Annem, benim doğduğum gün konusunda tereddütlü. 25 yaşıma kadar falan hep 12 Eylül dedik ama sonra baktım ki kimlikteki daha güzel bi tarih, 12 Ekim'i kabul ettim doğum günüm olarak. Zahide teyzenin düğününde kırk günlükmüşüm. Dayımın kızı Zekiye ile de aramızda 40 gün varmış, e bu durumda 12 Ekim olmalı. Çok da önemi yok ama esasen Başak burcu olmayacağım da gün gibi ortada. Hem çok rahat hem de biraz pasaklı diyeceğim ayıp olacak, titizlikten uzak bir tip olarak Teraziyim ben kesin.
Sonra annem benim günün hangi vaktinde doğduğumu da hatırlamıyor. Yalnızca o değil, hiç kimse de.. Ne tuhaf, tamam, ablam Elif'le aramızda yalnızca 18 ay olabilir, aklın karışık olabilir ama sabah mı, akşam mı, gece yarısı mı, ne zaman doğurduğunu bilmez misin be anne :( Bilmiyor. Onu bırak adımı kimin koyduğu bile net değil. Anneme göre Emine Yenge, Neriman Teyzeye göre de, kendisi.. Zaten anneme de hiç benzemiyorum. O beyaz tenli, kıvırcık saçlı, lazların özelliklerinde bir kadın. Neredeyse diyeceğim ki evlatlık alındım da annem doğurmadı beni ama Allahtan babamın kızıyım ben. Ten rengim babam, burnum babam, alnımın ortasındaki saçlarımın çıkış şekli gibi. Kürtlerin özelliklerindeyim :)
Babam gitti. Mayıs ayının 3. günü, basit bir safra kesesi ameliyatına girdi. Anneme demiş ki, çağırma çocukları bu kadarcık ameliyat için köye gelirler sonra. Ben de öğle arasında gittim zaten. Göya ameliyattan çıkmış olacaktı da, ben babamı uyanmış görecektim. Son görüşüm yoğun bakımda, uyurken oldu. Doktor hatası ile gitti babam. Safra kesesini, karaciğerinden ayırırken ana damarı kesmiş, dikememiş doktor. Başka hastaneden prof ve doç. çağırmış ama onlar da bi şey yapamamış. Dedi ki, "iki gün içinde vefat edecek, karaciğeri iflas etti." sonraki konuşmada "yarın" dedi ve sonra bi baktık ki o gün, ameliyattan çıktından 5 saat sonra gidiverdi babam. Uyurken.. Acısız, zahmetsiz. Kendisi için şahane, tam da istediği gibi. Bizim için...
Doktora çok kızdık ama babam gitmeden iki gün önce rahmetli amcamı gördüm rüyamda, güldü, el salladı bana. Yani doktor sadece vesileydi belki. Babamın gidesi belliydi muhtemelen...
Başka türlüydü babam, telefon eder, benden eski bi kitap isterdi mesela, baskısı tükenmiş, eski bir kitap. Ben de ne yapar, eder, kütüphanelerden, sahaflardan arar bulur yollardım, sevinirdi.
Nisan ayında doktora öğrencilerinden biri bir kalem getirdi bana hediye, beyaz çok güzel bir tükenmez kalem. Onun hemen ardından, belki bir iki gün sonra da, Tuncelili bir başka doktora öğrencisi, organik kuru fasulye. Ben de hem kalemi hem de fasulyenin bir kısmını babama :) Annem pişirmiş, yemiş, çok da sevmiş memleketinin fasulyesini. İnsan böyle şeylerden mutlu olur mu, ben oluyorum işte. İyi ki... Çok şükür...
Babamdan kalanları sayayım size, 12 eylül döneminde sırf sendikacı diye yattığı 1,5 yıllık hapislik (Kenan Evren ve her kimse sorumluları hakkım helal değil!) , hapiste işkenceler ve tüberküloz nedeniyle çıkışında 6 aylık Heybeliada Senatoryumu (sonrasında yakalandığı, atlattığı ve bir kez daha yakalandığı kanserin kökeninde de hep o yıllar bence!) .. Yıllarca çok sevdiği işçi sınıfı için mücadele, dar zamanlar. Ama bunlara mukabil okumak, bolca, aralıksız okumak, yazmak, şiir, solculuk, işçilerin haklarını korumak, darda olana hep yardım etmek, çok araştırmak, çok öğrenmek, öğretmek. Çiftçilik, arıcılık, bütün ağaçların dilinden anlamak, tavukçuluk, bir çorak toprağı cennete çevirmek. Bıraktığı kitaplar, o çok sevdiği dolma kalemler, tespihler bize, bahçesindeki çiçeklerin polenleri, ağaçların meyveleri arılara, kelebeklere, börtü böceğe miras.
Gülün canı varsa, incirin, armudun, dutların, hepsinin canı varsa, o canın içinde değil mi babamın ruhu!
Bahçesinin tam karşısındaki tepede yatıyor şimdi, oradan her gün bakıyor, görüyor, izliyor..
Annemi de pek çok seviyorum ama ben babamın kızıyım.. Yalnızca bu dünyada değil her iki cihanda da öyle olacak, elbet bir gün buluşacağız..
Diyeceğim o ki, geldik gidiyoruz. Gittikten sonra geriye kalanlar mühim olan. Kimlere dokunduk, kimler arkamızdan neler düşünüyor (Yok "söylüyor" değil!). Somut nedir mirasımız. Var mı insan, hayvan, bitki, herhangi birine bir katkımız... İnşallah biz de, babam gibi dünyaya dokunmaya, iyileştirmeye, güzelleştirmeye gelenlerden olalım...
Razıyım senden baba, inşallah sen de benden razı olmuşsundur..
Başın saolsun canım, çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin babana, yattığı yer nurlarla dolsun inşallah...
YanıtlaSilBaşınız saolsun, nur içinde uyusun inşallah...
YanıtlaSilAhhh esen abla ahhh ������ daha geçen gün dedim babama tabiki üzüldük ama bekliyoduk ne bileyim acısı bitti falan diye soğuttuk hem acımızı amcam ahh amcam unutulur gibi değil ��
YanıtlaSilNe diyimki?? Babanız sizinle hep gurur duymuştur.. siz de onunla ne kadar gururlansanız az..yasadıgı herşeye saygıyla..size de sabırlar..
YanıtlaSilCanım sen ne mükemmel bi evlatsın. ne çok şey biriktirmişsin baba kız sevgisine dair. Elbet bir gün sonsuza kadar buluşmayacakmıyız. Bu ayrılık değil arkadaşım kısa bir mola. Babasının kızı sen çok özel bir evlatsın😗
YanıtlaSilEsen mahvettin beni..
YanıtlaSilHer satırında , her cümlesinde mi olur içine işleyen hüzün , sevgi ve özlem...
Mekanı cennet olsun bunca sevgiyi ve güzelliği ardında bırakan babanın.
Başın sağolsun canım..İşte, her şey bahane bir gün hepimizin çıkacağı o yolculuğa..Önemli olan ve benim de hep duam böyle sessiz, hızlı, çekmeden, çektirmeden, "gitsin artık" diye gözünün içine baktırmadan gidebilmek..Mekanı cennet olsun, Allah rahmet eylesin..
YanıtlaSilyazınızı okuyunca hep düşündüğüm şeyi tekrar ettim. ben de babamın kızıyım sanırım.
YanıtlaSilayrıca böyle güzel hatırlamak ne güzel, ne mutlu onlara...
mekanları cennet olsun, allah rahmet eylesin babalarımıza...