Beni az buçuk tanıyan herkes bu soruya "Yalova" diye cevap vereceğimi bilir. Nedenini sık sık blog yazılarımda ve her mecrada anlattım daha evvel ama olduğu gibi aşağıya kopyalayacağım yazımı okuyunca siz de bana hak vereceksiniz.
Bu soruyu ben önermiştim meydan okuma soruları hazırlanırken ;)
Sonra dün gece bu postu nasıl hazırlayacağımı düşündüm ve illa ki Yalova ama başka hangi şehir olabilire cevap olarak İzmir geldi aklıma. Ki İzmir'le teşriki mesaimiz bir kaç günle sınırlı. 89 yılıydı sanırım, Elif İzmir'de üniversite okurken, onun yanına gitmiştim. Aylardan temmuzdu ve dediğim gibi yalnızca bir kaç gün kalmıştım. Güzeldi İzmir, sıcak ama güzel. Bu kadarcık zamanla değil ama yıllarla birlikte İzmir'in bende bıraktığı, o, hani böyle gencecik, misal 30'larında, saçları uzun, dalgalı, havalı ama aynı zamanda yalın, böyle saçlarıyla birlikte maksi etekleri uçuş uçuş, özgüveni tam, özgürlüğüne son derece düşkün, kültürlü, açık görüşlü kadınmış algısı. İzmir'in cinsiyeti kesinlikle kadın ;) Evet yahu, İzmir de olabilirdim, tüm bu saydığım özelliklerden.
Yalova'ya gelecek olursak, Atamızın da "Yalova benim kentimdir." sözünde dediği gibi Yalova benim de kentim.
Okuyacağınız yazı bugünler düşünülerek yazılmış bir yazı ama gerçek olamadı -maalesef demeyeceğim- Çünkü Nehir, liseye Yalova'da gitmek istemedi. Sınavda iyi bir puan aldığı ve İstanbul'daki iyi okullardan birine yetttiği için puanı, liseyi burda okumak istedi. Ben nasıl ki, çok seviyorsam doğduğum şehri, tercihimi hep oradan yana kullanıyorsam, onun da buna hakkı var diyerek saygı duyduk. Dolayısıyla -şimdilik- yazları ve tatillerde Yalova'dayız ama bakarsın Ali Deniz, söz verdiği üzere, ziyaret ettiğimizde o çok sevdiği Yalova'daki Fen Lisesi'ne gitmek ister (inşallah puanı da yeterse). Kısmetten öte köy yok demişler ama Üsküdar da güzel yahu, hamdolsun...
Buyrun öyleyse, size bir Yalova güzellemesi ;)
2014, Baharında yazdığım post:
O kadar çok almana gerek yok, Çarşamba günü yine var pazar, olmadı Cumartesi de… Taze taze alırsın. Ama gittiğinde ilk önce mutlaka köylülerin tarafına uğra. Köylü kadınlar bahçelerinden toplayıp getirdiklerini satıyorlar misler gibi, ilk önce onları dolaş, onlardan al alacaklarını, unutmadan bir demet de çiçek al onlardan, İstanbul’da aldığının üçte bir parasına, her hafta bir kez mutlaka al bir buket çiçek...
Evle pazarın arası 5, bilemedin 7 dakika. Pazara giderken yanına mutlaka kırmızı puantiyeli pazar arabanı al, hem havalı olursun, hem de yorulmazsın.
Pazardan dönüşte yerlerine yerleştir pazarlıkları başka hiç bir işe bakmadan doğru sahile... Sahil dediğin ne ki, 2 bilemedin üç dakika... Git bir güzel çay iç balıkçılarda, yanında eşin, de ki ona "Ne iyi ettik de geldik buraya!"... Al gazeteni de oku misler gibi. Arada da Evim dergisi al yanına, de ki "işte hayalimdeki hobi odası şöyle bişey, baksana bi!" denize karşı püfür püfür, senden güzeli yok o anlarda...
Sonra bisiklete binersin belki, şehri baştan sona kaplayan bisiklet yolları ne güne duruyor? E bisikletin yok diye niye dertleniyorsun, bedavaya senin bisiklet işte, kullan, koy yine aldığın yere...
Şehri bir baştan bir başa gezmek istersen sana yeminle 20 bilemedin 30 dakika! Yürüyerek tabii, arabaya ne hacet...
Çocukları okuldan al sonra, yani ufaklığı, senin de gittiğin ilkokuldan, bahçede bekle, koşarak, uçarak atlasın kollarına, eve gidin güzelce, ev dediğin ne ki, okulla arası 3 bilemedin 5 dakika.. Arada başka yollardan götür oğlanı, başka başka sürprizler keşfedin birlikte, hem ne kadar uzatırsan uzat, okul ve ev yolu en fazla 7 bilemedin 10 dakika.. Kız mı, e o artık liseli zaten, yürüyerek gider okula, "korkmak" mı, yok canım, 7 bilemedin 10 dakikalık okul yolu zaten, hem unutma burası senin memleketin, bi damlacıkken sokaklarında korkusuzca oynadığın, kendi başına nerelere güvenle gidebildiğin memleketin, bırak biraz kızı, serbest bırak ki özgüveni gelsin... Kız da büyüdü zaten, okul çıkışı arkadaşlarıyla takılmak ister, sahildeki kafelerde buluşmak, görüşmek ister. Elbet görüşsün, sen az mı vakit geçirdin kafelerde, pastanelerde??? Unutma, sen ne yaptıysan, misliyle yapmak onun da hakkı... Hem anne-kız sır kafenize de gidin arada arada, sana anlatacakları vardır elbet kuzunun, sadece sana anlattığı sırları, bazen de senin ona elbet...
Sonra akşam olsun, ailecek kebapçıya gidin, misler gibi lahmacunları, kebapları yiyin afiyetle, kebapçı dediğin ne ki, 2 bilemedin 4 dakika... Ordan sahil zaten iki adım, dondurmaları alın elinize, yürüye yürüye, yediklerinizi sindire sindire, sahil boydan boya sizin. Kendinize hedefler koyun, bugün Donanma'ya kadar yürüyelim.. Yok yok bugün biraz daha fazla, mendereğe kadar....
Günler uzun ki ne uzun, yemeği koymuşsun, işler güçler bitmiş, sen televizyonu hiç açmamışsın ama radyon her daim seninle... Bir elinde keçe, bir elinde etamin, bütün malzemelerin emrine amade, kafana göre takılıyorsun, bu şehre döndükten sonra senin ilham perileri bir hücum etmiş ki kalbine, sorma. Ellerin de bir itaaatkâr bir çalışkan ki hiç sorma... Arkadaşların gelmiş, liseden sevgili, canın arkadaşların, Nurcan gelmiş, Hülya gelmiş, kankan Arzu'n da gelmiş, birlikte hem sohbet edip, hem imece usulü bir sürü işler çıkarmışsınız...
Daralmışsınız arada, çayları koymuşsunuz da, içinizden biri Efsane Fırın'a gidivermiş, fırın dediğin ne ki, 1 bilemedin 2 dakika, kapmış bütün yeni çıkmış ne varsa fırında, kekler, pastalar, tahinli pideler... Kilo mu yok canım, yürüyerek gidiyorsun her yere, sabah akşam spor yapıyorsun ya, kilo mu kaldı! Bütün pencereleri açmışsınız, misler gibi hava, siz balkondasınız, e hayat balkonda güzel...
Sık sık köye git, ananeye, dedeye, çocuklar mis gibi dağ havası alsın, bahçede yuvarlansın, dalından yesinler yahu bütün meyve sebzeleri, sen izle, seyret ve kaydet o güzel anları...
Kış olur bırakırsın çocukları ananeye dedeye, sen koca kişisiyle baş başa takılırsın azcık, misal iki-üç günlük kısacık tatiller ayarlarsın, Safranbolu olur, Kapadokya olur, Amasra olur, paşa gönlün nereye isterse oraya gidersin...
Misafirlerin gelir bol bol, Bursa'dan, İstanbul'da bıraktığın dostlardan, güler eğlenir "İyi ki geldiniz!" dersin...
Yaz olur, atlarsın arabaya, çoluk çocuk yallah denize, kah okur, kah uyur, kah yüzersin misler gibi. Denizin üstünde kıpırdamadan yatarsın, yüzün güneşte, sırtın serinde.. Çocuklara seslenirsin ara ara "Çık artık sudan, üşüyeceksin, gel kurulayayım seni, yağ süreyim yüzüne!" Ve sık sık dersin ki "Şükür yarabbi!" "Şükür bugünümüze..."
Böyle böyle geçer gider günleriniz. Onca yıl- teee lise sonda stajla başlayan onca yıl- çalışmadan sonra, şimdi devir -hayattan emekli etmeden kendini- "Emeklilik" devri... Sen tadını çıkar, bir daha mı geleceksin bu dünyaya sevgili okur, sen doyasıya yaşa, "ölesiye yaşa" e mi...
Köyden sonbahar |
Bahtiyarcığımla.. |
Vayyyy Esen hanımcığım meydan okumalara başlamış... Şahanesin vallahi....
YanıtlaSilBirkaç gündür denk geliyorum ama ben kaçırdım sanırım. Bir de bu aralar bir yoğunluk var ofiste ve evde... O sebeple çok günü gününe yazamam diye pas geçtim. Ama fırsat buldukça sizi keyifle okuyacağım efenim ;)
Öperim Yalova güzeli seni ♥
Benimde Yalova olasım geldi. Kalemine, yüreğine sağlık:*
YanıtlaSilEsen ablam yüreğine kalemine sağlık ağlayarak okudum vallahi sanki ben yazdım gibi geldi öyle hissettim . Ben bir şehir olsam izmir olurdum ..aşığım izmir e binlerce sebeble ���� oğlum ordaki bir üniversiteyi kazansın istiyorum orda yaşamak orda yaşlanmak istiyorum kordon a karşı kahve içerken bir demet gül elimde torun gezdirmek istiyorum ...bir karadenizli olarak izmir olmak isterdim saygılarımla ablam ������
YanıtlaSil