30 Kasım 2022 Çarşamba

DEDE YA!

Dede ya! “Ne sigara içmesi!” “Karşıki mahalleden geliyorduk Zekiye’yle, Reşatiçili’nin evinin orda yerde sigara paketi gördük, hem de içi dolu. İçersin diye de sana getirdik!” “Niye kızıyorsun ki, sigara falan da içmiyoruz ayrıca. Dede ya niye bu kadar sinirlisin ki sen J” Öyle olmamış mıydı Zekiye? Gerçi sen benden büyüksün J Unutmuşsundur,  geçmiş zaman tabii. Kırk gün, mırk gün! Büyüksün işte. Gerçi “Bodur tavuk her dem piliç” demiş atalarımız J  Benden küçük gösterdiğinden sebep, Hasan eniştemin bi bayram, bana vermeyip, küçüksün diye sana bayram harçlığı vermesi J İsim vermek istemezdim ama şimdi “eniştem” desem, Atilla eniştem sanabilirsiniz ve hiç istemem çünkü Atilla eniştem bankacı olmasından sebep bize hep gıpgıcır banknotlardan verirdi bayram harçlığı olarak. Dedemin kapısının önündeki sedirde öperdik ellerini her bayram, sıra sıra alırdık paraları. 20 kuzen olarak eniştemi hayli zorladık senelerce ama vallahi canı gönülden verirdi o kıyılamayası gıcırlıkta paraları ;)

Dede sana bi şey diyim mi, ne o zaman (ki küçüktük yahu, ergen belki) ne de ömrü hayatımın kalan dönemlerinde sigara içtim. Yalan yok bir kez denedim. O da neden? Çünkü lisede bizim sınıfta neredeyse bütün kızlar ve oğlanlar sigara içiyordu. Bi biz içmiyorduk di mi Arzu? Sanki bi de havalı gibiydi, kızların sigarasını zippo larla yakan erkekler. Neyse mevzu bu değil. Denedim yalan yok ama başıma nasıl bir felaket geldi anlatayım sana dede. Aramızda ama bak, herkese anlatılacak bir hikaye değil neticede. J Dedim “hazır evde kimse yokken bi bakayım şunun tadına! Babamın Maltepe mi, Samsun mu bilmem işte her ne ise sigarasından bi tane aldım. Ocakta da çaydanlıkta su kaynıyor. Bi çektim dumanı içime! Yuh! Zift! Dedim yok! Beni dünyanın enn havalı kızı da yapacak olsa, ı-ıh! Sonra çöpe attım söndürüp. Çöpü de kapıya koyacağım. Koydum da lakin kapı ceryandan kapanıverdi arkamdan. Ve ben o esnada atletle kaldım kapıda. Atlet dedim ama siz onu şimdinin havalı halter yaka atletlerinden falan sanırsınız. Düzelteyim “fanila” ile kaldım kapıda L Kaynayan çaydanlık ocakta, ben ve fanilam kapıda.. Ev yanacak, ben de bu kılıkta herkese rezil olacağım L Gittim iki alt kat komşumuz kuru Fatma ablaya, üstüme bi şey verdi, giydim. Gittim babamın Emekliler Kahvesi’ne, anahtarı aldım, geldim, Allahtan ev yanmamış ama çaydanlık pert. Dedim Esen, sen bi daha zinhar sigara içme, deneme de! Allah’tan sana bi uyarı bu. İşte böyleyken böyle dede. Hiç içmedim ondan sonra da, yeminle bak, iki gözüm önüme aksın ki hiç!

instagram: @_esenaktas 

 


 


16 Kasım 2022 Çarşamba

ZAMAN VE "DOKUNMADAN" VE KENDİNİ TANIMAK ÜZERİNE..

 "Geçti, yine geçecek!" Böyle diye diye yaşıyorum zorlukları, fiziksel ya da manevi acıları" Kendimi buna ikna edeli uzun zaman oldu. Çünkü neden? Gerçekten geçiyor, gidiyor. Zaman denen zalim mevhum bi bu konuda pek şifalı. Bazen bir saat, bazen bir gün, bazen bir ay, bazen 40 güne varsa da illa ki tamir ediyor, iyileştiriyor, unutturuyor. Bazen unutturmasa da diplere gömüveriyor her ne ise o acıyı.. 

"Dokunmadan" pek dokundu yüreğime. Sahaftan aldığım kitapta, eski sahibinin altını çizdiği yerler, aldığı notlarla da ayrı zevkle okudum kitabı. Hiç adetim olmadığı halde ben de çizdim bazı satırların altını ama esasen kitabın baştan sona altı çizilesiydi. Kitabı okurken eş zamanlı tesadüf eden şeyler de hayrete düşürdü beni. Anlatmayacağım hiç çünkü alıp okuyun mutlaka. Sizin de ciğeriniz yansın tatlı tatlı, hem üzülüp, hem çok etkilenin hem de zenginleşin Nermin Yıldırım'ın o çok özel anlatımından, tasvirlerinden, şahane hikayesinden. Yenilerini okuyacağım, o zaman da yazarım size ama "Hayat ne acayip yahu!" dediğim bu kitabı da unutulmazlar arasına kattım bile.. Nermin Yıldırım'ı  Şebnemcim tavsiye etmişti bloğunda, ne iyi etmiş. 

Sır dediğin nedir? Benim sakladığım sır, sana söylediğimde sır olmaktan çıkar mı? Yoksa ikimiz sırdaş oluruz da, sır olmaya devam eder mi? Kitapta sır vermek, sır saklamak, sırrını sadece hak edene vermekle ilgili satırlar düşündürdü bana bunları.. Bazı sırlar haddinden fazla ağır! Acımalı, merhamet etmeli ve sadece kendine saklamalı insan sanki onları.. 

"Tembel, maymun iştahlı, beceriksiz, sabırsız"

Bunlar benim senelerce kendimi olduğuma inandırdığım sıfatlar.. Upuzun yıllar böyle olduğumu düşünürken, tembel olmadığımı (ki bu tembellik iş hayatında değil, daha çok akademik anlamda, lise yıllarından kalma bi his) yüksek lisanstan yüksek onur derecesiyle mezun olduğumda; maymun iştahlı olmadığımı sebat ettiğim, sonuna kadar tamamladığım el sanatları ve bilhassa da nazarlık tasarımlarımla vardığım noktada; beceriksiz olmadığımı, senelerce öyle olduğumun empoze edilmesine rağmen, teknolojik aletlerle barıştığım, şu son iki yılda ve tabii araba kullanma kabiliyetimin hiç de fena olmadığını gördüğümde; sabırsız olmadığımı da her muharrem ayında defalarca aşure pişirmeye başladığım senelerle birlikte anladım :) 

Ve insanın iyi ya da kötü yönleriyle kendini tanımasının, kendinin, vasıflarının, dezavantajlı yanlarının ya da yeteneklerinin farkına varıp, hayretler içinde kalmasının nasıl şahane bir şey olduğunu anlatamam. Dilerim hayat yolculuğunun çok daha başında varın siz bunun keyfine.. Kulak tıkayarak, aldırmayarak size dayatılan sıfatlara , "Bu biricik hayat benim, bu yolculuk benim, gölge etmeyin yeter." diyerek yürüyün özgürce.. 

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.