24 Ocak 2013 Perşembe

GELİYOORRRRR: HAPPILY EVER AFTER SEVGİLİ OKUR :)

Azcık bana da hak verin ama, size söz verdim tamamlayıp göstericem son eserimi diye ama birazcık geciktim diye, mail kutumu çökertmeyin, tıklanma rekorlarıyla sosyal medyaya düşürmeyin lütfen beni! "N'oldu, nerde kaldı son şaheserin, hadi ama" diye sıkıştırmayın da lütfen :( Zaten evli ve iki çocuklu ve de çalışan bir kadın olarak meşguliyetlerim boyumu aşmış vaziyette, bir de siz üstüme gelmeyin, her gün girip girip bloğumu tıklıyosunuz, yeni post ekledim mi,  "Happily Ever After" noldu, hani Elif'in kokinası diye diye, ayıptır söylemesi  sırf bu sebepten 39.000'e yaklaştırmışsınız tıklanma sayısını :)))
E buyrun öyleyse, sözümü tutuyorum ben veeee huzurlarınızda:


Ben sözümü tuttum arkadaşlar afacan, serseri bir yazı karakteriyle de yazdım yazımı güzelce, içinde havayi şimşekler çakan kırmızı kalbi de oturttum ama keşke gerçeğini görseydiniz de o ışıklar yanan kalbe vurulsaydınız :)) Elbette kalbi örnektekiyle birebir yapmadım, doğaçlama oldu biraz, içindeki renkler, şekiller "kafa nereye ben oraya" oldu, öbür türlü yani örneğe sadık kalarak yapmaya çalışsaydım bu gece bu posttan mahrum kalırdın sevgili okur, naber ;)
Şimdi sizden yardım istiyorum, şöyle ki, bu deseni aslında kaynakta olduğu şekilde, kumaş pano yapıp, içine hafif elyaf da koyup öyle asılacak şekle sokayım demiştim ama bu kırmızı kasnak da çok yakışmadı mı? Ne diyosun sevgili okur, azcık yüksek sesle, duyamadım? 
a) Kasnakta
b) Çerçeveci marifetiyle çerçevelenerek
c) Kumaş pano şeklinde
d) Senin fikrin???



Söz vermiştim önce onu tamamlayacağıma, bırak söz vermeyi bir de sözümden dön(e)meme garantisi olarak da blogdan ilan etmiştim ya hani Elif'in kokinasını, işte bu minicik pano da nihayete erdi aylar sonra :) O minik kırmızıların içinde de var ki o kırmızı parlak ipten, görebildiniz mi bilmem, göremedinizse bize gelsenize bi, bi asıllarına baksanıza ;)

SEVGİLERLE SEVGİLİ OKUR
CUMAMIZ MUBAREK OLSUN, 
GÜZELİM CUMA AŞKINA BÜTÜN ÇOCUKLARIMIZIN KARNESİ, ON NUMARA BEŞ YILDIZ OLSUN :) 

22 Ocak 2013 Salı

KABUL! DENGESİZİN TEKİYİM ;)

Ne oluyor orada, sokak kapısının önünde bir hareket, hemen olay yerine intikal edeyim. Amanin babam montunu giymiş usul usul kaçmaya hazırlanıyor! Dünyanın sonu mu gelmiş ne, babam beni almadan nereye gidiyor böyle??? Anne bişeyler yap, deliricem, çok canım yanıyor, beni nasıl bırakır da gider :(( En iyisi ben bu can acımı annemin canını yakarak gidereyim, ama kıyafetlerden olmaz ki, şu tişörtünün altından sokayım elimi de belinden cimcikleyeyim her zaman yaptığım gibi, ağlayarak yaparsam bunu belki daha çok işe yarar! Yaygarayı çok güzel becerebiliyorum ama bir de şu gözyaşlarımı zamanında akıtabilsem, bu konu üstünde daha çok çalışmam lazım galiba! O da ne, doğru mu duydum, şükür işe yaradı: "Tamam, tamam giyin üstünü, götüreyim bari, kıyameti kopardın be oğlum! :)))) Yaşasın!!! Ama saniyeler içinde nasıl değiştireyim ruh halimi, çok üzgündüm ama şimdi de çıldıracak kadar mutluyum, nasıl anlatayım bunu anneme peki, demin yaptığım rezillikler için nasıl özür dileyeyim  :( Hah, buldum, annem eğilince ayakkabılarımı giydirmek için, ellerimin arasına alayım yüzünü, komik yapayım suratımı, güleyim,  olmadı galiba, e o zaman öpeyim öpeyim, bi yandan da el sallayayım, hah yumuşadı sanki biraz, el sallıyo bana! E anne yüreği bu, anca bu kadar dayanabildi :)
Çok dengesizim kabul ediyorum ama bu benim suçum mu,  genetik mirastır bu belki de, kimbilir :)))

Fotoğrafım için Zehra Teyze'me bi alkış!!!

21 Ocak 2013 Pazartesi

MİNİK, MİNİCİK ŞEYLER...

Hafta sonundan bize kalanları göstereyim mi size, neler yaptığımı, küçük minicik şeyler bunlar, iki güne sığdırdım ikisini, biri altın kesesi, biri de kitap ayracı ;) Diğer pano kaldı tamamlanacak, "Happily Ever After" panosu ama öncesinde Elif'in minicik panosunu bitirmem lazım, çok ayıp ettim ablama çoook, telafi için aşağıdaki gibi bir kitap ayracı yapıcam ona da tez zamanda (Valla yapıcam Elif yaaa, inan bana, kitap ayracı ne ki, dünyaları yaparım ben sana, sen yeter ki iste şekerim ;) )

ETAMİN KESE
Etaminden keseler yapmayı çok seviyorum, çabucak bitiyor çünkü,  zevkle işliyorum, çıtır çıtır desenlerle, güzelim renklerle, aşkla işliyorum ;)
Bu gördüğünüz etamin şerit halinde satılıyor, kenarları da oyalı üstelik ;)  Çok pratik, bir metre kadar aldım, üç tane daha kese çıkar kalan parçadan, bakalım onlar nasıl olacak ;)



"Keçe ve Etaminden Mütevellit Kitap Ayracı"
Dedim ki "Bu seferki ayraç farklı olsun", dedi ki, "E keçeyle birlikte olsun" Dedim ki, "Nasıl yani?"
Dedi ki, "E uydurursun sen, düşün bişeyler"  Dedim ki "Hiç öyle örnek de görmedim ama deneyelim bakalım ;)" "Yaparsın sen yaparsın" (Hah işte böyle şeylerle gel bana iç sesim, motive et, aşka getirecek laflar et!)
Uydurdum velhasıl iç sesime kulak vererek ve çok zevkle yaptım, çok da beğendim ayıptır söylemesi ;) Düsturum "Kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun" En bi kalın keçeyi kullandım, ortasına pencere açtım (kabul azcık yamuk kesebildim keçeyi :(  (Allahaşkına söyleyin hangi kul yapısı iş mükemmel ki, mükemmellik doğada, tüm yaradılmış canlılarda, kul yapısı olan herşey azcık kusurlu bence, tıpkı benimkiler gibi ;) )
 
 
 
Yakından bakalım desenimize... Böyle minik minik çiçek desenlerini çok seviyorum, çok kibarlar çünkü, çok tatlılar çünkü, çok sevilesiler çünkü ;)
 
 
Eserlere toplu bir bakış ;)



**********************
 
Bi de anne olacaksın, çocukların haline bak, kuru ekmeğe muhtaç kalmış mahsuncuklar, vah vah...
 

Son moda gözlüklerimiz, çok havalıyız çoook...
 
BONUS:
(rahmetle...)
 
 

17 Ocak 2013 Perşembe

BAK SEN ŞU BÜCÜRE-2 VE NEHİR'DEN İNCİLER-TOMBUL BİR KUŞ EŞLİĞİNDE...

 
 
Mutfakta bulaşık makinasını boşaltıyorum (ne sinir bir iş di mi, yani şükür var ama yine de boşaltmasını sevmiyorum ben-ama geçenlerde bir mucize oldu, elimi attım makinayı boşaltayım diye asık bir suratla, amanin o da ne, bir de ne göreyim makina boşalmamış mı, bayramım oldu o gün :)) )
 Ali Deniz'in çantamdan bulduğu ıslak mendili açmış vermişim az önce, bayılıyor ıslak mendille oynamaya çünkü, sehpayı temizliyor aklı sıra ama camını berbat ediyor, leke leke yapıyor, neyse işte, sehpa silme operasyonundadır diye umursamıyorum hiç ama ben makinayı boşaltırken gelip gidip bacağımdan öpüyor beni (e seviyesi oraya denk geliyor çünkü) şüphelenmiyorum, masum bir sevgi gösterisi sanıyorum, işime bakıyorum ben, bir an önce bitsin diye :) Sonra bir musluk sesi, ellerini yıkıyor sanıyorum, yıkasın zararı yok diyorum içimden, sonra bir bacağa öpücük daha, o sırada elindeki ıslak mendilin ıslaklığı dışında sularını akıtacak kadar sırılsıklam olduğunu görüyorum ve aniden şimşekler çakıyor beynimde, ne yıkadı bu çocuk bununla yav! Gidiyoruz suları akıta akıta salona Ali Deniz bücürüyle! Gitmez olaydım, film izlediği  küçük bir dvd oynatıcısı var, ablasından miras, onu yıkamış meğer deminden beri, ıslak değil de duş aldırılmış gibi makine :(( Sildim hemen, sonra da saç kurutmayla operasyon ;) Önce çalışmadı ama akşama doğru  yavaş yavaş kendine gelmeye başladı ve çalıştı Allahtan da babasının cep telefonundan kalma sinir bozukluğunun artmasına sebep olmadı. ANAFİKİR: Çocuğun seni lüzumsuz yere öpüp, sevgi gösterilerinde bulunuyorsa bunun altından mutlaka bir mikropluk çıkacaktır.
 
**********
"Anne hani geçen gün seni çok üzdüm ya (Bkz: KALP SIZISI) işte onların hiçbirini isteyerek söylemedim..."
"Niye söyledin peki kızım, söyleme o zaman böyle şeyler"
"Anne napiyim yaa, ağzımdan çıkanları kulağım duymuyor" :))
(Ah be güzel kızım, çok haklısın "Benim herşeyim babama benziyor" demekle, sahiden de benziyor :))
 
 
 
 Meraktasınız biliyorum e o yüzden de buyrun tombul kuşu görün istedim :)
 
Çok şeker di mi, sıra geldi kocaman kırmızı kalbimize ;)
Heyecanı mı kalmıyor böyle taksit taksit gösterince, e napiyim sabırsızın tekiyim :)
 
Bizimkiler yeni yataklarında Sinoks, Minoks ve Aslancık... Nehir bunları bu çantaya yerleştirmiş ki, sömestr tatilinde köye gidince yalnızlık çekmesinler, böyle çantada onları da kolaylıkla taşırmış :))
Bunları böyle uykuya hazır görünce de ninni söyleyesim geldi ;)
Nehir üç yaşında falan, yaz tatilinde köydeyiz, babam da her günkü öğle uykusuna yatmak üzere, Nehir yok, Nehir nerde??? Aaa, Nehir dedesinin uyuduğu odada, oturmuş  başucuna ninni söylüyor ama nasıl büyük bir ciddiyetle. E ne yapsın kuzum, dedesi demiş ki "Nehir ben şimdi uyuycam, sen de burda otur bana ninni söyle!" Dedesi istemiş, eli mahkum ;) "Dandini dandini dastana....." :))) Çok ama çok gülmüştüm, o  manzaraya, hala da gülümserim anımsadıkça...
 
 
 
Dün öğlen vakti Ortaköy'de, kumpir aşkına ;))


16 Ocak 2013 Çarşamba

HAPPILY EVER AFTER...

Gördüğünüz üzere son güzide çalışmam epey ilerledi, aslında her an ama her an bu işi düşünüyorum, hatta diyorum ki kendi kendime "Bir gün boyunca bir kafede oturup bunu işlesem ama şöyle havalı bir kafede, geniş ve rahat koltukları olan, sıcacık, güzel müzikli bir kafede, Cafe London'da mesela, arada çay içsem, pasta yesem,  etaminimi doyasıya işlesem, ipliklerim saçılsa, garsonlar "Hiç dert etmeyin efendim, siz sanatınıza yoğunlaşın, dökülen -saçılanları biz hallederiz, başka bir dileğiniz varsa sakın çekinmeyin siz sanatçılara hizmet bizim için şereftir." dese... :))) 
O gördüğünüz iplikler kimin ağzında olacak biliyor musunuz, güzelim bir kuşun ;)
Parıltılı kırmızı ip aldım, evde de sarı simli ip var (Sim sever can arkadaşa bi selam göndereyim), bunları da katayım bu örneğin içinde bir yerlere dedim, siz burdan bakınca görmüyorsunuz ama o büyük kırmızı kalbin içinde kırmızı havai şimşekler patlıyor :) (Bildiniz tabii havayi şimşek Nehir'in lafı)


Kaynak için: Bu bloğa bir bakın ama bütün modellere bir bakın bence, hem çok zarif hem de çok basit işlemeler var ;) 

Sonra kuşun üstünde de kırmızılı-turunculu ve yine havayi şimşekli  kocaman bir kalp yerleşecek, bir de yazısı olacak bu panonun, diyecek ki "Happily Ever After" orjinalinde başka birşey yazıyordu ama bu cümlenin müziği çok hoşuma gittiği için bunu seçtim (Yok tabii gerçek bir müziği, müzikli bir cümle demek istedim ama siz anlamıştınız ki zaten onu)
"Sonsuza dek mutlu" yaşasın diye güzel arkadaşım, öyle bir mesaj yazmak istedim...
Bu karede de şimdi yaptığım işe ek olarak akşam büyük bir heyecanla başladığım kese var (çok güzel olacak çoook), sonra bir de Elif'e te yılbaşından önce söz verdiğim ama yanlış yaptığım için (dalın sapını ters yöne baktırmışım) soğuyup bıraktığım minik pırnal pano var, içimde hepsini aynı yapma isteği de var ayrıca, ruhumun açgözlülüğünün bir kanıtıdır bu kare, iyi bakın ;)


15 Ocak 2013 Salı

CE-VAP-LI-YO-RUM


Selcenciğim (Deli İşi Bunlar) beni mimlemiş, zevkle yanıtladım:
1. Şu an olsa çok sevinirim.
Ali Deniz olsa çok sevinirim, çok sarılırım, çok öperim, beni bir tırmalayıp, ardından bir sevmelerine hiç ses çıkarmam, sarılır çok sarılır, özür dilerim annecim derim.2. Şimdi orada olmak vardı.
Ihlamurda olmak vardı, dağda, çocukken gittiğimiz,  Haziran ayı başlarında cümbür cemaat  ıhlamur toplamaya gittiğimiz, "Aya kumbili yen" "İya geçveyi yen" diye diye dağ bayır gezdiğimiz,  ıhlamurları toptan almaya tüccar geldiğinde köye, az para verdi ve annemizin vereceği bize düşen pay azaldı diye sinirlendiğimiz, bütün derdimizin bu olduğu, çocuk olduğumuz o zamanlarda olmak vardı...

3. Ah nerede o eski günler... Sahi insanlar geçmişe neden özlem duyarlar?İnsanlar neden geçmişe özlem duyarlar bilmem ama benim için geçmişe özlem, daha birarada olmak, daha yakın olmak, ekrandan değil de yüzyüze hatır sorup, sohbet etmek, resimlere, günlüklere ekrandan değil de fiziksel olarak elimizde tutup bakmak, yorum yapmak, güldüğümüzü-ağladığımızı soğuk ekranın değil de karşımızdakinin gördüğü zamanlar demek... Mektup beklemek, kartpostal beklemek, hasret çekmek demek...
Eski günlerde çocuk olmak, çocuk kalmak demek, çocukluk tasasızlık, mızmızlık, azcık şımarıklık, sorumsuzluk vs. demek...

 4. Neleri özlüyorum.
Bakınız bir üst satır, bir de çocukken yaşadığımız Termal'i ve köyü özlüyorum, dağda bayırda, ormanda gezmeyi, rastladığımız kocayemişlerin, böğürtlenlerin en güzellerini toplamayı özlüyorum... Bir de çocukken ki hamamları, cümbür cemaat gittiğimiz, paklandığımız, teyzemin her hafta aksatmadan götürdüğü hamam sefalarını..

Büyüyünce de tek başıma sinemaya gittiğim zamanları, zaman kısıtlaması olmadan gezmelerimi, sınırsızca, sorumsuzca tükettiğim günleri özlüyorum...
5. Çok severim.
Etamini vallahi de billahi de çok severim, keçeyi de severim ama etamin kadar değil...

6. Nefret ederim
Saygısız insanlardan nefret ederim, yere tükürenlerden ve  sokakları babasının çöplüğü zannedenlerden daha da bi...

7. Bugünlerde çok dinledim.
Balkan türkülerini çok dinledim, Sezen Aksu'yu da, sonra bir de Kardeş Türküler'i...

8. Şimdiki ruh halim..
Anlatmayayım şimdi, sizi de karartmayayım, numara yapayım ben şimdi size ama siz de mutlaka yiyin ;) Çok neşeliyim, çok mutluyum, fevkaladenin fevkinin fevkinin de fevkindeyim :)

13 Ocak 2013 Pazar

HAFTA SONU- NAPOLYON TATLISI EŞLİĞİNDE ;)






Bayıldım bu fotoğrafa :))) Hafta sonu tatili bitti, sizin ruh haliniz de böyle mi bilmem :))
Gelelim "Geleneksel Hafta Sonu Muhasebesi"ne ;)
Bu hafta sonu bir tatlı denedim, bence lezzet itibariyle "iyi" görünüş itibariyle "Geliştirilmeli" (Bu da "zayıf"ın yeni jenerasyondaki evrilmiş hali galiba)
Lezzeti iyi dedim ama bu yalnız benim fikrim değil arkadaşlar, denendi, test edildi, onaylandı lezzeti :)
Vereyim mi tarifini, şimdi tam bu cümleyi okuduğunda Aysel diyecek ki "Benim tatlım bu" Ama hayırrrrr senin tatlın değil bu Aysel, sakın sakın sakın, bu sıradan bir "Yufkalı tavukgöğsü tatlısı" değil... Bunun adı daha havalı- ama unuttum adını yav, neydi Nursun hanımcım bunun adı yaaa, Napoli miydi, Milano muydu, ama kesin şehir adıydı di mi???
Her neyse o dolaylardan bi ismi var işte bu tatlının, Ayselcim senin tatlın sana, benim tatlım bana şekerim :)))

Esasen bu tatlının şekli bu değil, geçen hafta Aysel'in bize getirdiği haliyle, baya bildiğin kare kare bir tatlıydı, bizimki niyeyse gevşeyiverdi tabakta :)  Görselsiz de olmazdı bu tarif di mi, o yüzden bu seferlik affedin beni ;)
Önce fırına bir adet yufka atıyoruz ki kızarsın, yufkayı mümkünse ortadan ikiye bölüp, iki ayrı tepsiyle kızartıyoruz (Ben aynı tepsiye iki yarım yufkayı üstüste koydum, aklımca tilkilik yapıp ama yapışmışlardı çıkınca :(
Sonra 1 bardak un, bir bardak toz şeker ve bir litre sütü pişiriyoruz, pişmesine az kala da bir çay bardağı nişastayı ekliyoruz, azcık da katı yağ ekliyoruz.  Bunları bi pişirmeden önce, bir de pişirdikten sonra mikserle çırpıyoruz, piştikten sonra 1 bardak soğuk sütle hazırladığımız bir paket krem şantiyle birleştirip tekrar çırpıyoruz...
Yufkanın bir parçasını kullanacağımız tepsi-borcam her neyse ona döşüyoruz, üstüne muhallebinin yarısını koyuyoruz, yufkanın yarısını (azcık tırtıklayın ama üstü için) üstüne tekrar kalan muhallebi, en üstüne tırtıklanmış yufka ve ceviz-fındık içi vs... Hepsi bu, soğuyunca da afiyetle yiyoruz.  Çok sevdik biz bu tatlıyı ama sadece biz değil, bugün gelen güzide misafirlerimiz de çok sevdi ;)
Sağol Aysel'cim, tamam tatlı senin tatlın değil artık ama yine de tatlının altyapısı için sağol :)

Şu ortadaki ikramlık tabak sizin için, uzanıp dilediğinizi alın lütfen ama diğerlerine sakın dokunmayın, onlar benim :)) Haa sakın bizim memlekette aramayın benzerlerini, bulamazsınız, taaa yaban ellerden geldiler bize :)))
Bin teşekkür getiren gönlü ummanlar kadar zengin can arkadaşa :)

Azcık da fotoğraflar konuşsun şimdi....
"Babam beni bakkala götürüyor, ablamın şapkasını da iyi ki saklamış annem, çok yakıştı, çoook "

"Anneye selam, oyuna devam"

"Annem yokken dolaptan buldum bu güzel şeyi, geçen günkü tatlı teyzeler hediye getirmişti, Şimdi bi inceleyeyim bakalım ne  yapabilirim bununla!



Cuma günü Fatih'in doğum gününde yine Zehra'nın çektiği anne-kız resmimiz, Zehra bundan gayrı bizim resmi fotoğrafçımız. Pardon sanat danışmanımız demeliydim :)))


BU DA BONUSUMUZ: 
(Bu çok seneler evvel Elif sayesinde duyduğum, ezberlediğim çok güzel bir türkü, hepinize ama en çok da  yazımızın içinde geçen can arkadaşıma olsun ;)
http://www.youtube.com/watch?v=UC1GNhxmLg0&feature=share

11 Ocak 2013 Cuma

AZCIK YEMEK, AZCIK KEÇE, AZCIK SAHLEP, AZCIK ETAMİN, AZCIK ALOŞ :)

 

Ne var bu yoğurdun altında? Mantı değil, makarna değil, pilav değil ;) Bu yoğurdun altında yumurta var sevgili okur!
Bu ÇILBIR, tadından yenmeyen güzelim çılbır bu, hani kocanız biten nakışlı dolmanın ardından ya da yaptığınız zahmetli bir yemeğin ardından soracak ya size "Hanım hanım bugün hangi şahane yemeği yaptın?" diye. Siz de o vakit diyeceksiniz ki "Adam adam, ömrüm mutfakta yemek yapmakla, sizi doyurmakla geçti! Bugün yemeğe ayıracağım vakti hobilerime ayırdım, buyrun bakalım size de 5 dakkada ÇILBIR yapıverdim." :)))
Bişey demez ki koca kişisi, hiçbişeycik demez, hem böyle güzel yemeğe can kurban, bunu bulamayanlar var adam :))
Şöyle yapıyoruz, kişi başı en az ikişer yumurtayı, geniş bir sahanda kaynayan suya kırıveriyoruz (amman sarıları dağılmasın) Sonra o usul usul kısık ateşte kaynarken-tuzunu da eklediniz di mi- biz bir yandan yoğurdu sarmısakla (sarmısaksız olmaz, çok rica ediyorum yani!) hemhal ediyoruz. Pişti mi iyice yumurtalar, delikli kevgirle hooop servis tabağına, sonra üstüne bir güzel bol bol yoğurt döküyoruz... Asıl önemli mevzuya geldik şimdi, burda biraz özen ve yaratıcılık istiyorum sevgili okur, sosunu hazırlıyoruz, ben tereyağına ev salçası (Teşekkürler Gönül'ün kayınvalidesi) pul biber ve sumak ekledim, onlar tereyağında hafif kavrulunca da yoğurdun üstüne cozur cozur döktüm en üstüne de bir güzel nane, mis oldu mis (farkındasınız di mi zahmetli-kolay ne yaparsam yapayım misss oluyor :)) )
Siz artık gönlünüz ne çekerse onu koyun üstüne ve o baharatların bir yumurtayı nasıl da şahane yaptığını kendiniz tecrübe edin lütfen :) İşte bu yemekten çaldığınız vakit de size, çocuklarla oynama, biraz daha etamin, azcık daha keçe, şekerleme ya da paşa gönlünüz ne istiyorsa o olarak geri dönüyor...

 
Yine mi dediniz di mi, yine mi mantar ev, evet yine ama bunu size göstermek için yapmadım, bunu kime gösteriyorum biliyor musunuz, o çok bilmiş, kötü kalpli BİR DOST'a, hani demişti ya "Yaratıcılık yok diye! İşte şimdi gösteriyorum çatıdaki karları... 
 

Ve kalbin üstündeki uğur böcüğünü, gör bakalım yaratıcılık var mı yok mu :p
Bu da sana KAPAK OLSUN bir dost...
(Evet Ela'cım bu güzel kırmızı mantar ev senin ;) )
 
Canım aynam benim, Allah senin yokluğunu göstermesin, çok lazımsın bana çoook..... Ruhumun tecellisisin sen güzel ayna, renkli, karmançorman, bayram yeri gibi....


Keçelerle bu kadar muhabbet, canım etaminimi bana küsecek duruma getirdi :(  E ben de çok özledim kendilerini, başlayalım yeniden çarpılara bismillah diyerek, çabucak bitmesini dileyerek... Keçeler bir kenarda sıralarını beklesinler ;) 
Nakışım tamamlandığında bakalım kasnağın içi ne söyleyecek bize, bakalım son halini beğenecek misiniz...
Gece olmuş, hayret çocukların ikisi de 23.00 itibariyle uykuda, koca kişisiyle bir güzel sahlep keyfi, bol tarçınlı,   zarif fincanlarla...



Aloş geldi bize, sık sık geliyor zaten, Nehir'lerin sınıfının meşhur ALOŞ'u bu gördüğünüz sevimli ayıcık, Nehir buna da canlı muamelesi yapıyor, geçen karda, Nehir'e kartopu atarken, elindeki Aloş'a isapet ettirmişim de burnu kırılmış, tüh tüh... Geceleri güzelce örtüyor üstünü, sabah kalkınca önce ona günaydın, yemek yerken bir kaşık da ona ;) Anne Aloş'a da iyi geceler desene.....
 

8 Ocak 2013 Salı

KALP SIZISI...

Gardrobunun önüne oturmuş, çekmiş kucağına fotoğraf kutusunu, bana her küstüğünde yaptığı gibi yine, ikizimizin birlikte olduğu eski fotoğrafları seçiyor,  bir yandan da ağlıyor...
"Ben o eski annemi geri istiyorum" "Hani nerde benim o eski annem" Aynen böyle söyledi, kalbime bi bıçak saplandı o anda, bıçak döndü durdu kalbimin içinde sonra, boydan boya çizildi kalbim, en derininden, en kanatanından...
"Şu çocuk geldikten sonra böyle oldu" "Hep onunla ilgileniyosun, beni eskisi kadar sevmiyosun" dedi... Kalakaldım, bişey diyemedim, baktım yüzüne, ağlamaya başladım usul usul, sessizce. Ben böyle aniden, o hiç beklemezken ağlayınca  şaşırdı bi, durdu, sarıldı bana, dedim ki "Hiç olur mu kızım, ben seni her zamanki gibi çok seviyorum annecim" "Sen benim canımın içisin" dedim, birlikte ağladık bir müddet...
Sonra barıştı, sarıldı, çok sarıldı, "Özür dilerim annecim, bir daha böyle şeyler söylemiycem" dedi...
O sırada kapı çaldı, kapıya giderken sildi gözlerini, "Sen de sil anne, babama da sakın söyleme bunları" Söylemedik elbet, anne-kız sırlarımızın olduğu kutuya koyup, sıkı sıkı da kilitledik...
Neden mi oldu peki bütün bunlar, keman çalıyordu, ben de bir yandan onu dinliyordum ama dalmışım bi an, parçası bitmiş de ben ona "Aferin benim kızıma, çok güzel çaldın" dememişim...

Demeliydim ama çok seviyorum seni be güzel kızım, çoook, dünyalar kadar hem de...


BAK SEN ŞU BÜCÜRE!

Ah be çocuğum ne vardı öyle babanın telefonunu araba gibi parkeye sürtecek, her tarafını çizik içinde bırakacak, bari ekran tarafı olmasaydı :( Evdeki arabaları sürteceksin yere, hani o yüzüne bakmadığın arabalarını, atıp fırlatmakla meşgul olduğun, olmadı tekmelediğin o arabalar var ya onlar yerde sürtülür annecim, babanın telefonu değil :(
Onca fırça yedin iyi mi oldu şimdi, ben o fırçaları anladığından hiç emin değilim ama baban gayet iyi  anladığından emin, süt dökmüş kediye dönmüşsün :( Konuşabilseydin keşke, belki bize anlatırdın bu çok sakıncalı hareketinin sebebini ya da baban sana kızarken hissettiklerini, der miydin acaba "Keşke annem yanıma olsaydı şu anda" diye -ki ablana göre de böyle sıkıntılı durumlarda bizi yani ablanı ve beni yanında istermişsin ;)
Yapma annecim bi daha, gizlice, sandalyelerin tepesinden uzanıp dolabın üstünden babanın telefonunu alma, bize sormadan telefonları uçak moduna da alma, sabahın köründe, gecenin bi yarısında milleti arayıp rezil de etme bizi :( Bunların hiçbirini yapma ama en çok da araba gibi sürtme yerlerde babanın telefonunu, kalbine indirme e mi kuzum?
Aşağıdaki resimde nasıl da masumsun oysa, yetiştirmeyi bilemedik mi seni, terbiye veremedik mi sana kuzum, hadi annem, akıllı uslu bi çocuk ol sen e mi?
Öperim annem...


Yok yaaa, hiç de masum bir bakış değil bu, ""Ben bi büyüyeyim de siz görün" bakışı gibi....

6 Ocak 2013 Pazar

BU MUDUR? E BENCE BU'DUR ;)



Ve uzunnn meşakkatli bir yolun sonuna geldim arkadaşlar, geldiğim nokta aşağıda yorumlarınıza sunulmuştur. Evet yaa, mantar ev konusunda gelip gelebileceğim son nokta budur! Her ne kadar, bizim kuzuların tedavi öncesi gözlerine benzese de evimin gözleri ben çok sevdim bu şehla mantar evi :) Kırmızının farkını bir kez daha gördünüz di mi arkadaşlar, hep birlikte bir kez daha şahit olduk mu bu güzelim rengin enerjisine, öyleyse ne diyoruz "Üç kuruş fazla olsun, KIRMIZI olsun" :)


Dikkatli bakın bi, dikişlerde herhangi bir falso yok! Neden, çünkü bu işin gerçek sahibi, sevgili arkadaşım Mehtap Abla, bana bizzat gösterdi nasıl dikmem gerektiğini, inceliklerini de öğreterek, ki ben biliyorum öğretmek, öğretebilmek  büyük meziyet, bildiklerini kendine saklamamak, paylaşmak kardeşçe, ilk teşekkür ona, bu kadarı  için değil ama herşey için :)

Evin penceresindeki yıldızları gördünüz mü, o pencerelere düşen yıldızlar için de bir teşekkür Sevgili arkadaşım Nursun Hanıma ;)
E bütün bu yaptıklarıma bir de görmeyi ve yorumlamayı bilen bir güzel göz lazım ki o da Sevgili arkadaşım Nurdan Hanım, üçüncü teşekkür de ona :)

"Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak ülkelerden birinde Ayten-Nurten-Gülten adında üçüz kızlar yaşarmış, bu kızlar çok iyi anlaşan çok tatlı kızlarmış" "Anne bu seferkinin konusu ne olsun" "Bilmem, ne olsun kızım sen söyle" "Kardeşini kıskanmak olsun" Bizim uyku öncesi hikayelerimiz böyle hikayeler, Nehir hanım bu üçüzlere bir de abla çıkardı, "Ablaları varmış bi de anne, "Sulten" :))) E böyle üçüzlere anca böyle isimli bi abla yakışırdı di mi ;) İşte bu mantar ev bu hikayedeki ev olsun, böyle şirin, böyle sıcak...
*********
Gece gece yormayayım sizi, sıkılıyorsunuz bazen di mi upuzun anlatınca, biri bana sık sık "DUR" demeli, yoksa tutamıyorum kendimi, sayfalarca anlatabilirim, belki lüzumlu, belki lüzumsuz ama mutlaka anlatabilirim ;)
Gelelim bu hafta sonunun  nakışına, bildiğimiz nakış değil bu ama :) Size bir tarif vermiştim "NAKIŞLI DOLMA", bu akşam yine bu dolmadan yaptım ama zor tutuyorum kendimi yeminle bütün tencereyi bitirmemek için...
Sizin için bir fotoğrafını da çektim ama diyeceğim o ki, bu dolmanın püf noktası, nakışı, yani etli dolmayı isterseniz bildiğiniz usül pişirin, pişirdikten sonra üstüne bu sosu dökün, çok rica ediyorum yapın bunu, azcık hukukumuz varsa bi deneyin :) "Bütün tencerem ziyan olmasın, belki bişeye benzemiyordur" derseniz de ufak bir tabakta deneyin, mutlaka deneyin, çok hoş bir tadı oluyor dolmanın, pişman olmayacağınıza yüzde binbeşyüz garanti benden :)

AFİYET BAL ŞEKER OLSUN ;)

HAMİŞ: Yahu nedir sınavda saydırmaca anlamadım ki, saf mısın kızım sen, şıklar beş olduktan sonra, "a" ile başlayıp "e" ile bittikten sonra her takıldığında "o mo karado"ya ne gerek var, hepsinde çıkan "c" şıkkı işte :))) Zahmet etme sen, yekten işaretle "c"leri :))

5 Ocak 2013 Cumartesi

O-MO KARA DO'nun REYKİYLE BAĞLANTISI :)

O mo kara do, sime sime sime do, la pa tika la pa ti ka bil men do ele san do, bir ce ket, bir pal to


biliyo musunuz bu saymacayı, bilmeyenler için böyle hece hece yazdım ki, her hece de parmak saymaya devam edecek şekilde öğrensinler :)))
Ben sık sık kullanırım bunu, kararsız bir teraziyim ya hani, karar vermeme yardımcı araçlardan biri de bu güzelim saydırmaca. Bu sabah yine kullandım, sınavda, bazen iki şık arasında karar vermek için, bazen de beş şık arasında :)) Evet valla, beş şıkın beşi de aynı yakınlıkta gelir mi insana, beşini de işaretleyesim gelince, beşi de  "Beni seç abla, beni seç" diye bas bas bağırınca, ben de saydırdım habire, toplamda sanırım 10 soruda saydım durdum içimden, çok umutluyum ama bakalım ;) En az %80'i doğru çıkmıştır bu yöntemle (lütfen çıksın Allahım!) çıkmazsa artık normal insanlar gibi ders çalışma yöntemini seçmem lazım :( Ya da AÖF beni yani güzide bir öğrencisini kaybedecek :) 
Ya da Elif'e daha çok baskı yapsam, "Yahu bırak artık millete Reiki (R2 mi yazılır, reyki mi desem, nedir bunun doğrusu!) göndermeyi de, bütün hepsini- ne varsa stokta tamamını bana yolla, bütün kanalları açtım, büyük bir açgözlülükle bekliyorum, yolla ki sınavların anasını ağlatayım" desem. Yollar da valla, bi senedir falan yapıyo reykiyi, hiç bıkmadan usanmadan, yakın çevresinden başlayıp, taaa Van'daki ihtiyaç sahibi birine kadar cümle aleme hem de :)) 
İlk öğrendiği zamanlarda köydeyiz, manzara şu: Akşam vakti, annem uzanmış koltukta, belinden şikayet edip duruyo, Elif hemen apartta "Ya sana reyki yapayım anne dur, hemen geçer" Annem "Kızım onunla olacak şey mi bu, dinlenmeyle geçer, fıtık var!" Elif kararlı, inatla yolluyo enerjilerini ama çok somut bi değişiklik yok annemde, bi mucize gerçekleş(e)medi gibi :))) 
Ben ayağımı vurdum sandalyenin kenarına, ama feciii parmakları ayrılır gibi vurur ya hani insan, yıldızları sayar ya hani, hani beyni ile kalbi ayağının serçe parmağı oluverir ya bir anda, işte tam öyle. Ağlamak üzereyim acıdan, Elif  "Aaa, gel hemen uzat ayağını, çıkar çorabını bi reyki sana da!" Amaninnn, nasıl oldu yahu, geçti gibi ağrı.  Bilemedim yani, faydalı bişeydir mutlaka ama hani kesin söyleyebileceğim bir zararı olmadığı kanaati hasıl oldu bende :) Şimdilerde başım ağrıdı, zırrrr Elif, çocuk ateşlendi zırrrr Elif, önemli bişey bekliyorum bi gelişme gibi, bi güzel şey gibi zırrrrr hadi onda da Elif :))) Ben atladım diyelim aramayı, o anda aklıma gelmedi, Elif de bir fırça, sormayın gitsin "Kızım niye aramadın, saat kaç olursa olsun ara diyorum sana, ben reyki gönderirdim hemen, zaten gece daha iyi oluyo enerji akışı, gece 11'den sabah bilmem kaça kadar"(o biliyo da ben diyemedim şimdi!) Yuh be kızım, işin gücün yok gece yat uyu, hiç mi üşenmiyosun sen, sen kimin ablasının, sen bunlara böyle iştahla dalarken bende bunların bir kırıntısı bile niye olamamış, niye kuzey ve güney kutbu kadar zıtız bu konularda, hayret ki ne hayret!
Köyde yaz tatilinde Elif böyle reykiye sarmışken, sürekli bir enerji transferiyle meşgulken, meğer Nehir hanım da öğrenmiş teyzesinden usulünü ya da el almış diyeyim :))) Geldik İstanbul'a, boynumun çok ağrıdığı bi anda, uzatıverdi minik ellerini boynuma, anne reyki gönderiyorum sana, suratında da bir tuhaf ifade :)))
Var mı sizin de ihtiyacınız, sakın çekinmeyin lütfen, zevktir Elif için :)))

HAMİŞ 1: Kızma şekerim yaaa, takılıyorum :))) İstekleri bilahare iletirim sana ;) 

HAMİŞ 2: Bi tekerlemeden nereye geldim, sap(ıt)tırdım yine konuyu, çok pardon asıl bişey soracaktım ben size, hani bi şarkı vardı biz çocukken, hani köyde söylerdik (bizim köylüler duydunuz mu?) "Arabistaaaan buğdaylarııı, severler sevdiğiniii, kız seni almaya geldim, halini sormaya geldim....." nedir bunun devamı bilen var mı içinizde, bulamıyorum, çıkaramıyorum :(

Bu pabuçları Nehir'e aldım, % 50 indirimle, Accessorize'den  (Bu nasıl zor bir mağaza adıdır yahu)
Nehir'e çok ayakkabı aldım ordan, daha çok süslü, pullu ayakkabılar, indirimden hepsi de, misal bu kırmızı pulsuz olanı 20 tl'ye geldi ;)
Teşekkürler Selcencim, ilhamın için ;)

4 Ocak 2013 Cuma

BİR DOST'A VEDA VE CUMA AŞKINA...


İç karartıcı, iç daraltıcı BİR DOST'a veda ettim, yavaşlamak kısmı dışındaki bütün sözlerini kulak arkası ettim, canıma değsin ;)
Keçe de yapıcam, etamin de, kaymaklı ayva tatlısı da yapıcam, sodalı börek de, kitap da okuycam, dergi de, çocuklarla evcilik de oynuycam, canımın çektiği filmleri de izliycem, hatta keyfimin kahyasının her dediğini yapıcam, kah tek tek, kah cümleten :))
Dalga geçtiği mantar evlerimden yeni bi tane yapmaya başladım bile, kıpkırmızı hem de, bitmek üzere, gösteririm bitince size de, ama BİR DOST'a aslaaaa...
"Evet o küçük kasnaklar benim için icat edilmiş, sana ne, yapabiliyosan sen de o kadarını yap da görelim sevgisiz bir DOST"
Benden çıkıp sizin bloğa uğrarsa eğer, siz de yüz vermeyin sakın, kalbinizi güzel sözler söyleyen, ruhunuzu okşayan, motive eden, güzel dost seslerine açın, böylesi bet seslere ise kilitleyin  ;)

Cuma Güzellemesi niyetine, güzelim cuma aşkına aşağıdakilerin hepsi, hayrını görün, benim kadar sizi de gülümsetsin inşallah, cumanızı şenlendirsin, iyi tatilleerrrrr....

:)))) Yazıktır, günahtır....
 
 

 
 

2 Ocak 2013 Çarşamba

İMZA: BİR DOST...

Şiiiişşşşşştttttt, daha iki gün önce gebermiyo muydun başının ve boynunun ağrısından, hani boynun zor taşıyodu başını, hani başının sol tarafı zonk zonk zonkluyodu da demiyo muydun "Tövbe etamine, hele gecenin üçüne kadar eğip de başımı, boynumu isyan ettirecek kadar inatla ketene çarpı işlemeye tövbe" demiyo muydun??? N'oluyo şimdi, hoooop, sana diyorum, bak hiç kulak veriyo mu!!! Niye çıkardın şimdi ortaya o proje dosyanı yine, sanki hepsini becerebilecekmişsin gibi içine de doldurdun milyon tane etamin örneğini, koy onu kenara çabuk! Bırak o bordürler kitabını, bekleyiversin o güzelim desenler de, sakın ha el atma bahçeler kitabına :( Koy hepsini kenara, keçe mi dedin, yok artık, doymadın ev yapmalara, hem kabul et artık istersen ne kadar yaparsan yap, Mehtap Abla'nın sevimli, tombul mantar evlerine yaklaşamıyosun bile, haddini bil azcık kızım,  iki çocuklu, çalışan bir kadın olarak haddini bil !
Cevap verme bi, dinlemeyi öğren önce!
Kitap okumak istiyosun ama orda gözünün içine yalvararak bakan AÖF ders kitaplarını açmıyosun bile :( Günah değil mi, madem çalışmayacaktın ne tutturdun lisans tamamlama diye, iki yıllığını çalışmadan bitirdin nasılsa diye aklına güvendin di mi, papaz her zaman pilav yemez kızım! Hadi istesene paranı geri, "Vazgeçtim sevgili AÖF benim harcım değilmiş, ders çalışmayı beceremiyorum, darallar geliyor  kitabı elime aldığımda! Alın kaydınızı geri verin paramı" desene kolaysa... Hafta sonu sınavda da anlatırsın artık etaminin inceliklerini, keçenin hangi iple ve iğneyle nasıl  dikilmesi gerektiğini :(((
Kitapları da aç gözlüler gibi ikişer ikişer alıyosun e n'oluyo sonra, mahçup oluyosun yazarlarına, iki satırlık Koku'yu bile bir ayda bitiren sen değil misin??? Neyse ki Elif'ten aldığın Koku filmini izlemen ayları bulmadı, hayret ki ne hayret!
Oya Baydar'ı çok seviyosun, son kitabını deliler gibi merak ediyosun, "İmza: Kızın"ı da hemen okuyup yutmak istiyosun ama yok öyle! Beceremiyosun işte, bi yandan o, bir yandan bu, bir yandan film izlemek, bir yandan kaymaklı ayva tatlısı, bi dur, annen haklı hep  maymun iştahlıydın sen! Herşeyden olsun istiyosun ama aynı anda olsun, misal bir yandan kitap okuyup, bir yandan film izleyip bir yandan da etamin yapmak istiyorsun, günün birinde olabilir belki ama şimdi imkansız be kızım, anlasana! Tam layıkıyla da yapamıyosun ki hiçbirini, yapamadın şöyle seyirlik gerçek bir etamin pano! Minik kasnaklar senin için mi icad edilmiş ne, habire onlara sardın! Keçe desen, yaratıcılık yok ki sende, habire kopya, peki haksızlık etmeyeyim hadi, isimlikleri sen tasarladın ama başka? Nanay kızım, sen beni dinle, debelenmekten vazgeç artık, azcık sakinle, dur bi! Huzura er ki huzur verebilesin... Benden söylemesi ;)

İMZA: TA KALBİNİN İÇİNDEN SESLENEN BİR DOST...

Not: Madem ta kalbimin içinden sesleniyorsun öyleyse seni dinleyeceğim sevgili DOST ya da dinlemeye çalışacağım diyelim, biraz yavaşlamak bana iyi gelecek galiba en çok da isyan eden başıma....



Üstte "Güle Güle" altta "Hoşgeldiniz" dediklerim...
Bakalım ne kadar sürecek yenileri okumam...
"Koku" herkesin fikir birliği ettiği şekilde çok etkileyici bir kitap, filmi de etkileyici ama elbet kelimeler kadar değil...

1 Ocak 2013 Salı

DÖNDÜK MÜ HAYATIN RUTİNİNE :)

Yılbaşı geçti :( Onca zamandır, hazırlıklar yaptığımız, coşkuyla beklediğimiz yılbaşı geçti gitti bir gecede :( Acaba meclisteki vekillerimizden talep etsek üç gün yapamazlar mı şu yılbaşını, üç gün doyasıya tadına varsak  ;) Yılbaşı gecesi tv kanallarının da daha özenli olmasını kimden dilesek? Nerde o eski programlar desem şimdi, katılır mısınız bana? Geçen yıl da öyleydi bu yıl da, neredeyse aynı yayın akışını devam ettirdi kanallar, biri uyarsa, "Bugün yılbaşı, eğlence lazım, kutlama lazım" dese, dizilerin içine şarkıcı katmanın yetmeyeceğini anlatsa ;) CNNTURK'teki Kardeş Türküler'in katıldığı programı izledik, tam benim havalarımdı çalanlar, arada kalkıp ailecek iki dönüverdik :)
Noel Baba bu yıl da geldi sağolsun, çocukları sevindirdi, son geldiğinde Nehir "Valla mı" diye inanamadı artık, o kadar sevindirdi yani :)))
Balkabağına dönüştü arabamız ve biz hayatın rutinine daldık yine, bugünkü rutinimin adı "ÜTÜ" :( Rutin diyerek haksızlık etmeyeyim çünkü neredeyse bir aydır erteliyorum ütü yapmayı, kah lazım olanları tek tek ütüleyerek, kah elle ütüleyerek, kah "Bunu da niye koymuşum ütülerin içine, ne lazım buna ütü" diyerek, azalta azalta bi hal olduğum ama son yıkanan çamaşırlarla koca bir sepeti dolduran ütüleri başardım bugün :) Yeni yıla büyük bir başarı hikayesiyle giriyorum :) Aslında ütü yapmayı sevmeyenlerden değilim ama benim için başlangıç aşaması çok ama çok zor :( Ütü masasının getirilip kurulması en zoru, aslında evimizde bir lüzumsuz oda olsa, misal ütü masası hep kurulu olsa, o odanın bir duvarında kocaman bir dolap olsa boydan boya, o dolabın içinde de benim bütün elişi malzemelerim açık açık dursa, ben o odadan çıkmak istemesem... Dağıldı konu di mi, ütüydü aslında söylemek istediğim ama öbür konuyu da araya sıkıştırdım :) İşte öyle bi ütü masası hazır olsa yeminle bi tane kıyafet kalmaz ütü sepetinde :) Her dakika yaparım valla, ama yok maalesef (şimdi bi yandan düşündüm de her şeyde bir hayır vardır, bu evin üç odası yeterli bize, ıvır zıvır odası dileyenin olsun (: )
Çocuklar küçükken şarttı ütü, çünkü mikropları kırıyoduk (o da ne demekse!) ama büyüdüler, herşeyleri ütülü olmasa olmaz mı ki acaba, dur ben şu ütülenmeyecekler konusuna biraz daha eğileyim, bakarsın yarın öbür gün ütü olayını tamamen kapatmış, ütüyle harcadığım kıymetli zamanımı tamamen sanatsal faaliyetlerime vermişim :)))
Ütü sırasında bir yandan da "Dedemin İnsanları"nı seyrettim, kaç zamandır durup duruyodu, bu filmi de çok sevdim, "Babam ve Oğlum" gibi, çok duygulandım ama... Niye böyle bilmiyorum, bir ağlama isteği, kimseler olmasa etrafımda bir saat ağlarım valla, o kadar yani...
Yeni yıla böyle girdik biz, bu arada kızım kariyer planını çizdi yeni yılla birlikte, büyüyor sahiden, büyüdüğünü her geçen gün süper fikirleriyle de kanıtlıyor:
"Anne ben büyüyünce ne olacağıma karar verdim!"
"Ne olacaksın kızım?"
"Hafta içi doktor, hafta sonu da kuaför"
Süperrrrrrr :))) Aferin benim akıllı kızıma :))

Nehir'in 1. sınıfa başladığı gün :)

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.