Güzellikler Defteri, Şulecim yazmış ilkin İstanbul için, sonra Leylak Dalı, Nurşen öğretmenim de Ankara için yazmış. Onlardan ilhamla dedim o zaman ben de bi Yalova Ansiklopedisi deneyeyim dedim.
Bazı harfleri es geçtim, buna mukabil bazılarına torpil yaptım :)
Arabacılar Sokak: At arabalarının arka arkaya sıralandığı sokak. Şimdi asır gibi gelen uzak bir zamandan huysuzlanan atların sesleri, arka ayağının birini yere sürten atlar ve onlarla yük taşıyan sahipleri... Aynı zamanda da sobacıların, nalburların sokağı..
Aydın Han: İçinde iş yerlerinin ve az sayıda da olsa dükkanların olduğu, en alt katındaki butikten hem çok şık bir triko hem de çok açık mavi, içinde çok uçuk renk çiçekler olan pileli bir etek alarak ilk kombinimi yapmama fırsat veren han :) Yaş dersen 17, taş çatlasın 18 ;)
Akasya Park: Sahildeki çay bahçelerinin olduğu, evvelden denizler temizken denize girdiğimiz kumsal..
B*klu dere: Çok afedersiniz ama direkt buydu şehrin içinden geçen derenin adı. Kanalizasyondan sebep hep bi koku. Şimdilerde yok o koku artık, bi de havalı yaptı belediye bu dereyi, o eski adından ve halinden eser yok şimdi ;)
Cumhuriyet Caddesi: Şehrin göbeği, en merkezi caddesi.
Çınarcık: Yalova'lı olmamıza rağmen sayılı gittiğimiz, bizden çok İstanbulluların itibar ettiği yazlık yer..
Donanma: Babamın ihaleyle işletmeciliğini 10 yıllığına aldığı, adını YALITUR verdiği ama 3 yılda iflasla vedalaştığımız tesis. Sahilde, denize sıfır lokanta, kafe, bardan oluşan tesis.. Liseden sonra orada çalışmaya başladım ilkin, sonradan devletimiz lisedeki stajı sigortadan saymadığı için ilk sigortalı olduğum yer. Çalışanlarını ayrı sevdim orada yaşadığım ilk iş deneyimini ayrı. Güzeldi vesselam o yıllar...
Esenköy: Muhittin dayımın pikabıyla arkada çocuklar, önde büyükler denize götürdüğü yerdir Esenköy, adı üstünde epey eser ve denizi dalgalıdır..
Fatih Caddesi: Yalova'daki sayısız kira evinden sonra, uzun yıllar oturduğumuz evin olduğu cadde. Ev banka ipoteğinden sebep gitti içindekilerle.. Gitsin(di), sağlık olsundu ama babamın da son iflası olsundu :)
Gökçedere: Bizim köyün karşısında, Termal'in diğer üstünde yer alan köy. Bizim köyün aksine, eczanesi, bankası, birden çok zincir marketi inanmazsın ama kuaförü bile olan turistik köy. Ondan sebep sanırım Termal'deki barajın adı Gökçe Barajı :(
Harbiş A Blok: Fatih Caddesindeki evimizin olduğu apartman. Nasıl güzel komşularımız vardı, ne güzel zamanlar geçirdik.
Hasanbaba: Çınarcık'ta orman içindeki Yalova'nın meşhur piknik alanı. Lisedeyken minübüs kiralayıp sınıfça pikniğe kaçtığımız mesire yeri.
İstanbul: Yalova il olduğu 1995 yılına kadar İstanbul'un bir ilçesiydi. İstanbul'a temelli gittiğim '92 yılına kadar yaşadığım bir şehir değil de bir kasabaydı. Küçük, sakin, gençlerden çok emeklilerin yaşadığı ve hatta hep emekli şehri olarak anılan bir kasaba..
Kuşku Kırtasiye: Böyleydi di mi adı? Hani şimdinin İstanbul Caddesi, eskinin Karamürsel caddesinde sağda ara sokakta, karanlık bir kırtasiye dükkanı ama kokusu müthiş. Kırtasiye kokusu bildiğin, ciğerlerine çekmeye doyulmaz..
Keçici: Biz çocukken kıyafet alınmaz, dikilirdi. Neden? Çünkü hazır giyim çok azdı. Herkes kumaş seçer, kestirir, diker ya da diktirirdi kıyafetlerini. Biz şanslıydık çünkü annem çok iyi bir terziydi. İstediğimiz kıyafetleri accayip güzel diker, çiçek gibi yapardı bizi çocukken. Gençlikte de pek havalıydı kıyafetlerimiz annemden sebep, Burda dergilerinden seçerdik modelleri. Manto bile dikerdi bize annem, ne kıymetli, ne güzeldi her diktiği..
Liman Pastanesi: Ne havalı, ne güzel bir pastaneydi. Sadece gençler "date" için buluşmazdı. Köylerden pazara gelenler de pastaneye gelir, büyük salonunda pasta yer, limonata içerlerdi.
Merdivenli: Şeref Züccaciye nin sırasında, birkaç basamakla çıkılan bir dükkan. Elişi malzemesi, ip, düğme, yün satan dükkan. Bir de oyuncak. Vitrinindeki kızılderili bebek rüyalarımı süslemişti de, annem bir türlü al(a)mamıştı hani. Sonra ne oldu? Babamın sendikadan arkadaşı Sevinç ablam aynı bebeği bana hediye getirmişti de, ben de mucizelere ilk o çocukluk çağımda inanır olmuştum.
Mendirek: Lisedeyken okul çıkışında, teypten yayılan son ses şarkılarla, sınıftan arkadaşlarla, neşe içinde yürüdüğümüz hedefteki yerdi sahilin sonundaki mendirek..
Nasip: Buraya somut değil de soyut bir kelime ekledim. Yalova tüm sevilesi yanlarıyla beraber, iş olanakları açısından nasibimizi alamadığımız bir şehir. Ve hakkını teslim edeyim, Yalova'dan temelli taşınmak zorunda kaldığımız İstanbul bana/bize hep çok cömert davrandı, birimizi bin yaptı..
Pazar Yeri: Cumartesi pazarının yeri sahilde, İDO'nun karşısında. Önceleri açık pazardı, şimdilerde kapalı. Nefistir pazarımız. Alt katı köylü pazarı, mutlaka uğranmalı, taze yeşillikler oradan alınmalı. Çocuktum, annem her pazara gittiğimizde bana o iki kapaklı kutularda satılan lahmacunlardan alırdı. Lastik gibi biraz ama çok da lezzetli. İçindeki suları akan domatesin lezzeti mis gibiydi.
Rodoplu: Balkan göçmeni bi ailenin üç katlı mağazası. Kıyafet, kumaş satan güzelim dükkan. Çok kibardı sahipleri, Yalova'nın ileri gelen ailelerindendi Rodoplu'lar..
Salih Batur Apartmanı: Bina sahibinin Almanya'da yaşadığı bu apartman 4 daireli bi binaydı, arkada bahçesi, önde iki dairenin önünde upuzun ince balkonu olan bir apartman. Çatı katının depo olarak ortak kullanıldığı, 80'de sendikacı babamın kitaplarını orada saklandığı apartman.. Melahat teyze, Düriye teyze altta, biz ve Sevim teyze üstte yıllarca çok güzel komşuluğun olduğu, kardeş bildiklerimle büyüdüğümüz, 4 haneli ama tek bir ev gibi yaşadığımız güzelim yuva..
Sezenler Pastanesi: Bu pastane iki katlıydı. Genelde üst katında genç sevgililer, liseli arkadaş grupları olurdu. Doğum günleri de burada yapılırdı. Çok severdim..
Şeref Züccaciye: Ne meşhurdu, bütün çeyizler oradan düzülürdü. İki erkek, iki kız kardeş işletirdi dükkanı. Züccaciye olsa da adında, bir eve ne lazımsa hepsi o dükkanda saklıydı. Annemler neredeyse her ihtiyacı oradan karşılardı, en çok da cam eşyalar ve porselenler kalmış aklımda. Çok zevkliydi gezmesi.
Termal: Çocukluğum. Ormanını, deresini, kaplıcalarını, teyzemin her hafta götürdüğü (şimdilerde de sıklıkla gittiğim) köylü hamamını, ormandaki meyvelerini, seralarını, metal denen minübüslerin kalktığı meydanını, ayak suyunu, mide suyunu, göz suyunu, mağaralarını, Atatürk köşkünü, her bi şeyini ayrı sevdiğim Termal.
Ticaret Lisesi: Benim okuduğum yıllarda sahilde ama bir kısmı bildiğin kumsalın içindeki okul :) Benim okulum. Paradan, sayılardan, matematikten bihaber olsam da, çok sevdiğim, içinde çok mutlu günler geçirdiğim güzel okulum.
TUFAG: Yalova'nın alameti farikalarından:) 1984'te kurulmuş, Yalova'yı hem yurt içi hem yurt dışı halk oyunları yarışmalarında temsil etmiş bir güzide kulübümüz.. Yalova'nın kurtuluş şenliklerinde her yıl yabancı ülkelerden gelen folklorcülerin rengarenk kıyafetleriyle şehrin merkezindeki gösterilerini, geçit törenlerini, güzelliklerini ve yakışıklılıklarını unutmak ne mümkün ;)
Üvezpınar: Doğduğum köy. Annemin köyü. Babamın 20'lerinin başında geldiği ve annemle evlendiği, hayata veda ettiği köy. Köy diyorum ama görenlerin "Nesi köy buranın?" dediği yer :) Oksijeni bol, manzarası deli güzel, Karadeniz kadar yemyeşil köyümüz. Üvezpınar değil de Üvezparis :)
Valinin Evi: V'den aklıma başka bi şey gelmedi :) Sahilde, çok güzel müstakil bi evdi hep valinin evi, sanırım hala öyle.
Yürüyen Köşk: Atamızın "köşk" denemeyecek kadar mütevazi, küçük köşkü. Çınar ağacının dalının kesilmesine kıyamayan Atamızın köşkün yerini kızaklarla kaydırmasıyla bilinen canım köşk..
Yalova Lisesi: Simgesi leylek olan Yalova'nın sevilesi okulu..
Zindan: Şimdiki Kocadere köyünün eski adı sanırım. Ya da bizim köyde uygun görülen adı. Çocukken duyduğum her "Zindan'a gittim, Zindan'dan geldim" cümleleriyle içim kararır, bu köyün illa ki karanlık, kasvetli, ağaçlardan gökyüzünün görünmediği ormanın içinde zindan gibi bir yer olduğunu düşünürdüm..