16 Kasım 2022 Çarşamba

ZAMAN VE "DOKUNMADAN" VE KENDİNİ TANIMAK ÜZERİNE..

 "Geçti, yine geçecek!" Böyle diye diye yaşıyorum zorlukları, fiziksel ya da manevi acıları" Kendimi buna ikna edeli uzun zaman oldu. Çünkü neden? Gerçekten geçiyor, gidiyor. Zaman denen zalim mevhum bi bu konuda pek şifalı. Bazen bir saat, bazen bir gün, bazen bir ay, bazen 40 güne varsa da illa ki tamir ediyor, iyileştiriyor, unutturuyor. Bazen unutturmasa da diplere gömüveriyor her ne ise o acıyı.. 

"Dokunmadan" pek dokundu yüreğime. Sahaftan aldığım kitapta, eski sahibinin altını çizdiği yerler, aldığı notlarla da ayrı zevkle okudum kitabı. Hiç adetim olmadığı halde ben de çizdim bazı satırların altını ama esasen kitabın baştan sona altı çizilesiydi. Kitabı okurken eş zamanlı tesadüf eden şeyler de hayrete düşürdü beni. Anlatmayacağım hiç çünkü alıp okuyun mutlaka. Sizin de ciğeriniz yansın tatlı tatlı, hem üzülüp, hem çok etkilenin hem de zenginleşin Nermin Yıldırım'ın o çok özel anlatımından, tasvirlerinden, şahane hikayesinden. Yenilerini okuyacağım, o zaman da yazarım size ama "Hayat ne acayip yahu!" dediğim bu kitabı da unutulmazlar arasına kattım bile.. Nermin Yıldırım'ı  Şebnemcim tavsiye etmişti bloğunda, ne iyi etmiş. 

Sır dediğin nedir? Benim sakladığım sır, sana söylediğimde sır olmaktan çıkar mı? Yoksa ikimiz sırdaş oluruz da, sır olmaya devam eder mi? Kitapta sır vermek, sır saklamak, sırrını sadece hak edene vermekle ilgili satırlar düşündürdü bana bunları.. Bazı sırlar haddinden fazla ağır! Acımalı, merhamet etmeli ve sadece kendine saklamalı insan sanki onları.. 

"Tembel, maymun iştahlı, beceriksiz, sabırsız"

Bunlar benim senelerce kendimi olduğuma inandırdığım sıfatlar.. Upuzun yıllar böyle olduğumu düşünürken, tembel olmadığımı (ki bu tembellik iş hayatında değil, daha çok akademik anlamda, lise yıllarından kalma bi his) yüksek lisanstan yüksek onur derecesiyle mezun olduğumda; maymun iştahlı olmadığımı sebat ettiğim, sonuna kadar tamamladığım el sanatları ve bilhassa da nazarlık tasarımlarımla vardığım noktada; beceriksiz olmadığımı, senelerce öyle olduğumun empoze edilmesine rağmen, teknolojik aletlerle barıştığım, şu son iki yılda ve tabii araba kullanma kabiliyetimin hiç de fena olmadığını gördüğümde; sabırsız olmadığımı da her muharrem ayında defalarca aşure pişirmeye başladığım senelerle birlikte anladım :) 

Ve insanın iyi ya da kötü yönleriyle kendini tanımasının, kendinin, vasıflarının, dezavantajlı yanlarının ya da yeteneklerinin farkına varıp, hayretler içinde kalmasının nasıl şahane bir şey olduğunu anlatamam. Dilerim hayat yolculuğunun çok daha başında varın siz bunun keyfine.. Kulak tıkayarak, aldırmayarak size dayatılan sıfatlara , "Bu biricik hayat benim, bu yolculuk benim, gölge etmeyin yeter." diyerek yürüyün özgürce.. 

2 yorum:

  1. Selam Esen şu an ki ruh halime anlattıkların yazdıkların iyi geldi. Ben de çıkışı olmayan bir yolda kendimi ararken buldum. Evet zamana bırakmak en iyisi. Sakin bir şekilde olayları değerlendirmek paniğe kapılmamak bu da geçecek diyebilmek. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim. Sakinlik esas kelime sanki. Usulca beklemek; geçecek, geçiyor ve geçti gitti diyerek.. Çok sevgiler..

      Sil

Yazın bi, lütfen yazın yaaa, merak ediyorum ne düşünüyosunuz ;)
Yorumunuz çıksın istiyorsanız eğer:
Blog sahibi değilseniz adı/url seçeneğini seçip ad kısmına adınızı yazın url kısmını boş bırakın, yorumunuzu postalayın, aksi takdirde, çok istememe rağmen gelemiyor yorumlarınız :)

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.