21 Nisan 2025 Pazartesi

YALOVA ANSİKLOPEDİSİ

Güzellikler Defteri, Şulecim yazmış ilkin İstanbul için, sonra Leylak Dalı, Nurşen öğretmenim de Ankara için yazmış. Onlardan ilhamla dedim o zaman ben de bi Yalova Ansiklopedisi deneyeyim dedim.

Bazı harfleri es geçtim, buna mukabil bazılarına torpil yaptım :) 


Arabacılar Sokak: At arabalarının arka arkaya sıralandığı sokak. Şimdi asır gibi gelen uzak bir zamandan huysuzlanan atların sesleri, arka ayağının birini yere sürten atlar ve onlarla yük taşıyan sahipleri... Aynı zamanda da sobacıların, nalburların sokağı.. 

Aydın Han: İçinde iş yerlerinin ve az sayıda da olsa dükkanların olduğu, en alt katındaki butikten hem çok şık bir triko hem de çok açık mavi, içinde çok uçuk renk çiçekler olan pileli bir etek alarak ilk kombinimi yapmama fırsat veren han :) Yaş dersen 17, taş çatlasın 18 ;) 

Akasya Park: Sahildeki çay bahçelerinin olduğu, evvelden denizler temizken denize girdiğimiz kumsal.. 

B*klu dere: Çok afedersiniz ama direkt buydu şehrin içinden geçen derenin adı. Kanalizasyondan sebep hep bi koku. Şimdilerde yok o koku artık, bi de havalı yaptı belediye bu dereyi, o eski adından ve halinden eser yok şimdi ;) 

Cumhuriyet Caddesi: Şehrin göbeği, en merkezi caddesi. 

Çınarcık: Yalova'lı olmamıza rağmen sayılı gittiğimiz, bizden çok İstanbulluların itibar ettiği yazlık yer..

Donanma: Babamın ihaleyle işletmeciliğini 10 yıllığına aldığı, adını YALITUR verdiği ama 3 yılda iflasla vedalaştığımız tesis. Sahilde, denize sıfır lokanta, kafe, bardan oluşan tesis.. Liseden sonra orada çalışmaya başladım ilkin, sonradan devletimiz lisedeki stajı sigortadan saymadığı için ilk sigortalı olduğum yer. Çalışanlarını ayrı sevdim orada yaşadığım ilk iş deneyimini ayrı. Güzeldi vesselam o yıllar...

Esenköy: Muhittin dayımın pikabıyla arkada çocuklar, önde büyükler denize götürdüğü yerdir Esenköy, adı üstünde epey eser ve denizi dalgalıdır.. 

Fatih Caddesi: Yalova'daki sayısız kira evinden sonra, uzun yıllar oturduğumuz evin olduğu cadde. Ev banka ipoteğinden sebep gitti içindekilerle.. Gitsin(di), sağlık olsundu ama babamın da son iflası olsundu :) 

Gökçedere: Bizim köyün karşısında, Termal'in diğer üstünde yer alan köy. Bizim köyün aksine, eczanesi, bankası, birden çok zincir marketi inanmazsın ama kuaförü bile olan turistik köy. Ondan sebep sanırım Termal'deki barajın adı Gökçe Barajı :( 

Harbiş A Blok: Fatih Caddesindeki evimizin olduğu apartman. Nasıl güzel komşularımız vardı, ne güzel zamanlar geçirdik. 

Hasanbaba: Çınarcık'ta orman içindeki Yalova'nın meşhur piknik alanı. Lisedeyken minübüs kiralayıp sınıfça pikniğe kaçtığımız mesire yeri. 

İstanbul: Yalova il olduğu 1995 yılına kadar İstanbul'un bir ilçesiydi. İstanbul'a temelli gittiğim '92 yılına kadar yaşadığım bir şehir değil de bir kasabaydı. Küçük, sakin, gençlerden çok emeklilerin yaşadığı ve hatta hep emekli şehri olarak anılan bir kasaba.. 

Kuşku Kırtasiye: Böyleydi di mi adı? Hani şimdinin İstanbul Caddesi, eskinin Karamürsel caddesinde sağda ara sokakta, karanlık bir kırtasiye dükkanı ama kokusu müthiş. Kırtasiye kokusu bildiğin, ciğerlerine çekmeye doyulmaz.. 

Keçici: Biz çocukken kıyafet alınmaz, dikilirdi. Neden? Çünkü hazır giyim çok azdı. Herkes kumaş seçer, kestirir, diker ya da diktirirdi kıyafetlerini. Biz şanslıydık çünkü annem çok iyi bir terziydi. İstediğimiz kıyafetleri accayip güzel diker, çiçek gibi yapardı bizi çocukken. Gençlikte de pek havalıydı kıyafetlerimiz annemden sebep, Burda dergilerinden seçerdik modelleri. Manto bile dikerdi bize annem, ne kıymetli, ne güzeldi her diktiği.. 

Liman Pastanesi: Ne havalı, ne güzel bir pastaneydi. Sadece gençler "date" için buluşmazdı. Köylerden pazara gelenler de pastaneye gelir, büyük salonunda pasta yer, limonata içerlerdi. 

Merdivenli: Şeref Züccaciye nin sırasında, birkaç basamakla çıkılan bir dükkan. Elişi malzemesi, ip, düğme, yün satan dükkan. Bir de oyuncak. Vitrinindeki kızılderili bebek rüyalarımı süslemişti de, annem bir türlü al(a)mamıştı hani. Sonra ne oldu? Babamın sendikadan arkadaşı Sevinç ablam aynı bebeği bana hediye getirmişti de, ben de mucizelere ilk o çocukluk çağımda inanır olmuştum. 

Mendirek: Lisedeyken okul çıkışında, teypten yayılan son ses şarkılarla, sınıftan arkadaşlarla,  neşe içinde yürüdüğümüz hedefteki yerdi sahilin sonundaki  mendirek..  

Nasip: Buraya somut değil de soyut bir kelime ekledim. Yalova tüm sevilesi yanlarıyla beraber, iş olanakları açısından nasibimizi alamadığımız bir şehir. Ve hakkını teslim edeyim, Yalova'dan temelli taşınmak zorunda kaldığımız İstanbul bana/bize hep çok cömert davrandı, birimizi bin yaptı.. 

Pazar Yeri: Cumartesi pazarının yeri sahilde, İDO'nun karşısında. Önceleri açık pazardı, şimdilerde kapalı. Nefistir pazarımız. Alt katı köylü pazarı, mutlaka uğranmalı, taze yeşillikler oradan alınmalı. Çocuktum, annem her pazara gittiğimizde bana o iki kapaklı kutularda satılan lahmacunlardan alırdı. Lastik gibi biraz ama çok da lezzetli. İçindeki suları akan domatesin lezzeti mis gibiydi. 

Rodoplu: Balkan göçmeni bi ailenin üç katlı mağazası. Kıyafet, kumaş satan güzelim dükkan. Çok kibardı sahipleri, Yalova'nın ileri gelen ailelerindendi Rodoplu'lar.. 

Salih Batur Apartmanı: Bina sahibinin Almanya'da yaşadığı bu apartman 4 daireli bi binaydı, arkada bahçesi, önde iki dairenin önünde upuzun ince balkonu olan bir apartman. Çatı katının depo olarak ortak kullanıldığı, 80'de sendikacı babamın kitaplarını orada saklandığı apartman.. Melahat teyze, Düriye teyze altta, biz ve Sevim teyze üstte yıllarca çok güzel komşuluğun olduğu, kardeş bildiklerimle büyüdüğümüz, 4 haneli ama tek bir ev gibi yaşadığımız güzelim yuva.. 

Sezenler Pastanesi: Bu pastane iki katlıydı. Genelde üst katında genç sevgililer, liseli arkadaş grupları olurdu. Doğum günleri de burada yapılırdı. Çok severdim..

Şeref Züccaciye: Ne meşhurdu, bütün çeyizler oradan düzülürdü. İki erkek, iki kız kardeş işletirdi dükkanı. Züccaciye olsa da adında, bir eve ne lazımsa hepsi o dükkanda saklıydı. Annemler neredeyse her ihtiyacı oradan karşılardı, en çok da cam eşyalar ve porselenler kalmış aklımda. Çok zevkliydi gezmesi. 

Termal: Çocukluğum. Ormanını, deresini, kaplıcalarını, teyzemin her hafta götürdüğü (şimdilerde de sıklıkla gittiğim) köylü hamamını,  ormandaki meyvelerini, seralarını, metal denen minübüslerin kalktığı meydanını, ayak suyunu, mide suyunu, göz suyunu, mağaralarını, Atatürk köşkünü, her bi şeyini ayrı sevdiğim Termal. 

Ticaret Lisesi: Benim okuduğum yıllarda sahilde ama bir kısmı bildiğin kumsalın içindeki okul :) Benim okulum. Paradan, sayılardan, matematikten bihaber olsam da, çok sevdiğim, içinde çok mutlu günler geçirdiğim güzel okulum. 

TUFAG: Yalova'nın alameti farikalarından:) 1984'te kurulmuş, Yalova'yı hem yurt içi hem yurt dışı halk oyunları yarışmalarında temsil etmiş bir güzide kulübümüz.. Yalova'nın kurtuluş şenliklerinde her yıl yabancı ülkelerden gelen folklorcülerin rengarenk kıyafetleriyle şehrin merkezindeki gösterilerini, geçit törenlerini, güzelliklerini ve yakışıklılıklarını unutmak ne mümkün ;)

Üvezpınar: Doğduğum köy. Annemin köyü. Babamın 20'lerinin başında geldiği ve annemle evlendiği, hayata veda ettiği köy. Köy diyorum ama görenlerin "Nesi köy buranın?" dediği yer :) Oksijeni bol, manzarası deli güzel, Karadeniz kadar yemyeşil köyümüz. Üvezpınar değil de Üvezparis :) 

Valinin Evi: V'den aklıma başka bi şey gelmedi :) Sahilde, çok güzel müstakil bi evdi hep valinin evi, sanırım hala öyle. 

Yürüyen Köşk: Atamızın "köşk" denemeyecek kadar mütevazi, küçük köşkü. Çınar ağacının dalının kesilmesine kıyamayan Atamızın köşkün yerini kızaklarla kaydırmasıyla bilinen canım köşk.. 



Yalova Lisesi: Simgesi leylek olan Yalova'nın sevilesi okulu.. 

Zindan: Şimdiki Kocadere köyünün eski adı sanırım. Ya da bizim köyde uygun görülen adı. Çocukken duyduğum her "Zindan'a gittim, Zindan'dan geldim" cümleleriyle içim kararır, bu köyün illa ki karanlık, kasvetli, ağaçlardan gökyüzünün görünmediği ormanın içinde zindan gibi bir yer olduğunu düşünürdüm.. 






28 Mart 2025 Cuma

GENÇLERE ÖZGÜRLÜK

 

"Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma özgürlüğü vardır."

Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesi

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesine göre “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”

Gençlerin/ üniversite öğrencilerinin ellerindeki yaratıcı pankartları, dillerindeki sloganları silah saymayacağımıza göre, bi ordu polisinizi, biber gazınızı, copunuzu, tomanızı gençlerin üzerinden çekin. Bütün bu materyallerinizi başka yere yönlendirin. Misal o karanlık gün, Kadıköy’de Cuma pazarında da çok olsaydınız da,  gün ortasında annesinin kuzusu Ahmet’i canice bıçaklayanlardan korumak; sokak ortasında canice kocaları, sevgilileri tarafından katledilen kadınları, erkek teröründen kurtarmak için anında müdahale için kullansaydınız. Trafik teröründe, yok yere, saçma sapan nedenlerle öfkesine hakim olamayan manyakların ellerindeki silah/bıçak/sopalardan insanları korumak için kullanın misal..

Kızımın; arkadaşlarının, memleketin geleceği cümle gençlerin üzerinden çekin de doğru yere yönlendirin elinizdeki gücü..

Hem ne demişti Demirel, “Yollar yürümekle aşınmaz!” aşınmadığı da aşikâr..

Salıverin tuttuğunuz gençleri de, devlet baba daha fazla hırpalanmasın gençlerin kalplerinde..

Bayramı aileleriyle geçirsin gençler, baharlar kışa dönmesin.

Umutla ve muhabbetle..

 

17 Aralık 2024 Salı

TERAZİ SORUNSALI!

 Bende karışan sınırlar! Sınırımı koruyamamak esas derdim. Fazla nezaketi başka türlü anlıyor insanlar ama kahretsin ki bi teraziyim ben ve nezaket üzre kurulu hayatım 😉 Ben nazik davrandıkça da karşı tarafa yansıyan/algılanan nezaketten başka bir şey oluyor.

Terazilerin “sonsuz” şahane özelliğinin yanında, ender olumsuz özelliklerinden biri flörtöz olmak diye bilinir hep ama bunu canım  Meral (ki aşağıdaki kare ve diğer güzel kareler hep onun eseri) “Teraziler flörtöz değil. Nezaketlerini karşı taraf flört olarak algılıyor.” diyerek çok güzel tahlil etmişti geçen yıl ve ben de “Vayy, tam olarak bu!” demiş, o anda da aydınlanmıştım...

Bununla birlikte, zaman zaman fazlaca nazik olmak da benim kendimde en şikayet ettiğim şey. İtiraz edememek, dur diyememek, sabrım taşana kadar bekleyip sonrasında gemileri yakmak falan filan..

Fazla güvenmek, herkesi kendin gibi bilmek, kankalarımın dediği gibi alma-verme dengesinde “alma” kısmından ısrarla kaçınmak da benim eksiklerim. 2025 yılında bunları -tamamen bırakamayacağım âşikar ama- azaltmak olsun niyetim. Hadi inşallah..

 


6 Aralık 2024 Cuma

ALFABE

Güzellikler Defteri'dir bu postun ilham kaynağı :) Onun ilhamı da Sadece C'nin Yaşamın Tortusu daha da geri gidecek olursak -sanıyorum- esas kaynak şurada :) 
Sadede gelecek olursak, Aralık Alfabesi yapacağız birlikte, başlayalım o halde! 
 A(ktaş) soyadım, 32 yaşıma kadar itinayla muhafaza edip, 18 yıl "Can" olarak devam ettiğim ve 3 yıldır yine benimle olan canım babamın soyadı.. 

B(abam) Başka türlü bi adamdı, çok özel, çok başka. Çok ama pek çok okuyan, her ne ise meşgul olduğu, o konuda çok bilgi edinip, yaptığı işin hakkını veren.. 
C(ayma) hakkımı her zaman cepte saklı tutuyorum. Evet, dün öyle istedim ama bugün caydım, n'olmuş? Dün brokoli, roka, kereviz ıyhh iken, bugün bu hissimden caymış ve bunları çok seviyor olabilirim.
Ç(ocuk) Onu bunu bilmem, her çocuk biricik elbette, çok da kıymetli ama çocuklarım başkasının çocuğu olsa çok kıskanırdım, o kadar diyim ;) 
D(ünya) dediğin iki kapılı han. Aşık Veysel kadar güzel tasvirleyenini biliyorsanız yazın, ben bilmiyorum. Bu iki kapılı handa, neşeyle, coşkuyla, muhabbetle yürümek de mümkün, mızmızlanarak, şikayet ederek, kendimize dünyayı dar ederek yürümek de..
 
E(sen) Ruhen ve bedenen sağlıklı, mutlu ve rahat demek. "Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" sorularının cevabı adımda gizli... 
F(asulye) ama taze fasulye! Yanına domatesli pilav, yanına karpuz, miss.. En sevdiğim menü olabilir vallahi..
G(üzel) Gönül kimi severse, güzel odur demişler. Bir de tabii şey var, "Nesimi'ye sormuşlar, "O yar ile hoş musun?" "Hoş olayım, olmayayım, o yar benim kime ne?" dolayısıyla kimseye sormuyoruz kim güzel, kim değil, kim neden kiminle, herkes gönlünün çektiğiyle.. 
H(ayır) Elden geldiğince, karşındakini mahçup etmeden, yardım edenin ve edilenin kim olduğu bilinmeden.. 
I(lık) Ne sıcak, ne soğuk, bildiğin ılık.. En sevilesi bahar ayları.. 
İ(kram) mühim, misafire, gelene ikramda kusur etmemek, güzel ağırlamak anne/babamdan miras.. 
J(ön) deyince de bi Tarık Akan, bi Kadir İnanır ;) Birine rahmet, birine acil şifalar olsun..
K(alan) Baba memleketim Dersim'in eski adıymış. Elif öyle dedi. Uğur da köydeki apartmanın adını ahşaptan "Kalan" yazdı. Görmesem de, gitmesem de çok gururluyum Dersimli olmaktan.. 
L(ahza) Şu an, içinde bulunduğumuz geçmişten ve gelecekten azade, o biricik zaman.. 
M(unis) Gittikçe munis insanları daha da çok seviyorum. Sakin, huzurlu, uyumlu, miss.. 
N(azarlık) Ah zor zamanlarımı atlatmamda büyük yardımı olan, en sevdiğim ve en terapili hobim.. Yaratıcılığımı en çok ortaya çıkaran alan.. 
O(hhorkera) Lazca da sevgi sözü :) Çok ama pek çok sevilene, çocuğa, bebeğe.. 
Ö(ykü) Sanki yaradan her birimize öyküler yazmış da onları canlandırmaya gelmişiz bu dünyaya. Kimi rolüne çok kaptırmış kendini, layıkıyla oynuyor, kimi elinin ucuyla.. 
P(es) etmek yok! Mmola vermek, bi durup soluklanmak, teneffüs var ama pes etmek yok hiç, devam.. 
R(üzgar) kırdı dalımı, ellerin günahı ne :) Sezen Aksu'dan dinleyin..
S(evda) ne güzel bir kelimesin sen, sihirli, latif.. 
Ş(iir) Ah şiir.. Ne çok seviyorum... Ahmed Arif en çok sanki :) 

Eski Avluda

Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken, 
Buldum buluşturdum kendime geldim. 
Tek eksik sensin! 
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim, 
Ve işte en geniş cümlem: İçimi açtım sana. İçini açmak için. 

Birhan Keskin 

T(evazu) Tevazu güzel elbette ama "Fazla tevazu kişinin kendi hakkına girmesidir." diye bi söz duyduğumdan beri çok da tevazu gösteremiyorum :) 
U(mut) hep bâki.. 
Ü(züm) ama kokulu, Trabzon üzümü.. Köydeki asmadan ;) 
V(azgeçiş) Zor ama insanı zincirlerinden ayıran o müthiş duygu. Vazgeçtikçe kendine yol alıyor insan.. 
Y(alova) Büyük aşkım, bana hep kucak açan güzel yuvam.. 
Z(enginlik) malla, mülkle, parayla değil, gönül zenginliğiyle, etrafındaki dostların çokluğuyla.. Bedeninin ve ruhunun sağlığıyla eş.. 

Muhabbetle.. 

Not: Harflerin ilk çağrıştırdığı kelimeyi yazdım hep, sonradan sonradan başka kelimeler geldi aklıma ama değiştirmedim ;)

4 Aralık 2024 Çarşamba

SENSİN GÜÇLÜ KADIN!

Yeminle fenalık geldi şu “Güçlü kadın” imajımdan. “Sen çok güçlüsün!” sıklıkla duyduğum cümle ama yahu arkadaş başka şansım mı vardı? “Prenses” lafını bir kez bile duymamış bir çocuk, bir genç, bir yetişkin, bir “çok yetişkin” ne anlar prenseslikten, kırılganlıktan, güçsüzlükten. Anlamadığım bir şeyin numarasını da yapacak halim mi var ayol! Olduğum gibi, kendim gibi güçlü güçlü yaşadım, yaşıyorum. Bunun çok ayırdında olmadan, öyle mi, böyle mi hesabını yapmadan maddi ve manevi sahiden de güçlü yaşadım. E tabii güzel, te en baştan beri, kendi ayakları üzerinde duran, hep ama hep kendi parasını kazanmış ve harcamış bir kadın olarak ve dahi pek çok badireyi sırasıyla, aşama aşama bertaraf edip bugüne ermiş bir kadın olarak şu yaşımdan bildiriyorum ki, pek güzel, lakin yeter! Güçlüysem kendime güçlüyüm, bi de çocuklarıma. Sana değil, ona da değil. Kapiş? Bi de anka kuşu gibi küllerinden doğmak tabiri var ki, onu da başardım, yaptım evvelallah ama bir kez daha küllerimden yeniden doğmamaya and içtim, zira kül olmaya da yeniden doğmak için tüm o zahmetleri çekmeye de zerre miskal tahammülüm yok, bu da böylece biline.. Ve sanki bu devirde hoş bi sıfat gibi görünmekle birlikte, bu “güçlü kadın”a yapılan içten içe bi şey var. O “şey”in tam karşılığını diyemedim de şu anda 😉 “zulüm, terör, saldırı, şiddet” bunlar ağır kaçtıysa bi “üzerine gitme, darlama, zorlama, burnundan getirme” fiillerinden birini seç ve koy o “şey”in yerine ama illaki bi şey koy o boşluğa.. İmza: Prensesliği çok görülse de an itibariyle Kraliceliğini ilan eden arı 😊

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.