30 Kasım 2011 Çarşamba

EVLİLİK-BOŞANMA

EVLİLİK-BOŞANMA (HERKESTEN BİRDEN BOŞANMA)

Evliliğe herkes ömür boyu sürmesi dilek ve niyetiyle başlasa da, gün geliyor ayrılıklar yaşanıyor.  Boşanmalar kimi zaman sancılı. uzun, kimi zaman da anlaşmalı ise eğer kısacık bir zamanda sonuçlanabiliyor. İyi-kötü zamanlar geçirdiğin insandan boşanırken, o insanın ailesinden, arkadaş çevresinden de ister istemez boşanmış oluyorsun.
Benim itirazım da bu noktada, ayrılık iki kişi arasında genelde anlaşamamaktan, klasik belki ama "şiddetli geçimsizlikten"... Peki anlaşamamazlık ya da şiddetli geçimsizlik yaşamadığın diğer insanlardan da boşanmak niye? Evlenirken anne-baba, abla-abi vs. dediğin eşinin ailesi (ki bunun da doğruluğu tartışılır) ve arkadaş bildiğin çevresi, boşanmayla birlikte birden "el" oluyor... Aileler için, kızlarına ya da oğullarına eş olan kişi evlilik süresince evlat ama sonrasında tanınmayan biri... Boşanmak bir yandan belki kötü bir evlilikten kurtulma, rahatlama ama bir yandan da iki taraf için de "yalnızlaştırma" sanki...
O halde uzun, upuzun evlilikler dileyeyim hepimize, huzur içinde, mutluluk içinde...

29 Kasım 2011 Salı

ÇOCUKLAR-EV-YEMEK-İSTİKLAL MARŞI-ANDIMIZ VS...
Nasıl yapıyolar bilmem, hem çocuklara güzel güzel bakıp, hem mikemmel sofralar hazırlayıp, hem her daim mutlu-mesut gezen kadınlar, nasıl beceriyorlar hepsini bir arada? Ben beceremiyorum, eve gidince Nehir gelene kadar geçen süre yaklaşık yarım saat , sadece o kadar zaman oturuyorum, Ali Deniz’le takılıyoruz o sürede de, hasret gideriyoruz oğlumla, sonrası saat taaaa 10’a kadar hiç durmadan, oturmadan, neredeyse nefes alamadan uğraşmak, didinmek… Yemek yap, arada Ali Deniz’in yoğurdunu yedir, arada Nehir’e meyve hazırla, yemek yapmaya devam et, Ali Deniz’in altını değiştir, üstünü değiştir, yedir, su ver, Nehir’le oyun oyna, oynayamayınca, bir saat ağlamasını ve söylenmesini, “Ben daha küçücük bir çocuğum, sen oynuycaz diye  söz veriyosun, sonra hep beni ekiyosun.” demesini dinle, gönlünü al, azıcık “meymurculuk” oyna, sonra Ali Deniz’le Nehir’in arasında hakemlik yap, “Alma oğlum ablanın boyasını”, “Nehir azcık tutsun kuzum, alırım birazdan elinden” Nehir “ Ama sen hep Ali Deniz’e saygı duyuyosun, hiç bana saygı duymuyosun” larını dinle, gülmemeye çalış J Anne İstiklal Marşı söyleyelim, “Çatpat kurban olayım, çevreni ey nazlı hilal” “Çatpat değil kızım, çatma” tamam anne,  “Çatmat kurban olayımmmm” J “ çevre değil çehre nehir, çehre yüz demek kızım” Ama haklı çocuk da bize bile zorken söylemesi, uydur uydur söyle Nehircim J Nasılsa öğreneceksin doğrusunu. Andımızı okurken de mutlaka "Günaydın Arkadaşlar, sağol" diye başlayıp, her söylediğini iki kez tekrarlıyor, bir kez söyleyeceksin deyince de dura dura söylüyo, çünkü içinden tekrarlıyo J Çocuk olmak harika valla, çok eğlenceli, hem onlar hem de bizler için…

28 Kasım 2011 Pazartesi


"Allah kimseyi varlıktan yokluğa düşürmesin" denir ya, aynı şey hayvanlar için de geçerli, güzel güzel bakılıp, beslenirken sokağa terkedilen hayvanlar için....


Dört Ayak Üzerinde-Ayşegül Devecioğlu

Her günkü gibi bir gün, sokak, ağaçlar, arabalar, büfe,  çiçekçi, kuşçu (egzotik kuşlar), bahar olmalı, mavimsi, berrak, metro yolundaki işyerlerinin önü kalabalık, öğlen olmalı.
            Orada, kendisiyle birlikte zangırdayan dünyanın merkezinde duruyor, titriyor, kuyruğu bacaklarının arasında, benzersiz, eşsiz, tek başına. Diğerlerinin iki, onun dört ayaklı olması değil bunun nedeni, kuyruğu da değil; korkusunun, kederinin, ümidinin benzersizliği…
            Pelte gibi titriyor mavimsi gün de şimdi…
            Çömeldim, yanımızda bacaklar, sesler, duvar, geride caddenin arabalar geçtikçe parlayıp sönen şeridi, bıçak gibi.
            Yaşlı, tasması iyi deriden, kanepede yatmasına göz  yumuluyor, şakacıktan azarlanıyor, hardal rengi tüyleri yıkanıyor, silkiniverince evdekiler bağrışıyor. Sonra ne oldu Kocaoğlan, ne oldu? Doğacak bebek, yeni ev, evlenme, boşanma, ekonomik kriz?
            Galiba, arabayla getirip bıraktılar: bankanın bekçisi.
            Okşuyorum, konuşuyorum, bana izin veriyor, anlıyor ama kafası yatmıyor.
            Şok geçiriyor, buraya getirin, biz  gelemiyoruz: zengin mahallesi veterinerinin ölçülü biçili sesi…
Verdiğim suyu içmeye çalışıyor, sonra vazgeçiyor.
Saatler zangır zangır ilerliyor, birileri onu götürmek, bakmak istiyor. Tatlı bir kadın, orta yaşlarda, yakındaki bir evden, bahçeden söz ediyor: Hadi şanslısın, kulüben de olacak, sana arkadaş bile var…
Direniyor, terk edildiğine inanmıyor, hafif bir baş hareketiyle, neredeyse şefkatle, kadının zinciri takmasına engel oluyor, arabaları izliyor, ümitle bekliyor, kadının her hamlesinde kibarca başını yana çekiyor, titreyerek birkaç geri adım atıyor, kimseyi incitmek niyetinde değil, yalnızca gitmek istemiyor. Onu almaya geldiklerinde burada olmalı, bunu akıl edemediğimize şaşıyor.
Sonunda güçten düştüğünden belki, boyun eğdi, tatlı kadının ardından gitti, teselli edilemeyecek ölçüde kederli ki kuyruğundan belli, beynimde bir klik sesi, peltemsi gün donup kalıyor ve sarardıkça sararıyor eski bir fotoğraf gibi. ..
Ertesi gece, köprünün altında yatıyor, taa uzaktan seçiyorum onu, orada olacağını biliyorum, şaşırmıyor. Başını zorlukla tutuyor,  gözleri kayıyor.
Sahibin seni bulabilsin diye bahçeli evden, o iyi kadından mı kaçtın Kocaoğlan? Ah Kocaoğlan…
Seni veterinere götüremem ama gidip camlarını kırabilirim: madeni masa, serum hortumu, çiğ ışık, yabancı koku, nöbetçi veterinerin lastik eldivenleri…
Yoldan geçen siyah cipe bakıyor, gözünün feriyle birlikte son ümit de sönüyor. Bahçe, kulübe, mama tabağı istemiyor, bir köpeğin benzersiz seçimiyle, bir köpeğin benzersiz kederiyle ölüyor. Bunu anlayabilmem için bazı kelimeler gerek bana, ama bulamayacağım; çok önceden biliyorum olmadıklarını…
Bir zamanlar yazı çizi işlerine merak sarmıştım, tabii daha ilk günlerde fark ettim faciayı, bir yabancıydık ki dünyaya, hani boşuna uzaylı falan arama! Çağın henüz patlamamış en büyük skandalı! Allahım ne hazin, ne ümitsiz çabaydı o! İnsanların önünde kurşuna dizildiği duvarın dehşeti , kuruyan nehrin kederi, havai fişek yangınında martı ölümü, yaşlı ağacın hayat bilgisi, kuşların uçabilmekten duyduğu haz, güneş açıverince duyduğumuz nedensiz sevinç ki, bizi birazcık dünyaya yakıştıran… Evdekiler baktılar sararıp soluyorum, bir tanıdıkların  dağ evine yolladılardı beni, filmlerdeki gibi. Karlara bakarken, bakarken anladım, o ciğer yoktu bizde, dünyanın nefesini soluyacak, vah!
Şimdi anımsamıyorum ama ertesi sabah olacakları düşünmüşümdür: köprü çıkışındaki binanın bekçisi, sabaha karşı çöp kamyonu alıp götürdü, galiba ölmemişti daha, bir sigara yakıyor, siz de alır mısınız, hafifçe asılarak…
Sokak, taksi durağı, ağaçlar, kuşçu (egzotik kuşlar), çöp varilleri, kediler, gecenin siyah eli.
Belki, m olmalı, a olmalı, u, h olmalı, hepsi birden fazla olmalı, uzun uzun olur gibi, bir köpeğin ciğerinden kopmalı, dişlerin arasından salyayla karışıp çıkmalı, yere akmalı, dört ayak üzerinde durmalı…
Yanı başımda bacaklar, sesler, çöpler, rüzgâr, görüntüler silinip giden, geride caddenin ışıklı şeridi.




Metis Ajanda 2012'den

Ayrıca;

Yeni yıl için alternatif mutluluk kaynakları:
Mutluluk için gençlik, güzellik, para, işte aşkta başarı falan gerekir diye dayatılır hep; oysa daha ne mutluluklar var:
Bir çocuğun uykudaki gülücüğünü görmek (ki Kamerun’da wo-mba derlermiş); hafif serin hafif derin berrak bir denizde yüzmek; sevgilinin kokusunu ya da kuraklıktan sonra yağan ilk yağmura eşlik eden hoş kokuyu (petrichor denmiş İngilizcede) içine çekmek…
Metis Ajanda 2012

diye başlıyor yeni ajandam. Cep ajandası, D&R'da buldum cumartesi ve çok mutlu oldum, çok beğendim, okumaya devam ediyorum... "Olmayan Kelimeler" Metis Ajanda 2012...
Her haftaya değişik bir bilgi, dipnot, aralarda da çeşitli yazarların, şairlerin yeni kelimeleri ve açıklamaları, ba-yıl-dım....

25 Kasım 2011 Cuma


Üniversitemizde "Aile İçi Şiddete Son!" konferanslarından biri vardı bugün, konferansın ilk bölümünü izleyenler arasındaydım... Olanları anlatacaktım, ancak Ertuğrul Özkök' aşağıdaki linkte görüldüğü üzere gayet güzel özetlemiş... Paylaşıyorum...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19324616.asp

Bakan Fatma Şahin'i ben de kutlamak istiyorum, gösterdiği sağduyu için, Elif Şafak'ı da bu konuda yapılabileceklere dair söylediği güzel öneriler için.....


Ben de aynen Elif Şafak gibi, bu konuda erkek çocuk annelerine en çok işin düştüğü fikrindeyim. Bizim yetiştirdiğimiz erkek çocuklarının, büyüyüp yetişkin birer insan olduklarında ne kadına ne de başka bir canlıya şiddet göstermeyeceği, daha doğrusu gösteremeyeceği, çünkü kalpleri sevgi ve merhamet dolu bireyler olacaklarını düşünüyor ve böyle de umudediyorum...

24 Kasım 2011 Perşembe

UĞUR&ROSE



Canım kardeşim Uğur ve güzel Rose nihayet evlendiler :) Önce Madrid'de nikah, sonra köyde düğün, yetmedi bi de İstanbul'da düğünle.. Aşağıdaki fotoğraflarda görüldüğü üzere hepsi de çoook güzeldi ve çok eğlendik, en çok da ben galiba :) Fotoğraflardaki kadar mutlu geçsin inşallah bütün ömürleri, bir yastıkta kocasınlar....
Doğum ve düğün haberleri hep duygulandırır beni, özellikle de çocuk sahibi olduktan sonra, vara yoğa gözlerim dolar oldu, istisnasız bütün nikahlarda aynı şey, sanki gelinin annesi benmişim gibi :)
Köydeki düğünde aşağıdaki resimde görüldüğü üzere, kızım ve oğlum gelin ve damattan rol çaldılar...





Sonra geldik İstanbul'daki düğüne, işte bunlar da o düğünden resimler;





Düğünün başlamasından yarım saat kadar sonra, yani daha hiç oynamamış, dansetmemişken, üstelik de oturduğum yerde ayakkabımın topuğu kırıldı... Yeni almıştım ayakkabıyı, 40 yıllık ömrümde ilk kez kırıldı topuğum o da kardeşimin düğününe denk geldi, göze mi geldim ne ;) Kendi çabalarımızla çivilerinden çıkan topuğu tamir edemeyince (bu arada diğer masalardaki kız tarafına rezil oldum o ayrı!)  kibar garsonumuz aldı, japon yapıştırıcısıyla yapıştırdı, ben deteyzemin yedek ayakkabılarına kaldım malesef :( buna da şükür, onlar da olmasa, kıpırdıyamayacaktım yerimden bir saat kadar...
Çok eğlendik, çok dans ettik, son düğün de böylece geçmiş oldu....
Rose'um çok güzel bir gelindi, ışık saçtı etrafına...
Darısı diğer bekar kuzenlerin başına.....

23 Kasım 2011 Çarşamba

BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİZİN GÜNÜ KUTLU OLSUN, AŞAĞIDAKİ ŞİİRİ SABAH KIZIM ÖĞRETMENİNE GÖTÜRDÜ, KENARLARINI RENKLİ BOYALARLA SÜSLEYEREK. BENİM ÇOK SEVDİĞİM BİR ŞİİR, ARMAĞAN OLSUN TÜM ÖĞRETMENLERİMİZE...


BEN ANLATAYIM MI ÖĞRETMENİM?

Henüz aceminim senin,
Her parmak kaldırdığımda sınıfımızda,
Yüreğim kalır ucunda,
Sıyrılıp yüreğinin sıcaklığınca,
Ben anlatayım mı öğretmenim?

Oturduğum sıraya adını kazıyorum tırnaklarımla.
Öğretebilen öğretmen evinde çırpınır kelimelerim.

Tatili gelmeden öğrenmelerin,
Öğrettiklerini,
Sıralamak isterken sana.

Ders aralarında tutunmuştum yürek kapına,
Parmak kaldırıyorum,
Yüreğim parmaklarımın ucunda.

Ben anlatayım mı öğretmenim?
Bana kattığın her sende,
Özümsemek istedikçe seni,
Acemiliğim geçiyor sana.

Sınıfımızın penceresinden baktığında,
Yanımdan sıyrılıp giderken bedenin,
Yüreğim parmaklarım ucunda yürek kaldırıyorum sana,

Ben anlatayım mı öğretmenim?
Diğer çocuklara inat,
Yaramazın olmadan,
İyi öğrencin olmak istiyorken ben.
Sınıf başkanın da olmak istemeden,

Arsızca parmak kaldırmalarım işte bu yüzden.
Not defterinin,
Kapak resminde kalsın gülümseyen yüzüm.
Sevgiyle kal sevgili öğretmenim...

Çığlık MAVİYILDIZ
DOĞUMGÜNÜ

Nehirimin doğumgününü dayısının düğünü nedeniyle 6 gün kadar gecikmeli yaptık geçtiğimiz pazar günü... İsteği üzerine sadece kız arkadaşlarıyla ve birkaç anneyle birlikte..  Önceki akşam başladım hazırlıklara, elimden geldiğince iyi ağırlamaya çalıştık misafirleri, yalnız Nehir hanım doğumgününün ortasında "Anne söyle gitsinler artık, istemiyorum, odamı çok dağıtıyolar" diye ağlamasaydı, daha iyiydi ya, buna da şükür ;)
Eski okulundan Sena ve annesi yeni okulundan Sahra ve Annesi, apartmandan arkadaşları Şevval, Hazal ve annesi, yine apartmandan Beyzanur, Candan, Aleyna ve Rabia katıldı. Ali Deniz de giydirdiğim güzelim mavi gömleğini ilk dakika elindeki çikolatayla batırmasına ve sehpadaki meyve suyunu döküp halıyı berbat etmesine rağmen, beklediğimden iyiydi kuzucum, herzamanki gibi uyumlu ve usluydu...

Soldan Sağa; Sena, Nehir, Beyzanur, Şevval ve Candan (Resimler için Aleyna'ya teşekkürler :)

Misaferlerimize,
- Peynirli Börek
- Çikolatalı ve labneli krep kanepe
- Kısır
- Kek
- Havuçlu Salata ve
- Pasta
 ikram ettik..
Çok yoruldum ama bütün yorgunluğa değdi...
Hayatta keşke hep kutlamalar buluştursa bizi, düğünler, bayramlar, yaşgünleri...

KUTLAMALARIMIZ BOL OLSUN...

Hamiş: Bu Nehirimin doğdugu günkü resmi, daha dün gibi oysa, nasıl bu kadar büyüdü inanamıyorum...

SODALI (BAYATLAMAYAN) POĞAÇA

Dün akşam işten sonra Nehir'i okuldan alıp eve geldim, gelirken aldığım yaş maya ve sodayı kullanarak sodalı poğaça yaptım, tarifi sibelinkahvesi.com dan almıştım, bayatmayan poğaça diye geçiyordu, tariften çok fazla poğaça çıktığı için, malzemelerin yarısını kullandım, bir kısmını peynirli, bir kısmını da peynir ve maydanozlu yaptım, Nehir hanım uyumadan ona da yedireyim istedim, harika oldu poğaçalar yumuşacık, sıcacık... Amma velakin sonuç "HÜSRAN" tabii ki, Nehir hanım sade istermiş meğer, yemedi hanfendi :( Okula götürüp arkadaşlarıyla yesin diye çantasına koydum bu sabah ama bakalım, pek de umudum yok...
Ne yapıcaz bilmem bu çocukların iştah sorununu, onu yemez bunu beğenmez, zorlayınca midesi bulanır, umarım Ali Deniz de ablasını örnek almaz yemek konusunda...
Bu poğaçaları Aralık ayındaki kızlarla olan günümüz için de yapıcam, hem patatesli, hem peynirli, hem de şokellalı :)

MERHABA

Merhabalar (Bu merhaba şimdilik kendime sanırım :)

Bu ilk yazım, blog yazmayı hep istedim ama beceremem diye de hep çekindim, kısmet bugüneymiş, ortaya ne çıkacak ben de merak ediyorum, bunu biraz çocuklarıma somut bir hatıra kalsın diye de istiyorum aslında. Çocuklarımın gelişimini, anılarını anlatırken, yaptığım yemeklerden, okuduğum kitaplardan, izlediklerimden ve diğer hoşlandıklarımdan bahsederken, belki birilerine de bir faydam dokunursa ne mutlu bana :)
İnternet bir umman, bu ummanda minicik bir damla olabilirim dilerim...
6 yaşını henüz doldurmuş Nehir'in ve henüz 16 aylık Ali Deniz'in annesi olmak hayattaki en büyük vasfım..
8 yıldır da Halilimin karısıyım... Ömrümün sonuna kadar da öyle kalmak isterim.
Hayat bugünlerde ülkemize acı yüzünü daha çok gösterse de yeni bir yıla az kaldı, yeni yılın coşkusunu yaşamayı çok seviyorum, güzellikler getirsin inşallah hem ülkemize hem de tüm dünyaya...
Esen kalın...
Hamiş: çok sevdiğim bir resim de ilk armağanım olsun istedim...


Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.