19 Aralık 2018 Çarşamba

ESKİDENDİ, ÇOK ESKİDEN...

Eskiden ama sahi ne kadar eskiden? Dün kadar yakın değil mi?
Misal;
Annemin, Elif'le bana, aynı çiçek desenli koyu yeşil kadifeden jile elbise dikip de, herkesin bizi ikiz sandığı zamanlar,
Köyde, çocukken,dedemin kapısının önündeki sedirde, Atilla eniştemin bankadan yeni çıkmış en gıcır paraları bize bayram harçlığı verdiği, dört gözle beklediğimiz o bayram sabahları,
Dedemin evinde, köye bakan cumbada oturduğumuz, dedemin  radyodan TRT4 de şarkı, türkü dinlediği o ağır ağır akan geniş vakitlerin üstünden ne geçti ki?
Dalı kırılıp, aşağı yuvarlandığım o dut ağacından düştüğüm zaman ne zamandı sahi?
Ya şimdilerde bizim evin olduğu bahçede, yaşları yakın en az 10 çocuk sıralanıp, çektirdiğimiz fotoğraf. Siyah beyaz fotoğraftaki, Burda dergilerinden fırlamış gibi görünen, o çok şık, başında geniş kenarlı şapkasıyla poz veren Nil abla. Yıl kaç kim bilir, belki 1975, bilemedin 1976..
Hani şu aşağıdaki fotoğraf var ya, sıralanmışız güzelce, Elif, Nagi, Aslı, ben ve Uğur. Yine siyah beyaz, yine köyde. Oyunu bırakıp nasıl güzel poz vermişiz. Belki sanayağlı, reçelli ekmekten hemen sonra..


Düğün olur, annem güzelce giyinir, ayağında incecik topuklu, sivri burunlu arkası açık gri ayakkabıları, elinde aynı deriden portmeni :) Portmen derken? Siz şimdi onlara clutch diyorsunuz ya hani, işte ondan.

Babama göndermek içindi bu fotoğraf da, yıl 1981 sanırım.  Bak yine Elif'le bir örnek giyinmişiz. Elif'in saçları hep belindeydi böyle. Ayakkabılar dersen, deme..


Emine yenge bayramda, mendil içinde harçlıkla birlikte, bir de kuşlu tokalar verirdi. Nerde şimdi o kenarı nakışlı, zarif kumaş mendiller...
Dün gibi aklımda halbuki, Nesibe yengelerin apartmanında oturuyoruz, annem komşuya gitmiş. Biz de, Elif'le kırtasiyelerde kağıt Şebnem bebek arıyoruz. Hani kıyafetleri kesip kesip, giydirdiğimiz karton bebekler. Bulamamışız bir türlü de, Eski Bursa Caddesine gitmişiz. Karşıdan karşıya geçerken caddenin en başındaki araba ne uzaktı halbuki. Nasıl o kadar çabuk gelip çarptı ki bana.. Üzerinden bin yıl mı geçmiş..
Ve elbette, kızılderili bebeğim. Saçları iki yandan örgülü, püsküllü elbisesi. Merdivenli'nin vitrininde görüp de o çok beğendiğim, alsın diye anneme yalvardığım. Almayınca, hasta olayım da, annem üzülsün diye çıplak ayak taşlara bastığım. Aradan kısacık zaman geçip de, babamın arkadaşı Sevinç ablanın bana aynısının tıpkısı bebeği hediye getirmesi. Mucize değilse neydi??
Araştırma'ya denize gitmelerimiz, bir de Esenköy'e. Dayımlar, teyzemler, biz çocuklar doluşmuşuz kamyonetin arkasına, rüzgarı yiye yiye denize..
Sonra ıhlamura gitmelerimiz. Çocuğuz daha ama söz vermişler, herkes kendi topladığı ıhlamurun parasını kendisi alacak. Bi gayret toplarız biz de... Annem sahiden de verdi bana tüccardan aldığı paradan payıma düşeni. Ben de altın küpe ile o zamanlar çok moda olan ismimin yazılı olduğu o kalın gümüş künyelerden almıştım. 9 bilemedin 10 yaşındaydım muhtemel.
Termal'de lojmanda geçirdiğimiz zamanlar, ormanda, ağaçlar arasında, çitlenbik, kocayemiş, böğürtlen, mevsim ne sunduysa işte, onlarla, dünya nimetle geçen zamanlar..
Kuzenler, kuzen ne ki, amca kızı, dayı, teyze kızı, oğlu bildiğin kardeş..
Babam her gün Cumhuriyet gazetesi alırdı, ben de çocuk aklımla o çok zor bulmacasını çözmeye uğraşırdım.
Babam İstanbul'da çalışırken her gün vapurla gider gelirdi Yalova'ya. Gelirken de çekmeceli çikolatalar getirirdi bize..
Küçük yerlerde çocuk olmak daha büyük şans sanki. Kasaba idi Yalova. Hem köyde hem Termal'de, hem Yalova'da ne güzel zamanlar geçirdik. Çocuk kelimesinin karşılığı olan her ne varsa, hem eylem, hem duygu olarak, dibine kadar yaşadık..
Çocuktuk büyüdük, büyüdük de, teee 47 oluverdik. Milenyumdaki yaşımızı hesabederdik de, 40'lı  yaşlar hiç aklımızın ucundan dahi geçmezdi.
Çocukluk ne güzel şey(di)
Bu da böyle bi post olsun sevgili okur.
Muhabbetle...





7 Kasım 2018 Çarşamba

GÜNLERİN GETİRDİĞİ..

İyiyim çok şükür, cümle alerjilerimle iyiyim.. Daha da iyi olayım diye de soğuk sıkım çörek otu yağı aldım eczaneden. Eczacı "bağışıklığı güçlendirdiğini, alerjilerime iyi gelebileceğini, kış boyunca her gün bir tane içebileceğimi" söyledi, ben de güvendim ve aldım. Henüz bir hafta olduğu için bilmiyorum etkilerini.. Dur bakalım, sonra sonra yazarım size gelişmeleri...
Bundan gayrı, LGS (Lise Giriş Sınavı) annesiyim bu sene ama aslına bakarsan, çocuğumu motive etmeye çalışmakla birlikte, iyi bir "nitelikli" okulda okusun diye heyecanlandırmaya çalışmakla birlikte, maalesef öyle bu konuya çok kanalize olmuş, heyecan içinde bir anne değilim. Maalesef mi dedim, yok maalesef değil :) Öyle değilim yani hırslarım yok hiç. Nehir ne yaptıysa bugüne kadar hep kendi içinden gelerek, sorumluluklarını bilerek, kendi kendini motive ederek yaptı. Geldiğimiz noktada istediğim tek şey sınav günü geldiğinde şans kuzumdan -ve elbette tüm çocuklardan- yana olsun ve emeğinin karşılığını eksiksiz alabilsin. Sınav zor ama ondan yana çok endişem yok çünkü herkese zor ve bu zorluk çerçevesinde belirlenecek okul puanları.
Nehir ilk doğduğunda öyle garip hissetmiştim ki, sanki karnımdayken çok güvendeydi de, dünyaya geldiğinde sanki koruyamayacakmışım gibi gelmişti. İçimden "Keşke biblo gibi vitrinde muhafaza edebilsem çocuğumu!" demişliğim bile var. Sonra sonra geçti elbette, çok şükür ki geçti ve ben hiç o çok kollayan, koruyan, sakınan, çok müdahale eden annelerden olmadım. Helikopter anne değilim yani ;) Biraz fazla bile rahatım ama yapım böyle, bazen bu durumdan rahatsız olduğum olsa da, genellikle memnunum halimden. Melekler korusun çocuklarımızı hep..

Bundan gayrı, yaz bitti :) İyi ki bitti, o sıcak havalar, daraltan, bunaltan havalar leyleklerle birlikte gitti. Tekrarını görelim inşallah ama sonbahar ne tatlısın sen, serin serin, ürperten, çok üşütmeyen, bunaltmayan, böyle misler gibi.. Okullar da açıldı hem. Canım Bakanımız Ziya Selçuk da müjdeyi verdi yaz tatili kısalacakmış :) Çok geç kalınmış bir karar vallahi. Şükür yani biri de çıktı ve dedi ki 3,5 ay tatil mi olur. Günah, çocuklar eğitimden bu kadara ay uzak mı tutulur Allahaşkına. Latife bir yana Milli Eğitim Bakanına inanıyorum, güveniyorum. Yıllardır  adı sürekli değişen sınavlarla, yaz boz tahtasına dönen eğitim sistemini inşallah "nitelikli olmayan okulları da "nitelikli" hale getirerek biraz olsun düze çıkarabileceğine inanıyorum. İnşallah fırsat verilirse tabii..

İyiyim işte ben de, akşamdan akşama yaptığım nazarlıklarımla, üreterek, ürettiklerimin karşısına geçip gülümseyerek mutlu oluyorum.
Göstereyim size son yaptıklarımı...
Sen nasılsın Sevgili Okur, senden ne haber?

Muhabbetle..

Not:
Nazarlıklarımda kullandığım oyalar hep hediye. Instagram'da öyle güzel insanlarla karşılaşıyorum ki, inanamıyorum benimle paylaştıklarına. "Siz değerlendirirsiniz, en çok siz kıymetini bilirsiniz!" diyen güzel dostlar. Gözlerimi dolduran, beni duygulandıran güzel kalpli insanlardan gelen bu değerli el emeklerini layıkıyla değerlendirebiliyorumdur umarım..

Dipnot: Ergenler gibi kısalta kısalta yazışmak seni de sinir ediyo mu? Misal Tsk. yazan birine, "Düzgün yaz şunu!" diyesin geliyo mu?

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

25 Ekim 2018 Perşembe

Dermographism, Alerjik Rinit ve Mantar Alerjsi/ Velhasıl cümle alerjilerim..

İlkin yani bundan 26 yıl kadar önce, Alerjik Rinit çıktı aniden bünyede. Tam da İstanbul'a taşındığımız ve bu sebepten sonsuz mutsuzluk yaşadığım dönemdi.  Çok sonraları öğrendim ki, alerji büyük hayal kırıklıkları, mutsuzluk zamanlarında -sanırım strese bağlı bağışıklığın düştüğü zamanlarda- aniden çıkabilirmiş. Ailede alerjisi olan benden başka kimse yok, benim de o seneye kadar, yani 21 yaşıma kadar alerjiyle ilgili herhangi bir şikayetim hiç yokken, dahası alerjiden bihaberken... Birden bire sabahları bitmek bilmez bi hapşırık, burun, göz akıntısı, boğazda yanma, kulak, burunda kaşıntı başladı ama öyle ağırdı ki tablo, ben çalışamaz hale geldim. Sonra Samatya Alerji Polikliniği, alerji testleri ve önceleri haftada bir, sonraları 15'de bir ve daha da aralıklarla, toplamda 5 yıl süren aşı tedavisi. Aşı o zamanlar henüz gelmiş Türkiye'ye ve hem çok pahalı hem de öyle herkese yapılan bir uygulama değil. Aşıları kutusunda ve buz içinde taşırdım her seferinde. Cilt altına mı, üstüne mi, tartışmalarıyla ve iki kolumda da ödem, morluk.. uzun yıllar da geçmedi izleri..
Yıllar boyu ara ara ataklar yapsa da o ilk zamanki gibi olmadım hiç. Yani aşılar işe yaradı ama elbette etkisi zamanla azaldı. Sonrasında da dediler ki doktorlar "Aşının çok da iyi bir tedavi yöntemi olmadığına karar verildi.!" ve antihistaminikleri her gün alarak ev tozu/akarlara olan alerjimi baskılamayı önerdiler. Bir de hiç işe yaramadığını düşündüğüm burun spreyleri var tabii..

Alerjik rinitten yaklaşık 8 yıl kadar sonra da aniden başlayan bir mantar alerjisi var bir de.. Öyle ki ilk yediğimde mantardan olduğunu anlamadım bile çünkü yıllardır mantarı hep çok severek yemiştim ve hiç de dokunmamıştı. Bir kaç kez deneyerek anladım ki, mantar beni zehirleyen bir gıdaya dönüşmüş. Hem de ne zehirlemek, düşün ki en kötü zehirleyen bozuk pasta, tavuk misali, serumluk olacak kadar dokundu bana mantar. Üstelik mantar sosu bile olsa, bir parçacık mantar bile yesem bilmeden, hastanelik olurdum her seferinde. Taa ki, bundan bir kaç ay kadar öncesine kadar. Bilmeden mantarlı börek yedim ve aaa, zehirlenmedim :) Hemen ardından tekrar bilmeden bir kez daha, ve bingo yine Bunun da sebebi sanırım bir yıla yakın zamandır, doğal mayayla kendim hazırladığım kefiri düzenli içmem. Sanıyorum bu sayede geçti mantar alerjim. (Bu arada kefirle ilgili duyduğum bir bilgiyi de aktarayım. Meğersem kefir her durumda "iyi bir seçenek" değilmiş. Bazı immün hastalıklarında ters tepebiliyormuş. Fayda yerine zarar da getirebiliyormuş.

Bütün bunlardan başka iki yıl kadar önce, bir gece aniden çıkıveren, sonrasında adının "dermographism" olduğunu öğrendiğim illet hastalık. İlk kaşıntının başladığı zaman, bahardı, çilek yeni çıkmıştı. Dedim ki "çilek alerjisi"dir bu. Bir kaç kez gece gece acile gidip, iğne vuruldum, o derece şiddetliydi. Çilek yemedim ama yine de sürdü. Farklı farklı doktorlara gittim, teşhis şu "alerjik rinit ve troide bağlı kuru cilt hastalığı" Alerjik rinit tozdan kaynaklı ama aynı zamanda o tozlar ciltte de birikerek, kaşıntıya sebep oluyor. Troid dersen onun yan etkilerinden biri de zaten kuru cilt oluşturması. Dolayısıyla, yıllarla birlikte alerjim cilt alerjisi şeklinde de ortaya çıktı. Özellikle bacak ve kollarda uzun uzun, yol yol kaşıntı şeklinde, cildin kızarması, kabarması, pütürlenmesi ile ortaya çıkan bir hastalık. Yaklaşık bi yarım saat kadar sürüyor, sonra sanki hiç kaşınmamışsın gibi normal haline dönüyor cilt. Bu zaman diliminde kaşınıyorsun ama deli gibi.. Ki ben bu kaşıntı hadisesi çıkmadan çok değil 3, 5 ay kadar önce kendi kendime "Ne var ki kaşınmakta, kaşırsın geçer!" demiş idim. Demez olaydım...
Gelelim tedavisine, hiç bir doktor tedaviye yönelik bir ilaç vermedi. Tedavisi yok yani. İlaçla her gün baskılamak var. Ben -neredeyse- her gün antihistaminik içiyorum kaşıntı olmasın diye, yine de zaman zaman kaşıntı devam ediyor.

Buraya doktorumun bu hastalıkla ilgili tavsiyelerini de yazıyorum ki, aynı dertten muzdarip olanlara belki bir küçük faydam dokunur:
* Öncelikle sentetik kıyafetler yok, pamuklu, hafif kumaşlar, alerji yapmayacak türden kumaşlar kullanılacak ve ayrıca dar kıyafetler yasak (ki dar kot giydiğim anda başlıyorum kaşınmaya)
*Baharatlı yenmeyecek, katkı maddeli gıdalar, cips, ketçap, mayonez vs. yasak.
* Cilt kremlerle, duş jelleriyle, bebe yağlarıyla sürekli nemlendirilecek. ovuşturma yok, kaynar su yok, kese yok, (En üzüldüğüm de bu kısım oldu, o çok sevdiğim hamam yok artık!)
* Tozlu ortamlardan uzak durulacak.

Bunlardan başka Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU'nun köşesinden okuduklarımdan aklımda kalanları da aktarayım;  çok sık duş almıyoruz, zeytinyağı ağırlıklı besleniyoruz, fazla tuz ve katkı maddeli yiyecekler yok.

Bütün bunları yapmama rağmen geçmedi ve korkarım geçmeyecek de.. Hafiflemesine de razıyım..
Benim hastalıklarım -çok şükür- öldürmeyen ama güldürmeyen de hastalıklar. Yaşam konforunu azaltan, sürekli uğraştıran hastalıklar. Alerji de, troid de öyle ama ben uyum sağlamayı öğrendim, çok dertlenmemeyi, hastalıklarımı kabullenip, beterinden sakladığı için Rabbime şükretmeyi öğrendim. Yeni bir alerji atağından henüz kurtulurken yazıyorum bunları. Burada kalsınlar, bakalım ilerleyen zaman neler gösterecek, belki de mantar gibi diğer alerjilerim de mucize kabilinden veda ederler bana.. kim bilir..

Var mı senin de bu tür alerjilerin, çaresi hakkında fikrin? Yazsana bi ;)

Sıhhatli bir ömür dilerim sevgili okur..

Not: İg'den dün gelen bir yorumda, soğuk sıkım çörek otu yağı tabletinin alerjik rinite iyi geldiği yazıldı ama eczaneye soracağım bugün bakalım.  Bir de papatya çayı ile buharın da işe yarayabildiği bilgisi var ki, denemeli...

19 Ekim 2018 Cuma

MİM! HAYALLER..

Şebocuğum mimledi beni :)) Yok, öyle baskı altında falan değil, gayet içten gelerek bu kez :)
Hem de tam bana göre bir mim! "Anlat hayalini" demiş :) Anlatmıştım tee Nisan 2014'te..
Tekrar anlatayım, hiç dokunmadan eskisine ;)
Ve diyeyim ki, Rabbim herkesin gönlüne göre -tez vakitte- versin..

************************************
O kadar çok almana gerek yok, Çarşamba günü yine var pazar, olmadı Cumartesi de…  Taze taze alırsın. Ama gittiğinde ilk önce mutlaka köylülerin tarafına uğra. Köylü kadınlar bahçelerinden toplayıp getirdiklerini satıyorlar misler gibi, ilk önce onları dolaş, onlardan al alacaklarını, unutmadan bir demet de çiçek al onlardan, İstanbul’da aldığının üçte bir parasına, her hafta bir kez mutlaka al bir buket çiçek...
Evle pazarın arası 5, bilemedin 7 dakika. Pazara giderken yanına mutlaka kırmızı puantiyeli pazar arabanı al, hem havalı olursun, hem de yorulmazsın. 
Pazardan dönüşte yerlerine yerleştir pazarlıkları başka hiç bir işe bakmadan doğru sahile... Sahil dediğin ne ki, 2 bilemedin üç dakika... Git bir güzel çay iç balıkçılarda, yanında eşin,  de ki ona "Ne iyi ettik de geldik buraya!"... Al gazeteni de oku misler gibi. Arada da Evim dergisi al yanına,  de ki "işte hayalimdeki hobi odası şöyle bişey, baksana bi!" denize karşı püfür püfür, senden güzeli yok o anlarda...
Sonra bisiklete binersin belki, şehri baştan sona kaplayan bisiklet yolları ne güne duruyor? E bisikletin yok diye niye dertleniyorsun, bedavaya senin bisiklet işte, kullan, koy yine aldığın yere...
Şehri bir baştan bir başa gezmek istersen sana yeminle 20 bilemedin 30 dakika! Yürüyerek tabii, arabaya ne hacet... 
Çocukları okuldan al sonra, yani ufaklığı, senin de gittiğin ilkokuldan, bahçede bekle, koşarak, uçarak atlasın kollarına, eve gidin güzelce, ev dediğin ne ki, okulla arası 3 bilemedin 5 dakika.. Arada başka yollardan götür oğlanı, başka başka sürprizler keşfedin birlikte, hem ne kadar uzatırsan uzat, okul ve ev yolu en fazla 7 bilemedin 10 dakika.. Kız mı, e o artık liseli zaten, yürüyerek gider okula, "korkmak" mı, yok canım, 7 bilemedin 10 dakikalık okul yolu zaten, hem unutma burası senin memleketin, bi damlacıkken sokaklarında korkusuzca oynadığın, kendi başına nerelere güvenle gidebildiğin memleketin, bırak biraz kızı, serbest bırak ki özgüveni gelsin... Kız da büyüdü zaten, okul çıkışı arkadaşlarıyla takılmak ister, sahildeki kafelerde buluşmak, görüşmek ister. Elbet görüşsün, sen az mı vakit geçirdin kafelerde, pastanelerde??? Unutma, sen ne yaptıysan, misliyle yapmak onun da hakkı... Hem anne-kız sır kafenize de gidin arada arada, sana anlatacakları vardır elbet kuzunun, sadece sana anlattığı sırları, bazen de senin ona elbet... 
Sonra akşam olsun, ailecek kebapçıya gidin, misler gibi lahmacunları, kebapları yiyin afiyetle, kebapçı dediğin ne ki, 2 bilemedin 4 dakika... Oradan sahil zaten iki adım, dondurmaları alın elinize, yürüye yürüye, yediklerinizi sindire sindire, sahil boydan boya sizin. Kendinize hedefler koyun, bugün Donanma'ya kadar yürüyelim.. Yok yok bugün biraz daha fazla, mendereğe kadar....
Günler uzun ki ne uzun, yemeği koymuşsun, işler güçler bitmiş, sen televizyonu hiç açmamışsın ama radyon her daim seninle... Bir elinde keçe, bir elinde etamin, bütün malzemelerin emrine amade, kafana göre takılıyorsun, bu şehre döndükten sonra senin ilham perileri bir hücum etmiş ki kalbine, sorma. Ellerin de bir itaaatkâr bir çalışkan ki hiç sorma... Arkadaşların gelmiş, liseden sevgili, canın arkadaşların, Nurcan gelmiş, Hülya gelmiş, kankan Arzu'n da gelmiş, birlikte hem sohbet edip, hem imece usulü bir sürü işler çıkarmışsınız...
Daralmışsınız arada, çayları koymuşsunuz da, içinizden biri Efsane Fırın'a gidivermiş, fırın dediğin ne ki, 1 bilemedin 2 dakika, kapmış bütün yeni çıkmış ne varsa fırında, kekler, pastalar, tahinli pideler...  Kilo mu yok canım, yürüyerek gidiyorsun her yere,  sabah akşam spor yapıyorsun ya, kilo mu kaldı! Bütün pencereleri açmışsınız, misler gibi hava, siz balkondasınız, e hayat  balkonda güzel...
Sık sık köye git, ananeye, dedeye, çocuklar mis gibi dağ havası alsın, bahçede yuvarlansın, dalından yesinler yahu bütün meyve sebzeleri, sen izle, seyret ve kaydet o güzel anları...
Kış olur bırakırsın çocukları ananeye dedeye, sen eşinle baş başa takılırsın azcık, misal iki-üç günlük kısacık tatiller ayarlarsın, Safranbolu olur, Kapadokya yolur, Amasra olur, paşa gönlün nereye isterse oraya gidersin...
Misafirlerin gelir bol bol, Bursa'dan, İstanbul'da bıraktığın dostlardan, güler eğlenir "İyi ki geldiniz!" dersin... 
Yaz olur, atlarsın arabaya, çoluk çocuk yallah denize, kah okur, kah uyur, kah yüzersin misler gibi. Denizin üstünde kıpırdamadan yatarsın, yüzün güneşte, sırtın serinde.. Çocuklara seslenirsin ara ara "Çık artık sudan, üşüyeceksin, gel kurulayayım seni, yağ süreyim yüzüne!" Ve sık sık dersin ki "Şükür yarabbi!" "Şükür bugünümüze..."
Böyle böyle geçer gider günleriniz. Onca yıl- teee lise sonda stajla başlayan onca yıl- çalışmadan sonra, şimdi devir -hayattan emekli etmeden kendini- "Emeklilik" devri... Sen tadını çıkar, bir daha mı geleceksin bu dünyaya sevgili okur, sen doyasıya yaşa, "ölesiye yaşa" e mi... 






18 Ekim 2018 Perşembe

MİMLENMEDİM AMA CEVAPLADIM :)

Canım Oytun'la Hayat Şebocuğum mimlememiş beni :) 

Ben yine de ondan görüp yaptım, siz de yapın e mi, hem davet mi lazım canım ;) 

Başlayalım yanıtlamaya, siz de yaparsanız yoruma yazın, ben de okuyayım ;) 

1- Okuduğun en güzel kitap hangisi?

Oya Baydar, Sıcak Külleri Kaldı
Çok hüzünlü, çok güzel bir kitap. Tüm Oya Baydar kitapları gibi, okumayanlar varsa mutlaka okusun, ardından da "Erguvan Kapısı" gelir, onunla birlikte, e mi? 




2- Gelmiş geçmiş en duygu yüklü şarkı hangisidir?

Aslında bendeki "neredeyse" tüm duygu yüklü şarkılar Sezen Aksu'dan.. Ennn duygu yüklü ise "Hasret


3- Etkisinden çıkamadığın defalarca izlediğin bir film var mı? Varsa hangisi?

Etkisinden çıkamadığım değil de, en çok izlemekten keyif aldığım diyelim "Mutlu Aile Defteri" bizim çocuklar da çok sevdiğinden, defalarca izledik, yine de izleriz :) Tuncel Kurtiz'in son filmiydi sanırım. Bu sebepten bile izlenir tekrar tekrar. Diğer tüm oyunculuklar şahane ama Binnur Kaya ayrı efsooo :) 

4- Bir renk olsan hangi renk olurdun?

Ay aşkolsun, elbette Kırmızı hatta kıpkırmızı :) 
5- Karşı cinste aradığın en önemli 3 özellik nedir ?


İnsan olsun diyesim geldi :)) İyi kalpli olsun, nazik olsun, bi de becerikli ya da diyelim pratik zekalı olsun. 

6- En beğendiğin yabancı dizi hangisi?


Tövbeler olsun, cevap veremedim :)) 

7- Karşı cinste gördüğünde hemen soğuyabileceğin davranış nedir?


Öküzlük..

8- Gelmiş geçmiş en iyi Türk dizisi hangisi?


"Aramızda Kalsın" ı çok severek izlemiştim. Hem çok komik, hem


 de oyuncuları çok iyiydi, Binnur Kaya vardı onda da ;) Yalnız neyi sevsem yayından kaldırılıyo :(






9- Bir yerden yüklü bir miktar para kazansan o parayı ne yaparsın ?

Vallahi bi güzel Türkiye turu ilk önce, sonra Yalova'dan bi şahane ev, mümkünse Ali Deniz'in istediği "havuzlu ev" Sonra da yiyelim parayı, bir de paylaşalım bol bol :) 

10- Aşk her şeyi affeder mi?

Yok, bazı şeyleri affeder ama her şeyi değil elbette.. 

11- Aşk mı, gurur mu?

Aşk sanki 

12- Evde yangın çıktı ve hemen çıkman gerekiyor. Kendinle birlikte neyi çıkarırsın?

Troid ilacımı diyesim geldi :)) Bilmem ki, çocukları tabii ki ama burda sorulan eşya mı  tam bilemedim.. 


13- Şimdiye kadar yaptığın en büyük çılgınlık nedir?

Bulamadım, hiç öyle çok adrenalinli çılgınlıklarım olmadı sanki..

14- En garip alışkanlığın nedir?

Yok gibi garip bi alışkanlığım, var belki de ben bilemedim, belki de zamanla normalleştirdim kendimce garip gelen davranışlarımı :) 

16 Ekim 2018 Salı

ÇEYİZ SERME MERASİMİ :)

Çocukken, köyde, çeyiz görmeye giderdik annemlerle.  Gelin evi adı üstünde bildiğin gelin evi :)) Her tarafta çeyizler serilmiş, çekmeceler açık tutulmuş, içindekiler gözüksün! Bazen de  duvardan duvara ip, üzerinde oyalı tülbentler, kanaviçeler. Bak şimdi dank etti, bu kanaviçe, dantel ve oya sevdası o günlerden mi düştü acaba gönlüme ;) Çok ama çok güzel bir görüntüydü, hele ki bizim köyün son derece çeyiz düşkünü bir köy olduğunu düşünürsek, bildiğiniz bayram yeri gelin evi ;)
Niye anlattım bunları, bakın aşağıya şimdi, işte tüm gördüğünüz bu nazarlıkları sıralarken bloğa, kendimi çeyiz serermiş gibi hissettim. Bi mutluluk, bi gurur, bi böyle "aman da nazarlardan uzak olsun, pek de güzelmiş gelin hanımın çeyizi" sesleri kulaklarımda :) 
Ah bu ben, övülmeye doymayan "san'atçı ruhlu terazi" ben :) 
Çok özlüyorum bloğumu, buralara yazmayı, hep diyorum (tıpkı senin gibi) sık sık yazayım ama başaramıyorum bazen.. 
Şimdi bu bi milat olsun (bu kez olsun!) ben yine rutinime dönüp, yaptıklarımı burada da paylaşayım, sen de güzelce bak deli deli nazarlıklarıma, gönlün şenlensin sevgili okur.. Yazayım da içimden geçenleri hesapsızca.. 
Hadi inşallah :) 
Kal sağlıcakla "şimdilik" 

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK


NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK 
NAZARLIK



NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK

NAZARLIK


20 Eylül 2018 Perşembe

AYRINTILI AŞURE TARİFİ BURADA...

Canım Aşure ayı geldi sevgili okur. Şükür kavuşturana.. 
Ayrıntılı tarifi her yıl yeniden yeniden vermek gelenek oldu.. 
Bu yıl da bozmayalım geleneği, hiç bilmeyenlerle aşuremizi yapalım. Hiç tereddüt etmeyin ilk kez deneyecekler ve eminim sonraki yıllarda da mutlaka yapacaksınız güzelce aşurelerinizi..
Öyleyse buyrun bakalım, Allah kabul etsin şimdiden.. 


**********************************************
Anlatmaya başlıyorum sevgili okur, hem de bana anlatılmasını istediğim gibi çok ama çok ayrıntılı anlatacağım, kulak ver bana şimdi sen :) 

Buğdayı, nohutu ve kuru fasulyeyi ayrı tencerelerde (ki buğday koyduğumuz tencere ana tenceremiz olacak o yüzden ne büyük tencereyi seçelim) güzelce yıkayıp, geceden  suya bastırıyoruz. Ertesi sabah (işe gidenler için söylüyorum azcık erken kalkmak lazım bu işlemler için ama öyle çok değil, yani seni caydırmasın bu durum sevgili okur!)  bir taşım kaynatıp bırakıyoruz ki  akşama kadar iyice şişsinler ;) 
İşten gelince, yani 8-9 saat kadar sonra da aşağıdaki tarife göre pişiriyoruz aşuremizi :) 
Aşure,  hep, zahmetli, yapılması zor bir tatlı gibi gelir ya insana, siz o düşüncelerinizi bir kenara atıp, deneyin bu sene, yapması uzun zamana yayılan ama aynı zamanda da çok zevkli ve sonucu da enfes bir tatlı olacak. Hem sen beni bilirsin Sevgili Okur, o kadar zor olsa ben her sene Muharrem Ayı'nda en az üç kez yapar mıydım hiç???

Benim yaptığım aşurelerin malzemesi böyle ama siz damak tadınıza göre pek çok şey daha ekleyebilirsiniz aşurenize... 

Bunlar geçen seneki aşurelerim :)



AŞURE

Malzemeler:
  • Yarım kg. buğday 
  • 1 su bardağı nohut
  • 1 su bardağı kurufasulye
  • 1 çay bardağı pirinç
  • 100 gr kuru kayısı, yıkanmış ve ufak ufak doğranmış (Yıkanmış ve ılık suda bekletilmiş)  (Fahriye Abla'ya bir teşekkür burdan, bu yıl da  Malatya'dan getirdiği kayısılar şenlendirecek aşuremizi)
  • 50 gr. kuş üzümü (yıkanmış ve ılık suda bekletilmiş)
  • 100 gr. çekirdeksiz kuru üzüm (yıkanmış ve ılık suda bekletilmiş)
  • Kuru kayısı, kuş üzümü ve kuru üzümü aşure yapma süremiz içinde birkaç kez sularını değiştirerek şişmelerini sağlıyoruz. 
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 adet çubuk tarçın (buğday pişerken ekliyoruz, aşure tastamam olunca da çıkarıyoruz ;)
  • 2 adet karanfil (tarçınla birlikte attım ben) 
  • 1 adet elma (aşureye çok güzel bir tat katıyor, minik minik doğrayın, pişmesine yakın atıverin içine)
  • 1 kg. toz şeker (ben birazcık eksik koyuyorum (3,5 su bardağı kadar) yine şekeri, tadına bakıp ayarlanabilir son aşamada ;)
  • (1 adet) portakal kabuğu rendesi 
Hazırlanması:
  1. Geceden suda beklettiğimiz buğdayı, aşureyi pişirmeye başlamadan 8-9 saat önce üzerini 4-5 parmak geçecek kadar  içme suyu ile doldurun ve bir taşım kaynatın.
  2. Nohut ve kuru fasulyeyi ayrı ayrı  tencerelere alın ve onları da bir taşım kaynatın. 
  3. Kaynayan üç tencerenin de kaynadıktan sonra altını kapatın ve kapağı kapalı 8-9 saat dinlendirin.
  4. 8 saat sonra tencerelerin altını tekrar açın (kuru fasulye ve nohutun suyunu değiştirip, kaynatmak daha iyi olur sanki, bir de pişirmeden önce kabuklarını soyun nohutların, fasulyenin de çıkan kabuklarını alın) kısık ateşte (buğdayları ara sıra karıştıralım yoksa dibi tutuveriyor hemen) buğdaylar iyice ezilinceye, nohut ve kurufasulyeler de yumuşayıncaya kadar (yaklaşık 2,5-3 saat) pişirin. Buğday tenceresindeki su azalırsa kaynamış su ekleyin ve tencerenin kapağını taşma tehlikesi nedeniyle açık bırakın. 
  5. Buğdayın pişmesine yakın tencereye iyice yıkanmış pirinci ekleyin. Bir sürede pirinçlerle beraber pişirin. Tam o arada da hem tarçını, hem karanfili hem de bir çay bardağı sütü ekleyelim) 
  6. Hepsi pişince nohut ve kurufasulyeleri buğday tenceresine ekleyin. 10-15 dakika daha kısık ateşte kaynatın. Kevgirde sularını süzdürdüğümüz çekirdeksiz üzümü, kuş üzümünü ve küçük küçük doğranmış kayısı ve elmaları tencereye ekleyin. 15 dakika daha pişirdikten sonra toz şekeri ekleyin, bir taşım kaynatıp altını kapatın. (Toz şeker aşureyi sulandırıyor o yüzden kıvamına dikkat edelim, azcık koyu yapalım aşuremizi ki şekeri görünce cıvımasın)
  7. Aşurenin kıvamını kaynar su ekleyerek dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz.
  8. Aşure soğuduktan sonra kaselere paylaştırıp tarçın/ceviz/fındık/nar ile süsleyin. (Süsleme işini- varsa- kızınıza yaptırın :)
  9. Altını kapamadan hemen önce portakal kabuğu rendesi ekleyelim (Daha önce eklemeyin sakın, acı olabilir)
Böyle güzel kavanozlara koy yaptığın aşureleri, hediye et etrafındaki sevdiklerine, bak nasıl mutlu oluyorsun aşureleri hediye ettiğin kişilerden daha ziyade sen :) 

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.