çok doğru koymuş, gerçekten de hayalet gibi, gözükmüyor, iğneye geçirilmiyor kolay kolay)
Ana-kız nasıl bir stiğkır görmemişiyiz ispatı budur :) Nehir'in çantasından çıkan kağıtların arasında buldum bunu :) Stiğkır'ı yanlış yazmış ama :)))
Bu arada çok fena bişey oldu, kalbime iniyordu neredeyse, size gösterdiğim stiğkırlarımı kaybettim, sakladığım yeri bulamadım, hem de tam bir gün boyunca :( Ağlamak istedim, ağlayamadım :( Kocam halime acıdı, aradı ve buldu :) 
Hem doktor hem Keman Ünlüsü olmak isteyen kuzu ;)
Nehir'in çocukları uykuya hazır, iyi uykular :)

Havuçlu Cezerye- Sigara Böreği eşliğinde...
(Sevgili sigara böreği hiç haketmiyorsun buraya konmayı ama sen yat-kalk yanındaki havuçlu cezeryeye dua et!)
Sigara böreğiyle aramız yaklaşık 10 yıldır çok mesafeli, şöyle ki; yeni evliyim, markette hazır sarılmış sigara böreklerini görünce paket halinde, çok mühim bir şey bulmuş gibi sevindim, aldım, başladım kızartmaya, o sigara börekleri bir isyan çıkar, bir mutfağı savaş alanına çevir, beni bin pişman et aldığıma alacağıma :( Bir daha hazır sarılmış börek almak mı, tövbeler olsun dedim... O günden bu güne yani yaklaşık 10 yıldır yaptığım sigara böreği sayısı beşi geçmez sanırım.
Bu sefer de kolay olsun dedim, beklemeyelim fırında pişmesini dedim ve dedim ki bir de "Canım canım peynirler, sizi sıkı sıkı sarıcam şimdi kundak yapar gibi yufkayla, lütfen çıkmayın içinden, sizin yeriniz burası, pişme işlemi bitince lütfen sizi tavada görmiyim, ona göre!" Yetmedi, yufkalara da dedim ki, "Saklayın peynirleri, izin vermeyin sizi terketmelerine, lütfen yağa kurban etmeyin" Lakin fayda etmedi, her zamanki gibi fışkırdı peynirleri :( Ama tam bu fışkırmalar sırasında ben radyoya uzandım ve çıkan şarkı mest etti beni (bkz. alttaki bonus) "Şükürler olsun dedim, bugüne, bu ana, bu şarkının şu feci anda çalmasına" bir de "Boşver yahu, çıkarsa çıksın peynirleri, hem kızarmış peynir de şahane ki!" dedim :) Dinleyin bi, siz de çok mu seviyorsunuz bu şarkıyı, benim kadar olamaz ki....

Havuçlu Cezerye'yi anlatayım ben en iyisi size, evde iki poşet dolusu havuç olunca, bunları bir değerlendireyim tasarruflu ev kadını modunda deyip, 1 kilo kadarını rendeledim ve 1,5 su bardağı şeker ve 2 su bardağı kadar su (ki bu konuda kaynaklara baktığımızda birinde 1 bardak su, diğerinde 4 bardak su yazınca, iki yeter dedim, bir de bişey sorucam, siz de yaptığmız yemek, hamurişi vs.'de bir tarifle yetinmeyenleren misiniz benim gibi?)  ile pişirdim güzelce, iyice pişirdim ama. Sonra sularını iyice süzdürüp, robottan birlikte geçirdiğim bir paket pötibör bisküvi ile iki avuç kadar ceviz-fındık karışımıyla havuçları karıştırdım güzelce, en son bunları ceviz büyüklüğünde yuvarlayıp, hindistan cevizi dolu bir kasede dolandırıverdim (Dikkat çok hindistancevizi yiyor bunlar ;) Yallah buzdolabına ;) Çok bi güzel oldular, "Sık sık yap" dedi koca kişisi :) 





Ablanın dondurması  daha mı büyük, benim elimde de var ama ;) 



Haklısınız, karman çorman bir post oldu, çünkü fotoğraflar benim istediğim yerde durmamakta ısrar ettiler, sonuç bu :( Tema yok, bütünlük yok, uyum yok, ahenk yok ama netice itibariyle yaptıklarımı gölgelemesin bunlar e mi sevgili okur ;)

BONUSSS 
"Kal dersen dağlarca severim seni" 

15 Mart 2013 Cuma

DİKTİM, İŞLEDİM, PİŞİRDİM, BUYRUN BAKALIM, NASIL OLMUŞ :)

Bu gördüğünüz fakir kulunuz boş durmadı elbet, yaptı, işledi, pişirdi, armağan etti, çok şükür manevi olarak doydu :)
O zaman yüksek sesle bir kez daha söyleyelim mi, "Blog ne için var" "Paylaşmak içinnnn" "Neleri" "En çok güzellikleri, yapılanları, pişirilenleri, en az da kederi" E buyrun öyleyse çok sevgili OKUR :)

O Bir Anne'nin düzenlediği bloglararası hediyeleşme etkinliğine katılmıştım, Burcuzun'la eşleşmiştik. Oğlu Kuzey için hazırladım bu isimliği, annesine de (evet yine, üzgünüm daha çok göstereceğim sanırım size bu kalpli ayraçlardan)  bir kalpli ayraç yaptım :) Nehir'e yaptığımın bir benzeri.  Bu sefer kalın keçeyi sadece üst kısım için kullandım ki, kitap arasında çok kalın durmasın, arkasını da koyu kahverengi ince keçeyle yaptım, kahveyle pembenin uyumunu çok sevdiğimden ;)
İsimliği  bu sefer harfleri yan tutarak diktim, renklerinde de canlı olsun diye (çünkü erkek renkleri kızlarınki kadar güzel değil) canımın için güzel kırmızıyı da kullandım. Umarım beğenirler.
Güle güle kullansınlar, güzel günlerde inşallah...

Elmalı Kurabiye - Fırında Tavuk
(Evet, yanlış görmediniz :) İki tane daha yaptım o bardak altlıklarından ve daha da yapmak niyetindeyim, lütfen sıkılmayın :) Ama yeşil ve sarı güzel olmamış mı, limon gibi :) Ekşi ekşi...
Bir müddettir sizinle yemekle, mutfakla ilgili bir şey paylaşmamıştım, önceki şu akşam elmalı kurabiye ve bu fırında tavuğu yaptım. Elmalı kurabiyenin tarifini vermiştim daha önce, gelelim tavuğumuza, bu tavukları kuşbaşı vaziyette aldım, yıkadım pakladım, onlara bi sos armağan ettim, şöyle ki; bir miktar (ki bu miktara siz karar vereceksiniz ya da paşa gönlünüz) yoğurt, sarmısak (rendelenmiş), zeytinyağ, tuz ve bir küçük paket kremadan oluşan bir sostu bu ;) Attım buzdolaba, 1,5 saat kadar beklediler sosun içinde, sonra fırın kabına döküp verdim fırına, çıkarmaya yakın da rendelenmiş kaşarla kapladım üstünü, çıkınca fotoğraftaki gibi oldu, tadı da nefis oldu :) Yapın siz de ama benim unuttuğum az bir miktar sirkeyi sosa koymayı unutmayın sakın ;) Haa bir de yanında Bulgur Pilavı şahane gidiyor haberiniz olsun (şeker hastası arkadaşlarımdan özür dilerim bu tavsiye için)

Şimdi aklımda bir yeni, bir büyüüükk proje... Çok heyecanlıyım çook, normalde yani normal bi insan yapmaya kalksa aklımdakileri, bir ay, bilemedin üç hafta sürer ama benim gibi bi manyak yapmaya kalkarsa, bi hafta sonuna sığdırmaya niyet eder ;) Yine de söz vermiyorum elbet, elimden gelen en kısa zamanda nihayete erdirip, gösteririm size... İPUCU: Ne biliyorum ben, etamin (iyi), keçe (ehhh), tığ işi (iyi gibi) e bunları biraraya getirebilsem, bi işin içinde hepsini birden çorba etsem ;) Olur di mi, güzel olur (inşallah)
Hadi esenkalın o zaman siz ;) Bir de kolaylıklar dileyin bana ;)


13 Mart 2013 Çarşamba

STİĞKIR DOSYASI MEVZUU :)

Stiğkırlarımızı birleştirip, "Stiğğkır Dosyası" yapacakmışız, Nehir hanım öyle buyurdu. İkimizin olsun-muş, lütfen-miş :( Banane yaa, ben kendim için aldım onları, niye yapıştırayım dosyaya, çıkarınca yapışkanları gidiyo zaten :( Olmaz dedim, senin stiğkırın sana, benimki bana dedim... Küstü, gitti babasına şikayet etti "Anneme bişiii söyle baba, hiç bişeyini!!! paylaşmıyo benimle!" yok yaa, bak sen, stiğkırımı paylaşmadım diye işi vardırdığı boyuta bak :(
İstemiyorum, çünkü biliyorum ertesi gün bizim dosya hooop okulda, arkadaşlara pay edilmiş, arkadaşıyla oluşturduğu okuldaki dosyalara yapıştırılmış olacak, sorunca da "Anne lütfen kızma ama beeeen, şeyy, onları....." "Yokettin kızım sen onları, heba ettin güzelim stiğkırlarımı" dememek için vermedim :) Banane yaaa, banane... Sakladım kendime itinayla benimkileri, kendininkileri naparsan yap kuzuuuu....
Çok seviyorum bunları, çok olsun istiyorum! Haftalık mutad avm ziyaretlerimizin ilk ve en önemli durağı olan oyuncakçıya da bi güzelleri gelmiş ki, bakın bi, inceleyin lütfen, siz olsanız kıyabilir miydiniz bana bi söyleyin ;)


Kuşlu-çiçekli olanla baykuşlu olan benim, Nehir'inkiler daha çok :(


"Nehir'cim madem doktor olmak istiyorsun, matematiğinin iyi olması lazım, çünkü sınavlarda matematik puanıyla giriliyor Tıp Fakültesine"
"Matematiğimin çok mu iyi olması lazım doktor olmak için"
"Evet kuzum"
"Tamam, hem  zaten doktor olunca da lazım ki matematik"
"O zaman niye lazım"
"E çünkü o zaman da matematik birimlerini kullanıcam ya, santim, metre gibi, hastaların yaralarının boyunu, ölçücem ya" :)))
***********
Alaturka ve alafranga tuvaleti karıştıran Nehir "Anne neydi okuldaki tuvaletin adı?"
"Alaturka kızım"
"Haa, evdeki de alaturangaydı di mi" :)))
***********
"Anne ben tarihleri hep karıştırıyorum, 29 Ekim, 23 Nisan, neydi onlar, yılları neydi bi de, söyler misin anne"
"23 Nisan Çocuk Bayramı, 1920'de, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı  1923'te"
"Tamam, peki Şeker Bayramı?" :))
Ne zaman sahi şeker bayramı, tam tarih???




BONUS ;)

11 Mart 2013 Pazartesi

YAZARKEN...

Önce taa midemden başlıyor belirtileri, sonra yavaş yavaş yukarı çıkıyor, hani bazen su içersin de tam yutamazsın da öyle aralarda bi yerlerde kaldığını hissedersin, öyle gibi biraz... Yukarı çıkarken, beni bir ateş basıyor, bi yutkunma zorluğu, bi heyecan, aynı anda bi kelebek kanadı, bi kuş çırpınışı, hani genceciksin de adını bile bilmediğin çok beğendiğin bi sevgiliyi görmüşsün hiç ummadığın anda da midende bi kıvılcımlar, bi havayi şimşekler patlar gibi sanki,   geldi- geliyor derken... Ne mi gelen, yazma isteği bu, ama öyle hobili mobili değil, bişey göstermeli hiç değil, yaptıklarım ettiklerimi yazarken, anlatırken bu kadar heyecanlanmıyorum da, şimdi  reklam gibi olacak ama örneklerle açıklayayım mesela şu yazımda öyle olmuştu, şu yazımda da, şunda bi de, bir de şu yazımda, bunu da unutmayayım sakın... Anladınız mı ne tür yazılarda, işte böyle içimden taşanları size anlattığım, yazarken çok keyif aldığım yazılarımda :) Bol olsun istiyorum böyle anlar, çok çok kapılayım bu hisse istiyorum, yazdıkça keyifleniyorum çünkü ben, anlattıkça, yazdıklarımla keyif verdikçe (lütfen öyle olsun!) o an sanıyorum ki dünyada benden iyisi yok, benden mutlusu, benden coşmuşu :) Yazmak güzel, kelimelerle oynamak, ifade edebilmek kendini, kelimelere  boyun eğerek, neydi neydi o aklıma gelmeyen kelime, hay Allah, tam da karşılığıydı halbuki diye düşünerek...

"Niye anlattın bunları bize?" derseniz, bilemedim şimdi cevabını, demeyin e mi? Anlatasım geldi bi, nasıl zevkle, şevkle yazdığımı bildiresim...
Şu günlerde 41 yaşımı sürdüğüm şu günlerde, 50 yaşıma varmaya en az bi 30 yıl olsun istediğim şu günlerde, yaptıklarımdan keyif aldığım, çocuklarımın bu hallerini çok sevdiğim, daha bi durduğum, oturduğum, sanki azcık bi "olur" gibi olduğum zamanlarımda, kıymetini daha bi bilmeye çalışmalı zamanın, tutturmamalı aybaşı, yılbaşı, tatil gelsin diye, Ali Deniz konuşsun (bi Anne deseydi iyiydi ama!) azcık büyüsün, okula başlasın diye, olanın tadına varmalı, kaydetmeli, hiç unutmamalı, vakti geldikçe yenilerini yaşamalı...
Şubat ayı, cüce şubat ayı bana öğretti biraz da bunları, içine bir doğum, bir düğün, bir cenaze (ki düğün ve cenaze aynı güne sığdı :(  doğmamış bir bebeğin, annesinin karnındaki 5 aylık serüveninden sonra dünyaya hazin, pek hazin vedası, birkaç doğum günü sığdıran cüce şubat...
Mart ayı senden umutluyum,  havalar ısınmaya başladı bile biliyorum ama  bir kez daha kar yağsın istiyorum, çok istiyorum hem de, sadece  bir kerecik güzel kar yağdı bu kış İstanbul'a, o akşam kızımla karlarda yürümek, lapa lapa yağan karın tadını çıkarmak harikaydı, kimbilir belki bir kez daha, hem hani sene bilmem kaçta "19 Mayıs'ta kar yağmıştı" dememiş miydi Dilek hanım ;)
Böyleyken böyle durumlar, ilginize, bilginize ;)






9 Mart 2013 Cumartesi

BİZİM CEPHEDE YENİ BİŞEY YOK, MOTİFLERE VE KEÇE KALPLERE DEVAM...

Hobi odam yok, hobi dolabım da yok, e hobi kutum var ama :) Bütün malzemelerimi doldurdum içine, çok ama çok kıymetli bir kutu bu, o nazarla bakın lütfen ;) Azcık karışık oldu baştan
Ama sonra Migros'ta bu kutuyu görünce üstüne atladım, yukarıdaki kutunun içine koymak üzere Nehir tarafından yerliştirildi gözlere itinayla bütün malzemeler, kurdeleleri tuturmak için de Nehir'in stikırlarından faydalanıldı :) Çok güzel yerleştirdi kuzum, geçenlerde de dolmanın kabaklarını o doldurmuştu, büyüdü mü ne? Annesine yardım eden akıllı kuzum benim :)


Bu motifleri yaptığım iplikler tam 11 renk, 11 ayrı ton, yani bu da bi dünya motif demek, pembeyi alıyorum, mor bağırıyor "Beni almadın" diye, moru alayım diyorum, yeşilin hatrı kalıyor :) Zor işim çok zor...
Toplamda 4 oldular, ikisi başka bir evde, mis kokulu çayların altında şimdi ;)
Bu örneğin adı "Hanım dilendi bey beğendi" imiş, çok merak ettim hikayesini, bu motife bu adı kim, neden vermiş ki acaba?
Devam edeceğim tığ işine, çünkü benim için Şekil A'da görülen Ali Deniz faktörü nedeniyle en kolay yapılabilecek iş bu gibi şimdilik, keçeyi elime alıyorum, başlıyorum en büyük en keskin makasımla kesmeye, hoop makas Ali Deniz'in eline geçmiş bile, evde ne kadar kesici, delici alet varsa almak istiyor, almakla kalmayıp, bir de koşturup, zıplayıp duruyor,  aparttayız her daim, elindeki kaçıralım, alalım, yok edelim niyetiyle...
Kitap ayracı mı dediniz??? Yanıldınız ;) Bunlar kitap ayraçlarından bir gömlek daha büyük, kullanım amaçları da farklı hem... Kitap ayraçlarını gören dostlardan biri dedi ki, kartvizitlik olsa, bir de cüzdan ;) Oldu netekim, aynı kitap ayracını yapar gibi yaptım ama bunların içine gizliden çıtçıtlar koyacağım, gözükmesin diye de misinayla itinayla dikerek ;) Nakışlı yapayım dedim bunları da, minicik çiçeklerimi kondurdum ;) Keçeyi keserken önce kalıbı yerleştirip sabunla geçiyoruz etrafını, sonra keskin makasla güzelce kesiyorum sabunun izinden, o zaman kaymıyor, yamulmuyor, düzgünce oluyor (bunu bana öğreten öğretmenime selam olsun ;)
Bu kalplerin ve aşağıdaki isyankar yeşil kalbin sahipleri iyi yürekli insanlar beğendiniz umarım ;)

Aldanmayın yukarıdaki fotoğrafın renklerine, burdan bakın bir de, mor ama tam, kırmızı ama tastamam :)
Yaprağını lalenin yaprağı gibi yapabilmişim :) Herşey tesadüf, hiçbiri bile isteye değil, o yüzden hepsi birbirinden farklı çiçeklerimin, hepsi zarif hepsi kibar ama, tek ortak noktaları bu :)
Yeşil yapayım dedim bir de, e bu yeşil çok acı, yeşile en çok ne uyar, e güzelim pembe uyar, "Seni pembe açar yeşilcim" dedim ve işlediğim motifi iliştiriverdim, motifi de kafadan attım :))) Yetmedi, yeşil yine bağırdı, "Pembe güzel ama biraz daha lazım bana, bi düşün bakalım, ne yapabilirsin daha daha başka?" dedim ki "E kenarlarını da pembe boncuk geçersek huzura erer misin yeşil?"  Erdi, vallahi de billahi de erdi :)
Yakından da gösteriyorum ki her yaptığımı, niyetiniz varsa, inceleyin, kopyalayın, aynısını yapamazsınız elbet, daha güzelini yapıverin diye :)

:)) Çok güldüm bu manzaraya bu sabah, Nehir hanım, hayvanlarını köprüden geçirip, okula götürüyormuş :))) Allah zihin açıklığı versin ;)
Şekil A: Tornovida elinde Ali Deniz, tamir ediyor atının kornasını ;) Az önce de kapının kilidini ;) 


Tatlı kabağı alın bir dilim, tıpkı bizim yaptığımız gibi yarısını sebze çorbasına katın, çeyreğini keke, kalan diğer çeyreğini de mücvere rendeleyin, turuncuya bulanın tez vakitte, vitaminlenin, canlanın, bahar çarpmasın sizi ;) 

Meraklısına bir de not: Sınav sonuçları açıklandı, ortalamalara bakarak 5 dersten geçtim bir dersten kaldım şükürler olsun-bu şükür elbet geçtiğim derslere, zira çok daha kötüsüne hazırdım ;)-, söz veriyorum ikinci dönem ders çalışacağım (Allahım sen mahçup etme yarabbim ;)




Bu bonus Lazca bir bonus :)
Yukarıdaki pembesini isteyen Yeşil ile Filiz'e... 

6 Mart 2013 Çarşamba

NEHİR'İN ÇOCUKLUĞUNDAN KENDİ ÇOCUKLUĞUMA...

"Anne çok ağrıyo kollarım"
"E asılmasaydın keşke o kadar parkta demirlere, sallanmasaydın o kadar"
"Anne teyzeme söyle de bana reyki göndersin"
:)) "Olur, arar söylerim birazdan"
Söyledik netekim, reyki siparişimizi acil notuyla bildirdik teyzeye...
Bakalım faydası görülmüş mü?
Yüzünü yıkayan Nehir'e
"Söyledim teyzene, akşam gönderdi sana reyki, geçti mi kollarının ağrısı"
"Geçmedi anne, galiba bu ağrılara reyki olmuyo" :(

Nehir komik kız, çok komik hem de, hayvanlarıyla, onların yatak-döşekleriyle, yeme içme faaliyetleriyle, ara ara gönderdiği seyahatleriyle kendine yarattığı bir dünya var, bizim de şahit olduğumuz  tatlı-komik bir dünya ;)
"Anne ben yüzümü yıkamaya gidiyorum, sen Köpüş'ü tut, konuş ama onunla olur mu, öp bi de"
Kahvaltı ederken Köpüş masada, o da yemek yemeli, suyu asla eksik edilmemeli ;) Okuldan çıkarken hava soğuk diye mutlaka eşofmanla sarmalı, asla çantaya koymamalı, Allah korusun nefessiz kalır :(

Şimdi böyle bir çocuğum varken, hayal dünyası bu kadar geniş, ben kendi çocukluğuma gidiyorum zaman zaman... Hiç böyle bağlılığım (bağımlılık demiyorum dikkatinizi çekerim ;) olmadı oyuncaklara, oyuncaklar derken de aslında yanlış söylüyorum belki de, oyuncaklarım(ız) çok ama çok azdı. Daha çok köyde, Termal'de ormanda, sokakta, dağda bayırda geçtiği için çocukluğumuz oyuncağa çok da ihtiyaç yoktu belki, alacak imkanlar da maalesef... Çamurdan tencere-tava yaptığımızı çok net hatırlıyorum mesela, ne zevkli ne güzel bişeydi yarabbim, Nehir'le yapsak diycem ama çamurlar da mı bozuldu bilmem, hiç öyle güzel çamur görmüyorum ben, yumuşak, kopmayan, dağılmayan, azcık ıslak  :))
Dedemin evinin karşısında bir musluk, bizim elimizde sokaktan toplama eskimiş emzik uçları, onlara su doldurmaca, kocaman balon yapana kadar doldurmaca ve birbirimizi ıslatmaca, e bu da süperdi ;)
Sonra Yalova'ya taşındığımızda, bilenler bilir Merdivenli Tuhafiye'de bana göz kırpan o güzelim kızıldereli (o zamanlar "kızılderili" değildi ki ama!) güzel bebek, saçları iki yandan örgülü, kahverengi püsküllü kıyafetli, ayakkabıları çarpraz bağcıklarla bağlanmış ;) Yarabbim o nasıl güzel bir bebekti, ne olurdu annem onu bana alsaydı. Ne çok ağlamış, yalvarmıştım ama başarılı olamamıştım, o andan yani anneme yalvardığım anlardan bunca yıl sonra aklımda bugünmüş gibi kalan, çıplak ayaklarla taşa basıp, annemi protesto etmekti, hasta etmek istemiştim kendimi, kime cezaysa artık ;) Ama sonra ne oldu?? :))) Bir mucize oluverdi, babamın iş arkadaşlarından çok sevdiğim Sevinç abla bana o bebeği hediye getirdi, bugün bile bilmiyorum nasıl oldu, nerden bildi, buldu da aynı bebeği bana verdi... Hayatımdaki ilk mucize buydu ;) Hiç unutmadım ben o günü ;) Dedim ki kendi kendime "Evet, mucize diye bir şey varmış!"  Çok istemek, gönülden istemek lazımmış ;)
BEŞİKTAŞ'LI DOSTLARA BONUS ;)

 FİLİZ'E...
BİR KIZIL GONCAYA BENZER DUDAĞIN....

3 Mart 2013 Pazar

SAYALIM ÖYLEYSE: MOTİFLİ KIRLENT- BARDAK ALTLIĞI-DOLMA VE İNSAN PSİKOLOJİSİNE ETKİSİ...

E bu proje de nihayete erdi ;) Sıradakiiii :))
Şükürler olsun motifler bitti, azcık uzadı, araya pek çok minik iş girdi. Tam motifleri bitirdim, sıra birleştirmeye geldi ama olmadı, biten motifler zor birleşirmiş arkadaşlar, tecrübe ettik öğrendik, tığla birleştireyim dedim ama çok kaba oldu birleşme yerleri : (Evet Sevdiye'cim sen haklıydın ve evet aklın yolu birmiş) Yaptığım motiflerin son sıralarını söktüm ki birbirine ekleyeyim, tam onlar da bitti, eklendi, bitti mi diye bakarken, e baktım ki küçük olmuş, e o zaman eninden ve boyundan birer sıra daha ekledim ve geçtim kenarını yapmaya, tam bu aşamadayken annem geldi, dedi ki "Sen uğraşma yastık yapmaya ver sen bana, ben köyde satenin üstüne dikerim bunu, arkasını kafes de yaparım, içini de doldururum, bitirince alırsın" :)) E güzel bir teklifti, atladım üstüne tabii ;)
Köye doğru yollandı bizim kırlent taslağı ;) Şimdilik böyle yastıkmış havası verip fotoğrafladım ama değil ki ;) "Numara yap bakiyim taslakçım, seni bi fotoğraflıyim" dedim, sağolsun kırmadı beni ve verdi pozunu :)))




Motifli Kırlent (numaradan :)
KÖPÜŞ UYKUYA HAZIR :)
Bu sevimli köpeğin adı KÖPÜŞ :) Nehir'in son favorisi, bütün o Sinoks, Minoks ve tüm diğer tüylü, minik oyuncakları unuttu, varsa yoksa Köpüş artık ;) Gittiğimiz her yerde mutlaka bir de Köpüş ;) Her gün okula götürebilmek için izin almış bi de öğretmeninden, sabah erkenden kalkıp okula yollanıyor-ki Nehir'e kalsa çok iyi bir şey okula gitmesi çünkü dersleri öğreniyormuş onunla birlikte, fena mıymış? :))
Akşamları böyle özenle yatırıyor, bütün hane halkının "iyi geceler" demesi emriyle, sabah ilk iş de tabii Nehir'den önce Köpüş'e bi Günaydın ;) Yemek yedirilmeli, suyu mutlaka verilmeli, arada masal anlatılmalı, yetmedi bir de sevgi gösterileriyle öpülmeli yumuşacık yanağından, e yapıyoruz tabii canı gönülden ;)
Şu üstündeki mor örtü, piknik örtüsü, anlatmıştım size hikayesini, bilmeyenler için tam şuraya lütfen :) Bilseydim bu kadar ulvi bir göreve hizmet edecek bu örtü sonunda, didişip durmazdım kendimle ;) 
KÖPÜŞ'ümüzü bize bağışlayan daha doğrusu kızıma dünyaları bağışlayan candan dostlara  yürekten TEŞEKKÜRLER :)

Bu kırlentten sonra bana bir heves gel, ne yapsam bu motiflerle daha daha diye düşün,  bi beyin fırtınası yap, sonra başka güzel iplerle ve bu motifin büyüğüyle bardak altlığı yapayım dedim, çok sevdim bu tığ işini, daha da bırakmak, bir çanta dolusu ip var, bu tonlarda tam 11 ayrı renkte :) Yapar dururum artık, akşamları,  kah iki renkli, kah üç renkli, kah da rengarenk, o günkü ruh halime bağlı artık ;) Elbette bir de paşa gönlüme :))
Bardak altlığı-ama motifle ;)

Bu minik kuşa vuruldum, hafta sonu Mudo'da görür görmez dedim ki "Sen bize lazımsın, lütfen benimle gel" geldi sağolsun :)) Bir de güzel poz verdi üstelik, güzellik kattı motiflerime ;) Hoşgeldin minik kuş, sefalar getirdin ;)


Bütün bunlar bir yana, başka bir şey var ki yaptığım, bunlara on basar :)) Dolma yaptım arkadaşlar, ama etli, ama yaprakla ama hem de kabakla, ama hem de nakışlı, hem proteinli, hem vitaminli :)) Çok şey yaptım yani ben bugün, bu dolmayla  bir başka havalar geldi bana, kendimi çok ama çok mühim saydım, oldun kızım sen artık dedim :) (Elbette sadece dolma konusunda, yoksa haşa!) Çocuklarını çok sağlıklı besleyen, süper bir kadın havaları geldi ki, eminim yapsanız size de olur, hatta depresyonun kıyısından bile alır insanı bu güzelim dolma :))) Psikolojik bir etkisi var mutlaka, yemenin yanında yapmanın verdiği hazla, dersiniz ki benim gibi "Bunu yapan neleri yapmaz ki, yürü be kızım" :)))
Şa-ha-ne-yim yahuuu, daha ne olsun :))))

MUTLU HAFTALAR OLSUN HEPİMİZE....




1 Mart 2013 Cuma

CUMA GÜZELLEMESİ NİYETİNE

CUMA GÜZELLEMESİ NİYETİNE ;)
Bugün cuma, aşkım cuma, canım cuma, güzelim cuma, bir müddettir güzellemeyi ihmal ettiğim cuma, kızımın çok sevdiğim fotoğraflarıyla güzelleyelim mi? Elbette bir dahakine daha yaratıcı fikirler için de kafamızı çalıştıralım mı ;)))
Buyrun öyleyse;

Yoruldum anne!
Al beni kucuğuna


Çantayı da verdin sırtıma :( 
Bi daha seninle Eminönü'ne gelirsem :'(
 
 
Bu minik minicik kızın bu hallerini çok özledim :( Bu yürümeyi hiç sevmeyen, iki adımda bir "Kucuğuna al beni anne!" diye söylenen küçücük kızımı...
***************
 
 
 
BİR DE ŞARKI SİZE, CUMA AŞKINA...
(Size de huzur verir mi bu kadının sesi, şarkıları?)
 
 
MUTLU CUMALAR, MUSMUTLU CUMARTESİ-PAZARLAR....
 


Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.